selamun aleykum hocam; bir forum sitesinde şu aşağıda alıntı yaptığım şekilde sorular soruluyor,

http://www.ihvanforum.org/showthread.php?136025-hadismi-yalanm%C4%B1/page4 araştırıp cevaplar yazsakda tatmin olmuyorlar. şu alıntıya ne cevap yazalım.

''Falancı mezhebin müntesibi "midye" yerse helal olur fişmancı mezhep yerse haram yemiş dolayısıyla haram işlemiş olur. Böyle bir anlayış olur mu? 

Bu iki farklı mezhep sahibinin Allah'ın huzuruna çıktığını düşünelim. Allah birine diyor ki "sen midye yedin, helal olsun afiyet bal şeker olsun, aferin sana". Diğerine de "sen ise haram işledin, sana ceza vereceğiz", neden? '' Ismail ardıç

******* 

Ve aleyküm selam.

Sevgili kardeşim;

Herkes dilediğini sorar, sen cevap verme makamında ve mecburiyetinde misin ki, bunları kendine dert ediniyorsun? Bu ülkede dileyenin dilediği gibi saçmalama “özgürlüğü” var. Bunu da bilmen lazım.

Hele de dini alandaki hezeyanlar, yazmakla bitmez.

Aslında soru çok basit ve de tek kelimeyle cehaletten, hatta cehlini de bilmemekten kaynaklanan bir  “saçmalık”! Ancak bunlar kaba ilmihal bigisiyle hallolacak meseleler de değil elbette. İhtisas isteyen, belli ilim dallarını ilgilendiren meselelerdir. Ama bizde ihtisasa önem verilmediği, saygı duyulmadığı için, hemen herkes her alanda kendisinde söz söyleme hakkı görüyor. Sonra da taşı pirinci birbirine karıştırıyor... Hal böyle olunca haliyle birilerine de -bizzarure- bunu ayıklamak düşüyor. Her neyse sadede gelecek olursak...

1- Nasslarla (Kur’an ve Sünnet’le, hatta İcma’ ile) belirlenmiş açık hükümler kat’idir, bütün ümmetin onlara uyması zaruridir / mecburidir. Bu hususlarda zaten içtihada da yol yoktur. Nitekim Mecelle’mizin bir maddesinde, “Mevrid-i nassda içtihada mesağ yoktur” denilmiştir. Yani bir mes'ele hakkında ayet veya hadiste kat'î bir beyân varsa, bu o mes'ele hakkında bir nass sayılacağından, artık o mes'ele hakkında içtihada cevaz yoktur. Çünkü ictihad ancak kesin ve sarih olmayan mes'elelerde Şâri’in (Allah ve Rasûlü’nün) muradını arayıp bulmak için meşru'dur. Meselâ:

a) Hâkim, boğazlanırken Besmele’nin kasten terk edildiği bir havyanın etinin satışına ve yenilmesine cevaz verecek olursa, -her ne kadar Şâfiî mezhebinde buna cevaz verilmişse de- hâkimin bu hükmü infaz edilmez. Zira kesilen bütün hayvanların helâl olması için, keserken Besmele çekilmesi gerekir. Şâfiîler dışındaki diğer mezhepler bu hükümde ittifak etmişlerdir. Kesilen hayvan, kurbanlık olsun olmasın, keserken Besmele çekmek şarttır. Kasıtlı olarak Besmele çekmeksizin kesilen hayvanın eti yenilmez. Ama unutarak Besmele’yi terk eden kişinin kestiği hayvanın eti yenilebilir. Şâfiîlere göre ise, kesilen hayvanların etlerinin helâl olması için kesim esnasında Besmele çekilmesi şart değildir. Keserken kasıtlı olarak Besmele çekmeyen kişinin kestiği hayvanın eti yenilebilir, ama Besmele’yi kasten terk etmek mekruhtur. Etinin yenmesi haram olanlar, Allah´tan başkasının adına, söz gelimi putlar için kesilen hayvanlardır. Şâfiîlerce ilgili nass’ın / ayetin, "Kesilirken üzerine Allah'ın adı anılmayan hayvanları yemeyin” [En’âm suresi, 118] ifadesine, “Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin!” şeklinde de mana verilmekte ve görüş farklılığı da buradan doğmaktadır. 

b) Yine Hâkim, davacıyla dâvâlı arasındaki ihtilâfı hallederken, davacı, dâvâlıda 1.000 lira alacağı olduğunu iddia ediyor; davalı da bunu inkâr ediyor... Hâkim davacıya yemin, dâvâlıya da beyyine (delil göstermesini) teklif ederse, böyle bir içtihadın hiç bir şer'î kıymeti yoktur. Çünkü Mütevâtir' hadîste: “Beyyine müddeîye aittir; yemin de münkir üzerinedir” buyrulmuştur ki, bu bir nass’dır. Artık buna karşı içtihada cevaz olmaz.

2- Nasslarda açıkça beyan olunmamış, hakkında icma’ da varid olmamış içtihadi hükümler ise zannîdir. Binaenaleyh mü’minler bu noktada, şer’î bir zaruret ve mecburiyet hali müstesna,  müntesibi bulundukları mezheplerin görüşlerine uymakla mükelleftirler. Bu da Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) mübarek ifedeleriyle, ‘Ümmet için bir rahmettir, genişliktir, kolaylıktır’. Rabbimiz (c.c.) niçin verdiği bu kolaylığın aksine bir sorgulamada bulunup da, kişiyi mezhebinin içtihadı dışındaki bir hükümle muâhaze ve muhakeme etsin, tecziyede bulunsun..?  Hâşâ Cenab-ı Hak va’dinden hulf eder mi? Asla! Dolayısiyle herkesin suali-sorgulanması tâbi olduğu yol, -hadi ifadeyi biraz daha açalım- yani görüşlerine-içtihatlarına uyduğu mezhebinin esasları üzerinden olacaktır. Bununla birlikte malumdur ki, Cenab-ı Hak dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır; Ona da hesap soracak biri merci yoktur. O, lâ-yüs’el’dir. 

Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1052-ictihadi-hukumler.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1014-midyenin-haram-olmakliginin-sebebi-yahut-delili.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1016-fikhi-mesele.html


Go to top