“Çifte Sultanlar” kimdir ve nerede medfundurlar?
Halkımız arasında yaygın olarak "Çifte Sultanlar" ünvanıyla tanınan, Hz. Kerîmeteyn-i Muhteremeyn, kaynakların çoğunda, Hz. Hüseyin Efendimizin kızları olarak geçmektedir. Bazı kitaplarda da, Zeynel Âbidin Efendimizin kızları, yani Hz. Hüseyin’in torunları olduğu yazılmaktadır. Babaları hususundaki farklılıklar, isimlerinde de görülmektedir. Bu iki hanımdan birisinin adı, hemen hemen bütün kaynaklarda Fâtıma olarak geçmekte, diğerininki ise Sükeyne, Zeynep ve Ümmü Gülsüm olarak kaydedilmektedir. Hz. Hüseyin Efendimizin bu isimlerde kızları olduğu tarihen sabittir. (radıyallahu anhum)
Bu mevzu ile ilgili, bir kısmının gerçek olması mümkün olmayan hayli rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan en meşhur olanı şudur:
Rivayete göre Çifte Sultanlar; Emevi zulmünden dolayı memleketlerini terk etmeye karar vermişler, İstanbul’u fethetmek üzere gelen ashab-ı kiram ile birlikte orduya hizmet ederek buraya gelip kabirlerinin bugünkü bulunduğu yerde ikamet etmişlerdir. Dönemin Rum tekfuru bu iki kardeşi, iki oğluna almak isteyip cevap vermeleri için kırk gün mühlet vermiş fakat Onlar bu işe razı olmamışlardır. Bu müddet zarfında ruhlarını kabzetmesi için Allah’a (c.c.) yalvarıp yakarmışlar ve duaları kabul olunmuş, neticede kırk gün sonunda vefat etmişler. Onlarla beraber bulunan Hz. Câbir bin Abdullah’ın zevcesi Dâye Hatun tarafından gasl olunarak bugünkü türbelerinin bulunduğu yere defnedilmişlerdir.
Zaman içerisinde kabirleri kaybolan bu iki kız kardeşin mezarı, rivayete göre Sümbül Efendi Hazretleri tarafından keşfedilmiş, kendisi de vefat ettiğinde onların ayak uçlarına defnedilmesini vasiyet etmiştir. Bir diğer rivayete göre adı geçen sultanlar, asıl Kahire’de, Seyyide Nefise yakınlarında medfundur. Ancak manevi işaretlerle burada kendileri için bir makam tesis edilmiştir.
İki çiçek bahçesi olan türbe Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmış ve Abdülmecid Han döneminde tezhip olunmuştur.
***
T a r i h ç e
Sümbül Efendi Cami
Sümbül Efendi Camii diye tanınan mâbedin aslı, (Moni Tu hagiu en te krisi) adıyla Bizanslılara Hristiyanlığı kabul ettiren havarilerden Hagiu Andria'ya ithafen inşa ettirilmiş bir manastırdır. Manastır Basil I. ve Mikhail VIII. Zamanlarında tamir görmüş ve 1284 yılında Mikhail VIII. in yeğeni Teoddora tarafından Manastır arazisi üzerine Aya Andrea kilisesi yaptırılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra bakımsız ve harap halde olan kilise, II. Bayezid'in vezir-i azamı Koca Mustafa Paşa tarafından 895/1489 tarihinde camiye çevrilmiş medrese, hankan, imaret, hamam ve çeşme yaptırılmıştır.
Mâbedin kubbesi dört sütun ve fil ayağına istinad etmektedir. Mâbed camiye tahvil edildiğinde batıdaki giriş kapatılmış ve bugün son cemaat yerine açılan kapılardan önce sağdaki kapı, sonra soldaki kapı açılmıştır. Sağdaki kapı üzerindeki 895/1489 tarihli Arapça kitabe Şeyhul İslâm Efdâl-zâde Seyyid Hamîdüddîn eseridir.
Kitabede:
İnne fi ahdi devleti's-Sultan Abduhu sahibu't-teka ve'l-hayr. Kad bena camian livechillah ve kad ihtara fîhi li't-tarih Bayezidü'l- Muzafferi la la Mustafa zü'l-menakibi l-a la Halisen la bi sem'atin ve riya Mescidün üssise ale't-takva. 895 denilmektedir.
Sol taraftaki kapı üzerindeki kitabe ise II. Bayezid in defterdarı, tarihçi İdris-i Bitlisi nindir.
Kitabede:
Hazihi buk'atun mubareketun ruttibet fi zılali Sultan Bayezid efada merhemeten kad benaha veziruhu sıdkan Mustafa l-hulki asafen ruteben Hatifu sah fi müverrihiha Ussiset husnuhu mebanika Rabbi avsıl savabe baniha Lem tecid rütbeten tedaniha Eşhuru'l-lafzati maaniha Küllu kasın biha ve daniha Ma raa d-dehru kad saniha denilmektedir.
Ekmekçi-zade Ahmed Paşa (v.1026/ M.1617) ise caminin sağ tarafına cami büyüklüğünde bir bölüm ilave etmiş ve minare ortada kalmıştı. Şimdi bu bölüm bulunmamaktadır. Caminin son cemaat yeri de Şeyhul İslam Veliyüddin Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Veliyüddin Efendi bundan başka caminin batı tarafındaki kapının sağ tarafında muvakkithane ile caminin sol tarafında türbeyi yaptırmıştır. Şeyhul İslam'ın kendisi için yaptırdığı bu türbede kızı Safiye hanım yatmaktadır.
Caminin son cemaat yerinin önünde birisi Sultan II. Mahmud ye diğeri Sultan Mecide ait iki kitabe bulunmaktadır. Sultan II.Mahmud, Sümbül Efendi Türbesi ve diğer türbelerle Hz.Hüseyin'in Sükeyne (Sakine) ve Fatıma adındaki iki kızının kabirleri olduğu ve Hz. Câbir (r.a.) tarafından gömülerek başına dikildiği iddia edilen servi ağacının dibindeki kabirleri tamir ettirmiş, türbelere kitabeler koydurmuş, servi dibindeki iki mezar üzerine tunç şebekeden açık bir türbe yaptırmıştır. Son cemaat yerinin önündeki iki kitabe ile türbelerdeki kitabeler, hattat Yesâri-zâde Mustafa İzzet Efendi tarafından kaleme alınmıştır.
Kerbela fâciasından sonra esir pazarlarında satılarak Bizansa gelen ve İslam büyüklerinin kızları olduğu anlaşılarak buradaki mezara konulan ve Bizans imparatorunun kızı Katerina ile birlikte kalan ve sonradan onları Hıristiyan yapmaya çalışırken kendinin Müslüman olduğu ve ölümünde manastırın yanına defnedildiği iddia edilen ve bugün caminin önünde bulunan Sarı Katerina kabri hakkında söylenenlere dair muteber kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.İstanbul camilerini yazan Hüseyin Ayvansarayın Hadikatül-cevami adlı eserinde de Sümbül Efendi camiinde ve türbelerinde bahsedildiği halde iki sultan kabri ile Sarı Katerina ve servide asılı bulunan ve daha sonra İstanbul İnkılab Müzesine kaldırılan zincirden bahsedilmemektedir.
Diğer taraftan Kerbela faciasından sonra Hz.Hüseyin ailesinin Şam'a getirildiği halife Yezid bin Muaviyenin huzuruna çıkarıldığı ve onun da çok üzülerek buna sebep olanlara lânet ederek ağladığı Hz.Hüseyin'in ailesini Zeynel-Abidin hazretleriyle birlikte sarayında hususi bir daireye yerleştirdiği ve daha sonra da yol ihtiyaçlarını karşılayarak askerlerin himayesinde Medine'ye gönderdiği muteber tarih kitaplarımızda yazılıdır. Binaenaleyh Ehl-i Beytten olan bu iki hanım kızın esir pazarlarında satılarak Bizansa kadar geldiği iddiasının doğru olması düşünülemez. Bu, her müslümanı dilhun eden Kerbela faciasıyla müslümanlar arasındaki infıradı körükleyen bazı grupların ortaya attıkları bir iddia olmalıdır.
Sümbül Efendi Manzumesi içinde bulunan ve 14 odadan meydana gelen Koca Mustafa Paşa Medresesi caminin batı tarafında yer almakta ve Kur'an kursu olarak kullanılmaktadır.
Kaynaklarda 40 hücreli olduğu mukayyed olan tekke'nin ise bugün bir kısmı camiin doğu girişi sağında ahşap binalar olarak durmaktadır. Doğudan batıya doğru avluyu haleleyen hücreler de kısmen durmaktadır.
İmaret kısmı ise yıkılmış olup bugün yerinde kız Kuran kursu bulunmaktadır. Caminin avlusunda Sümbül Efendi Türbesi, yanında Şeyh Yakub Efendi Türbesi, şadırvandan Şekerciler kapısına doğru giderken sağda Şeyh Adli Hasan Efendi Türbesi, yanında Şeyh Seyyid Mehmed Nureddin Türbesi, onun yanında Şeyh El-Hac Seyyid Mehmed Haşim Türbesi bulunmaktadır. Sümbül Efendi ve Şeyh Yakub Efendi Türbeleri arkasında bugünkü kız Kur'an kursu avlusunda sandukası kaldırılmış, etraf duvarları tahrib olmuş ve ahşaptan gayet müzeyyen tavanı duran türbenin, Sümbül Efendinin Şeyhi Cemaleddin Halvetinin kızı ve Sümbül Efendinin hanımı Safiyye Hanıma ait olduğu tahmin edilmektedir.
Caminin avlusunda Hacı Beşir Ağanın H.1150/M.1737 tarihli sütun şeklinde halen akan çeşmesi bulunmaktadır. Aynı şekilde kuşlar için mermerden yapılmış bir kuş sulağı tarihi servi ağacının dibinde bulunmaktadır.
***
Sümbül Efendi Kimdir?
Osmanlılar zamanında İstanbul’da yetişen evliyanın büyüklerinden olan ve halk tarafından Sümbül Efendi diye bilinip anılan bu zatın esas ismi Yusuf’dur, babasının ismi Ali, büyük babaları ise Kaya Bey’dir. Zeynüddin ve Sinanüddin lakaplarıyla da anılan Sümbül Efendi, 1451 (H. 856) yılında Merzifon’un Borlu kasabasında dünyaya geldi.
Daha küçük yaşlarında, ilerde nasıl bir kimse olacağının işaretlerini taşıyordu. Kendi yaşındaki çocukların koşup oynadığı zamanlarda o ilim meclislerine gider, sohbetler dinler, dinlediklerinin tesiri altında kalarak hıçkırıklarla ağlardı.
14 yaşına kadar Merzifon’un Borlu kasabasında kalan Sümbül Efendi ilk tahsilini memleketinde yaptı. Sümbül Sinan 14 yaşında ilmini tamamlamak için İstanbul’a gitti. Devrin en büyük âlimlerinden Efdalzade Hamimüddin Efendinin ders halkasına oturdu ve ondanBir gün hocası Mehmet Cemalettin Efendi talebelerinden çiçek getirmelerini istedi. Tüm talebeler ertesi gün çok çeşitli ve birbirinden güzel çiçeklerle hocalarının huzuruna çıktılar. Ancak içlerinde Yusuf Sinan solmuş ve kurumaya yüz tutmuş bir sümbülle çıkageldi. Hocası bunun hikmetini sorduğunda cevaben ”Hangi çiçeğe el attıysam hepsi Allah’ı zikir ve tesbihle meşgul idiler. Onları dalından koparıp ta Allah’a ülfetlerini kesmeye gönlüm elvermedi. Baktım bu zavallı sümbül dalından kopmuş, ben de bu çiçeği size getirdim” dedi. Bu olay üzerine hocası Yusuf Sinan’a Sümbül lakabını verdi.
Sümbül Sinan hazretleri 47 yaşında üzerine aldığı şeyhlik makamında 33 sene hizmet verdi. Yolunu şaşıranlara doğru yolu gösterdi, şeytana uyanlara Allah’ı hatırlattı, gaflette olanları ikaz etti, alçalan ruhları yükseltti, nasibi olanların göğüslerine nur ve feyiz akıttı.
Zamanın büyüklerinden olan Sümbül Efendi hazretleri, Koca Mustafa Paşa dergâhında tam 33 yıl irşad vazifesiyle gerçek bir mürşit olarak hizmet verdikten sonra 1529 Eylül (Hicri 936 Muharrem) ayının ikinci Pazartesi günü dostları, talebeleri ve müridleriyle helalleşti. Müridleri başucunda Yâsîn-i Şerif okudular. Sümbül Sinan hazretleri 80 yaşlarında Kelime-i Şahadet getirerek öbür aleme göçtü.
***
Koca Mustafa Paşa Camii ve Dergâhı
Hazret-i Fatih’in vefatından sonra Osmanlı saltanatına oturan İkinci Bayezid, İstanbul’da Yedikule yakınlarında Kızlar Kilisesi denilen Bizanslılardan kalma kiliseyi camiye çevirdi. 1486 (hicri 891) Caminin etrafına da büyük bir ilim ve irşad müessesesi yapılması için Veziriazam Koca Mustafa Paşa’ya emir verdi ve kısa zamanda bu emir yerine getirildi.
Camiye önceleri bir kapı yaptırıldı. Bu kapı üzerine Sümbül Efendi’nin hocası Şeyhülislam Efdalzade Hamidüddin Efendi’nin “Mescidün üssise ale’t-takvâ” diye biten ve Ebced hesabıyla 895 hicri senesini gösteren manzumesi konuldu.
Daha sonra Ana kapı yaptırıldı ve üstüne de Defterdar İdris-i Bitlisi’nin manzum tarihi yazıldı. Ondan sonra Defterdar Ekmekcizade Ahmet Paşa, caminin sağ tarafına cami kadar bir yer daha ekleyince, minare bu yeni yerle cami arasında kalmış oldu.
Camiye bitişik bir medrese, kırk hücreli zaviye, şadırvan, mektep ve imaret bulunuyordu. Sümbül Efendi’nin türbesinin kıble tarafındaki, Koca Mustafa Paşa’nın kendi için yaptırmış olduğu türbede kızı Safiye Hatun yatmaktadır. Safiye Hatun’un Sümbül Efendi’nin zevcesi olduğu da rivayetler arasındadır.
1766 (hicri 1176) mayıs ayında Kurban bayramının üçüncü günü meydana gelen büyük zelzelede kubbe ve bazı mahaller harap olunca büyük bir tamir yapılmıştır. Kitabelerden anlaşıldığına göre; 1834'te (hicri 1250) Sultan İkinci Mahmut tarafından, 1847 (hicri 1264) de de Sultan Abdülmecid tarafından tamir ettirilmiştir. Caminin güney batısında bulunan medrese, günümüzde Erkek Kur’an Kursu olarak kullanılmaktadır. Erkek ve kadınlar kısmı olan hamamın halvet kitabesinden, bu halvetin Sümbül Efendi tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Sümbül Efendi’nin türbesine bitişik olan medreseler de şu anda Kız Kur’an Kursu olarak kullanılmakta olup, Sümbül Efendi’nin çilehanesi buradadır. Çilehane, oturan bir kimsenin ancak sığabileceği küçüklüktedir. Eni 68 cm, yüksekliği 109 cm, derinliği 78 cm’dir. Gerek kitabe, gerek türbeler üzerindeki hatlar, meşhur hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nindir. Bir dergah, bir medrese, bir mektep ve bir imarethaneden meydana gelen bu külliye, bu hususta yapılan ilk ve en büyük hayır müessesesidir.
***
İsmi Bilinmeyen Dört Sahabe
Asitane-i Aliyye’de medfun olan Ashab-ı Kiram Efendimiz Hazeratının makam-ı âlileri, Mübeyyen Risale adlı yazmada da bir sahabenin, Kerimetan (Çifte Sultanlar) Efendilerimizin sağ tarafında kargir türbenin hemen yanında medfun bulunduğu kaydedilmiştir. Aynı risalede “dört ashab dahi büyük mezarlıkda medfundur” denilerek bu hazîrede başka sahabenin de medfun bulunduğuna işaret edilmektedir. [Kaynak: Sümbül Efendi Camii Web Sitesi]
Ayrıca aşağıdaki siteye de bakabilirsiniz: