selamun aleyküm hocam

1-İslam da tecavüzün cezası nedir.İslamda hadım etme cezası var mıdır?

2-Osmanlı da tecavüz edenleri hadım etme var mıydı.yoksa bunu söyleyenler Osmanlıya iftira mı atıyor?

*******

Ve aleyküm selam.

Sorularınızı iki madde ve ikişer cümle halinde kaydetmişsiniz ama, hepsi de aynı mevzu ile ilgili birbirini tamamlayan unsurlar. Onun için bir bütün olarak ele almayı uygun gördük.

İslâm hukukunda elbette ki tecavüz gibi çok çirkin ve dehşet verici bir fiilin cezasız olması / kalması düşünülemez. Hatta zinanın isbatında dört şahit arandığı halde, tecavüz suçlarında şahitlerin adedinin dört olması da zaruri değildir. Kadının tecavüze uğramış olduğuna şahitlik edenlerin adedi şayet dörtten az ise, bu durumda mütecavize tâzir cezası tatbik olunur. Kadının, tecavüze uğradığını isbatlayamaması halinde ise, kendisine kazf yani zina iftirası cezası dahi gerekmez. Diğer taraftan, bu nevi davalarda kadının yemini muteber değildir.

Zina ve ırza tecavüz suçları için derpiş edilip belirlenen cezalar, esas itibariyle Allah'a ait haklardandır. Ayrıca topluma karşı işlenen bir suç olduğu için, toplum haklarından da sayılmıştır. Bu itibarla, mütecavizin cezalandırılması için mağdurun davacı olması şart değildir; mağdurun şikâyeti söz konusu olmasa bile, suçun sabit olması halinde mütecaviz cezaya çarptırılır.

Ancak İslâm fıkhına / hukukuna göre bunların cezası hadımlık değildir. İslâm’ın emir veya tavsiye etmediği, bilakis yasakladığı bir yolu tâkip etmek ise yanlıştır, haramdır. (İzahı aşağıda gelecek.) Yapılması gereken; suçun / suçların işlenmemesi için maddi ve manevi tedbirlerin alınmasıdır. Buna rağmen yine de suç işleyenler olursa -ki mutlaka olacaktır- onların cezasının da hukuk çerçevesinde devletin yetkilileri tarafından verilmesidir.

Hâsılı; tecavüzde bulunan kişiye zina cezası tatbik edilir. Bekâr ise yüz sopa, evli ise recm cezası gerekir. Ancak kadına hadd cezası uygulanmaz. Zira zina eden erkek veya kadına ceza uygulanabilmesinin şartlarından biri de, zinanın kişinin kendi hür iradesiyle yapılmış olmasıdır. Zinaya zorlanan kadına had cezası gerekmediği hususunda ulemânın ittifakı vardır. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrût, 1398/1978, 9, 36 vd.] Hattâ İbn Kudâme (rh.), "Bu hükme muhâlefet eden bir kimsenin bulunduğunu bilmiyoruz" demiştir. [es-Serahsî, a.g.e., 7, 186]

Tecavüz vuku bulmasa bile, bu nevi tâcizler için de tâzir cezası söz konusudur.

Malum olduğu üzere tâzir cezası, suçlunun durumuna ve suçun mahiyetine göre ağır söz, dayak, hapis, ölüm gibi emîrin ya da kaadının-hâkimin münasip göreceği cezalardır.

***

Bilindiği gibi, ‘hadımlık’ veya bir diğer ifadeyle ‘tavâşîlik’, doğuştan veya sonradan yapılmış bir ameliye yüzünden, erkeklik özelliğinin kaybedilmesi manasını ifade etmektedir.

Bir insanı, cinsî hayatından mahrum etmek demek olan hadımlık, İslâm hukukunda caiz görülmemiştir. Hadımlığa ‘hısâ (hı ile hısâün)’ veya ihtisâ’ denilmektedir. İslâm Hukukunda erkeğin cinsiyet organının kesilerek hadım edilmesi tamamen yasaklandığı gibi, hayaları kesilerek veya tesirsiz hale getirilerek hadım edilme de yasaklanmıştır. Bu ikinciye ihtisâ’ denmektedir. Bu meseleyle alakalı bir hadis-i şerif şöyledir:

Ebû Hüreyre (r.a.), Nebî sallallahu aleyhi vesellem’e  gelerek,

"Yâ Rasûlellah! Yaşım çok genç, zinaya düşmekten korkuyorum. Evlenmek için gerekli maddi imkâna da sahip değilim. Müsâade ederseniz, husye bezlerimi aldırayım." Bunu dört defa sorması karşısında sükûtla mukabele eden Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), sonuncuda biraz da kızgınlıkla;

"Ey Ebu Hüreyre! Senin kavuşacağın mukadderatı yazan kalemin mürekkebi kurumuştur. Durum böyle olunca, ister hadımlaş ve ister hadımlaşma, müsavidir." [Buharî, Sahih, Nikâh 8; Nesâî, Sünen, Nikâh, 4]

Burada Ebu Hüreyre (r.a.) sadece muhayyer / serbest bırakılmamakta; hatta azarlanmakta ve Allah’ın kaderini değiştirmeye yeltenmekle suçlanmaktadır.

İnsanları hadım etmenin İslâmiyet'te caiz olmamasının asıl delili ise, Kur’ân-ı Kerim’deki şu âyettir:

"Allah o şeytana lânet etti. Ve o da, ‘Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler’ dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.” [Nisa suresi, 118-119]

Bu âyet-i kerîmeyi tefsir edip değerlendiren âlimler, hadımlık mevzuunda şu görüşü açıklamışlardır: İnsanın hadım edilmesi, haramdır; ancak bir menfaat ve maslahat için olursa, insanlar dışındaki canlıların mesela atın ve öküzün hadım edilmeleri caiz olur.

Hatta fukaha, Osmanlı Şeyhülislâmları, hadım fiilini teşvik edeceğinden dolayı, başkaları tarafından hadım edilmiş insanların istihdamının dahi mekruh olduğunu ifade etmişlerdir.

***

Osmanlı Devlet adamları, padişahlardan paşalara kadar hiç biri, kendileri, insanları aslâ hadım etmemişlerdir. Aksi yöndeki iddialar pâk ecdadımıza iftiradan ibarettir. Onlar ancak, hadım olarak Afrika’dan getirilen köleleri, evlerinde-saraylarında ve bu arada Harem’de istihdâm etmek üzere satın almışlar ve hizmetçi olarak istihdam etmişlerdir. Bu uygulama da, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, haram olmamakla beraber mekruh kabul edilmiştir.

Harem’e hadım hizmetçi alırken de, insanların fizikî özelliklerinden onların hâlet-i rûhiyelerini (psikolojik durumlarını) ortaya çıkarmaya yarayan İlm-i Sîmâ veya İlm-i Kıyâfet’ten faydalanmışlar… Dolayısiyle onlardan, aradıkları bazı haslet ve hususiyetlere sahip olanları seçmişlerdir.

Go to top