Esselamü aleyküm hocam,

Aşağıda linki bulunan ve daha önce sorulan soruya vermiş olduğunuz cevapta zeval vakti için ”öğle namazından önceki 30-40 dakikalık bir zamandır.” denmiş. Ancak Muhtasar İlmihal'de  ”Güneş tam zevâl vaktinde iken, yani öğle nama-zından evvelki 15-20 dakika içinde” şeklinde geçiyor. 

Aradaki farkın sebebi nedir, Hangisi doğrudur? 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1936-mekruh-yahut-kerahet-vakitleri.html

*******

Ve aleykümü’s-Selam.

Değerli kardeşim; sitemizin üye listesinde bu rumuzla kayıtlı bir kimse bulunmadığından, prensip olarak sorunuzu dikkate almamamız gerekiyordu. Ama söz konusu mevzuda kafa karışıklığına meydan vermemek adına meseleyi ele aldık, sorunuzu cevaplamaya çalıştık. Siz de lütfen e-mailinizi ve doğru rumuzunuzu giriniz.  

***

Zevâl vaktinin süresi ne kadardır?

Zevâl vaktinin süresi / müddeti hususunda iki görüş vardır. Bunlardan birisi “şer’î”, öbürü de “örfî” güne göredir. Başka bir ifadeyle fıkıh ıstılâhında gün,nehar-ı şer'î” ve “nehar-ı örfî” diye ikiye ayrılır. Söz konusu vaktin süresi de, bu iki vakitten hangisi hesaba esas alınırsa, ona göre değişiklik arz eder.

Gündüzün başlangıcını tesbitte fecr-i sâdıkı yani imsak vaktini esas alıp şer’î güne göre hesap eden ulemâ açısından zevâl vakti uzundur, yerine ve mevsimine göre bir saate yaklaşabilir. Şer‘î gündüzde gün, güneşin doğması ile değil, fecr-i sâdıkın doğması ile başladığı için istivâ vakti, zevâl vaktinden biraz önceye denk gelir. Bu görüşe nazaran kerahet vakti, istivâ vakti ile zevâl vakti arasındaki süredir. (Buna halk arasında yaygın olarak kısaca zevâl ya da zevâl vakti denilmektedir.) Bu noktada yani şer’î gündüz esas alındığında, kesin bir kerahet süresinden bahsedilemez. Çünkü bu da günlerin uzayıp kısalmasına / mevsimine göre değişiklik gösterecektir. Ancak bu mevzuda hassas davranıp, kerahet süresinde namaz kılmak istemeyen kimse için, ihtiyata uygun olarak öğle namazından önce 30 - 40, hatta mevsimine göre 50 ve üzeri dakikalık bir zaman zarfında namaz kılmaması tavsiye edilebilir.

Bu husus Ömer Nasuhi Bilmen merhum tarafından muhallet eseri Büyük İslam İlmihali’nde şöyle açıklanmıştır: “Meselâ: Ocak ayının birinci günü, fecr-i sâdıkın doğuşu ezanî saatle 12.50 de olsa, güneşin batışı da 12'de olacağına göre, şer'î gündüz süresi 11 saat 10 dakika olur. Bu günde güneşin doğuşu 2.35'de olacağından örfî gündüzün süresi 9 saat 25 dakika olur. Bu durumda Şer'î gündüzün yarısı, yani istivâ zamanı fecirden 5 saat 35 dakika sonra olup güneşin doğuşundan 3 saat 50 dakika sonraya rastlar. O bakımdan şer'î gündüzün yarısı zevâl vaktinden 52 dakika önce olmuş olur. İşte bu 52 dakikalık süre bir kerahet zamanıdır. Harzem fukahasının görüşü böyledir.” [Bkz. A.g.m. ve e., Bilmen yayınevi, 1966, s. 115, 1 no.’lu dipnotun devamı]

***

Güneşin doğuşunu esas alıp örfî güne göre hesabı esas alan âlimler açısından ise, zevâl vakti kısadır.  Güneşin tam tepe noktasına geldiği andır, ondan sonra batı tarafına meyledecektir. Öğle vakti, bu dönüş ile başlar.

Malum olduğu üzere tam zevâl vaktinde namaz kılınmaz. Namaz kılınması câiz olmayan bu vakit, çok kısa süren (15-20 dk.lık) bir âna mı mahsustur, yoksa bu ânın biraz öncesinden mi başlar? Şimdi de gelelim bu sorunun cevabına…

Bir görüşe göre bu hususta örfî gündüz esas alınır. Buna göre tam zevâl vaktine, gündüzün bu âna kadar geçen süresi ile geri kalan süresinin birbirine eşitliği manasına gelmek üzere “istivâ vakti” denir ki, güneş sanki herkesin başının üzerindeymiş gibi görünür. İşte namaz kılmanın câiz olmadığı vakit bu andır ve hüküm şu hadise dayanır: Ukbe b. Âmir el-Cühenî (r.a.) şöyle demiştir: “Üç vakit vardır ki, Rasûlullah (s.a.v.) bize, bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi defnetmemizi yasakladı. Bunlar; güneş doğduğu zaman yükselinceye kadar, güneş tepe noktasına geldiği zaman zevâline kadar, güneş batmaya meylettiği zamandır.” [Bkz. Müslim, Sahih, Müsâfirîn, 293; Ebû Dâvud, Sünen, 51; Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 41, Mevâkît, 31, 34, Cenâiz, 89; İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 30; Dârimî, Sünen, Salât, 142; Ahmed b. Hanbel, Müsned,  4, 152] Bu üç vakit güneşe tapanların ibadet vaktidir. Onlara benzememek için bu üç vakitlerde ibadet yapılmaz. Geniş bilgi için lütfen Mekruh yahut kerahet vakitleri başlıklı yazıya bkz.

Hâsılı bu vakte, yani güneş öğle vakti göğün tam ortasına dikilmesi anında başlayıp batıya doğru hafif bir meyil yapıncaya kadar devam eden vakte, kerahet vakti deniyor. Bu da örfî gün hesabıyla, yukarıda da belirtildiği gibi, 15-20 dakika kadar süren bir zamanı tutabilir. Demek ki öğle vaktinden 15 - 20 dakika kadar önce kerahet vakti başlar, öğle vakti girinceye kadar devam eder. Tabii bu noktada vakit hesaplamalarında “temkin”e riayet edip cetvellerinde yer veren takvimlerin, mesela Fazilet takvimi gibi, temkinlerini de hesaba katıp belirtilen vakte (15 - 20 dk.lık zamana + 10 dk. olarak) ilave etmemiz gerekir. Bunu da hatırdan çıkartmamak lazım.

***

S o n u ç

Her iki ifade de doğrudur. Bizim kaydettiğimiz ortalama-takribî süre, ihtiyatla şer’î güne göre yapılan hesaba nazarandır; Muhtasar İlmihal’de belirtilen süre ise, örfî günün esas alındığı hesaba göredir. Bu iki görüşten birine ruhsat, öbürüne azîmet tabir edebiliriz. Dolayısiyle dileyen, kendi vaziyetine göre dilediği gibi amel etmekte tabii ki serbesttir. Zira Rabbimiz nezdinde ruhsat da azîmet gibi makbuldür. Hadis-i şerifte, “Allah (c.c.) azîmetlerinin yapılmasını sevdiği gibi, ruhsatlarının yapılmasını da sever.” [Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/108]

Go to top