Halis ECE

"İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.

"(Rasûlüm) de ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, kullarını hakkıyla görendir." (1)


***

Rivayete göre Rasûlüllah Efendimizden (s.a.v.) sonra tul-i emel (uzun emeller-istekler-arzular) olarak ilk zuhur eden şey, insanların güzel elbisler dikip giymesi ve sağlam binalar yapıp içine yerleşmesidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında İbn Abbas’ın (r.anhüma) yaptırdığı yüksek bir çardağı gören Resulümüz, (kötü örnek olmaması için onu) hemen yıktırmış ve buyurmuştur ki, "İzâ erâdellâhü bi-abdin şerran, ehleke mâlehû fi'l-mâi ve't-tıyni."

Meali: "Allah bir kuluna şer yani kötülük muamelesi yapmak murad etti mi, onun malını (servetini, parasını-pulunu) su ve toprak ile (inşaatla) helak eder." (2)


***

İbn Mes’ud hazretleri de Peygamberimiz’den (s.a.v.) şöyle rivayet ediyor:

Bir kavim (bir millet, bir topluluk) gelecek, onlar çamuru (balçığı veya betonu) yükseltecek. Yüksek binalar kuracaklar fakat dinlerini yerlere düşüreceklerdir. (Ve onlar) geniş sahaları kullanacaklardır. Sizin döndüğünüz Kıble’yede dönüp, namaz da kılacaklardır. Ama sizin dininizden başka bir din üzere öleceklerdir." (3)


***

Hane-i Saadet’ten yani Sevgili Peygamberimizin mübarek ve mes'ut evlerinden bir örnek:

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bir sefer dönüşünde âdeti veçile kızı Fatıma’nın (r.anha) evine uğradı ve torunlarını görmek istedi. Ama onun evinin kapısında fazladan bir perde, kızının bileğinde de iki gümüş bilezik görünce, içeriye girmeden geri döndü. Hz. Fatıma hemen perdeyi ve bilezikleri söküp ona gönderdi ve “Baba! Bunları sat, fakirlere tasadduk et” diye yalvardı. Rasûlullah (s.a.v.) hemen Bilâl’i çağırdı ve onları çarşıda satmasını emretti. İki buçuk dirhem (gümüş lira) ettiler. Yani 2,5 dirhem kadar değerleri vardı. Buna rağmen Rasûlullah Efendimiz, onlara karşı çıkmıştı. Hemen o 2,5 dirhemi fakirlere dağıttı ve sonra da kızı Fatıma’nın evine gelerek onu kucakladı ve buyurdu ki:

Kızım! Çok güzel yaptın!


***

Hz. İsa’ya (a.s.) Yahudi asıllı havarileri soruyorlar:

- “Nasıl oluyor? Siz suda yürüyorsunuz da, biz yürüyemiyor, batıyoruz!” İsa (a.s.):

- “Sizin nazarınızda altın ile gümüş nasıl şeylerdir?” diye soruyor. Yahudi asıllı havarileri:

- “Çok iyi, çok güzel şeylerdir” deyince. Hz. İsa onlara:

- “Fakat benim nazarımda altın ile gümüşün topraktan hiç bir farkı yoktur. İşte sizin su üzerinde yürüyemeyişinizin sebebi de budur!” buyuruyor. (4)


***

Ehlullahtan-Allah dostlarından şöyle naklediliyor:

Hz. Allah geçmiş peygamberlerden (aleyhimüsselam) birine indirdiği kitabında şöyle buyurmuştur:

“Ben kulumu üç şeyden müstağni kılarsam, ona nimetimi tamamlamışım demektir.

a) Hükümdarın ve devlet adamlarının gelip, onun kapısını çalmasından.

b) Tedavi için gidip onun bir doktorun kapısını çalmasından.

c) İhtiyaç içinde kıvrandığı için, gidip başkalarının kapısını çalmasından...” (5)
***

Hatem-i Esamm (k.s.) hazretleri şöyle buyuruyor:

Üç şey var ki, onlara üç şey daha ilave etmeden bekleyen boşuna bekliyor demektir... Ve onlarsız bir şey bulacağını zanneden, yalancıdır, aldanmıştır.

O üç şey şunlardır:

a) Bir kimse Allah’tan korktuğunu iddia ediyorsa, değil haramlardan şüpheli şeylerden bile kaçınmalı ve sakınmalıdır. Eğer o kimse şüpheli şeylerden kaçınmıyorsa, bil ki Allah korkusu iddiası yalandır, sahtedir.

b) Kim cenneti arzuladığını söylüyor amma malını Allah yolunda harcamıyorsa, bil ki onun da cennet arzusu sahte ve yalandır.

c) Kim Peygamber Efendimizi (s.a.v.) sevdiğini iddia ediyor, ama fakirliği sevmiyor, dünyaya dalıyor ve sarılıyorsa, bil ki o kimse de davasında-söylediklerinde yalancıdır ve sahtekârdır.

Ve yine meşhur âlimlerden Muhammed bin Mukatil’in evinde Hatem-i Esamm lüks ve şatafat görünce ona soruyor:

“Ey Muhammed! Sen yaşadığın bu evde kime tabi olarak yaşıyorsun? Nedir bu evin bu kadar geniş olması? Nedir bu evdeki yataklar, koltuklar, eşyalar? Söyle; sen, bu evde kime tabisin? Peygamberimiz’e mi? Onun Ashab'ına mı? Tabiin'e mi? Müctehidin-i Kiram’a mı? Yoksa, söyle Firavun’a mı? Nemrud’a mı?

"Sizler; abdestte üç defa yıkanacak bir azayı 4 defa yıkayan Müslümana suyu israf ettin, israf ise haramdır diye fetva veriyorsunuz. Peki, bu evdeki lüks ve israf karşısında Allah’a ne cevap vereceksiniz", diyor ve hemen kalkıp gidiyor. (6)

***

Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) hazretleri bir gün çarşıda şeytanı çırılçıplak dolaşırken görmüş... Elinde de bir parça ekmek varmış ve onu yiyormuş. Hz. Cüneyt hayretle sormuş:

“Ey şeytan! Bu ne haldir? Böyle çırılçıplak gezerken ve ekmek yerken, bu insanlardan hiç mi utanmıyorsun?” Şeytan da ona:

Sen ne diyorsun ey Cüneyt! Acaba yeryüzünde şimdi kendinden utanılacak kişi kaldı mı? Onlar, çoktan kara toprağı boyladılar ve çoktan çürüyüp gittiler” deyip yoluna devam edip gitmiş. (7)


***

Mevzumuza Kur'an-ı Kerim'den bir ayetle başladık, dilerseniz Rasûlümüzün (s.a.v.) bir hadis-i şerifleriyle noktalayalım. Buyuruyor ki Sevgili Peygamberimiz:

"Sizden sonra (ashaptan sonra) öyle insanlar gelecek ki; onlar, türlü-türlü ve zevkli yemekler yiyecekler. Rengârenk ve lüks bineklere binecekler. Ve, rengârenk ve güzel hanımlarla da evlenecekler. Lüks ve çeşit çeşit kumaşlardan giyinecekler. Öyle bir mide ve iştahları olacak ki, az yemekle asla doymayacaklar. Öyle nefis ve hevaları olacak ki, çoğa bile kanaat etmiyecek (daha çoğunu arzu edecekler). Onlar, dünyaya tam dalmış ve bağlanmışlardır. Onların gece-gündüz düşündükleri ve hatta tapındıkları dünya ve dünyalıktır. Öyle ki, dünyayı Allah’tan başka kendilerine İlâh edinmişlerdir. Ve bütün çabaları dünya ve dünyalık elde etmek içindir. Ve onlar, yalnız heva u hevesleri peşinde koşarlar (bunlar hakkında) Abullahın oğlu Muhammed’in kesin hükmü şudur: Sizler, veya sizden sonra gelecekler, veya onlardan da sonra geleceklerden o güne (o kimselere) kim yetişirse, bunlara sakın selam vermesin. Hastalarını ziyaret etmesin. Ölenlerinin cenazesine de gitmesin. Ve yaşlılarına da hürmet etmesin. Zira o gün bunları yapanlar, İslamiyet’in yıkılmasına yardım etmiş olurlar." (8)

KAYNAKLAR
(1) Alu İmrân, 14-15.
(2) Ebû Dâvud an Aişete r.anha, İmam Gazali, İhyau Ulûmiddin (Terc.), C. 4, S. 431.
(3) İmam Gazali, İhyau Ulûmiddin, C. 4, S. 433.
(4) İmam Gazali, a.g.e., C. 3, S. 518.
(5) İmam Gazali, a.g.e., C 4 S 230.
(6) İmam Şa'ranî, Tabakatü’l-Kübra, C. 1, S. 308.
(7) İmam Şa'ranî, a.g.e., C. 1, S. 331.
(8) İmam Gazali, a.g.e., C. 3, S. 516.

{tortags,460,1}

Go to top