Selamün aleyküm abi. Kur'an-ı Kerim hatminin cüz dağıtılarak yapılamayacağı hususunda iddia eden biri var. bu hususta sitenizde bi çalışma bulamadım. Kur'an hatminin tam olabilmesi için her cüzü kişinin kendisi mi okuması gerekir? yoksa siz ilk yarısını ben son yarısını okusak bu şekilde de mümkün müdür? Murat Ayverdi – Facebook

*******

Ve aleyküm selam Murat hocam;

Allah’ın fazlı büyük, hazinesi geniştir.”

Her ne kadar söylediğiniz gibi bir iddia olsa da buna katılmamız mümkün değildir. Malumunuz ‘hatim’ bitirmek demektir. Bir işi / bir şeyi kişi, tek başına bitirebileceği gibi, başkalarından yardım alarak da bitirebilir. Bu usûlle bitmiş bir şeye, sırf ortaklıktan / iştirakten dolayı bitmemiş diyebilir miyiz? Elbette ki, hayır!

Bir başka ifadeyle ortaklık, maddî alanda olduğu gibi manevi sahada da vardır. Söz konusu durum da bir nevi manevi ortaklık ve yardımlaşmadır. Malum olduğu üzere, otuz veya bir kaç kişinin cüzleri paylaşarak okuduğu Kur'an hatminin sevabı, bütün okuyanlara eşit miktarda verilir ve bu şekilde hatim olur. Nitekim hadis-i şerifte, “Bir kimse, kabristandan geçerken, on bir kere İhlâs suresi okuyup sevabını ölülere hediye ederse, kendisine ölüler adedince sevap verilir.” [Bkz. İbn Âbidîn, 2, 242] Yani orada yatan ölülerden her birine aynı miktar sevap verildiği gibi, okuyana da onların adedince mükâfat ihsan olunuyor.

Ve yine yüce dinimiz İslâm, namazların cemaatle eda edilmesini / ibadetlerin topluca yapılmasını tavsiye etmektedir. Bunun en açık delili de, cemaatle kılınan namazlara, münferiden kılınanlara nisbetle yirmi yedi kat fazla ecir / mükafât verilmesidir. Mesela üç kişi cemaat olmuşlarsa her birisine dokuz değil, yirmi yedi kat sevap verilir. Bunun sebebi, nûr-i ilahinin-feyz-i sübhâninin, ecrin-sevabın bölünmeyi kabul etmemesidir. Nitekim okuduğumuz bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerifi, bir Yâsîn-i suresini yahut bir hatm-i şerifi bin ya da binlerce-milyonlarca… kişiye bağışlasak, sevap o rakamlara bölünmez, her bir kişiye aynı miktarda sevap verilir. “İşte bu, Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah çok büyük fazl sahibidir.” [Cuma suresi, 4] Allah’ın fazlını-ihsanını sınırlayanlara ise, elbette ki O’nun lütfu da sınırlıdır. Bu aynen şuna benzer; yarın Cennet’te bütün mü’minler derecelerine göre -az veya çok- Allah’ı göreceklerdir. Ama buna inanmayan Mu’tezile, imanla gidip Cennet’e girse dahi, Cemâl-i ilahiyi görme nimetinden-şerefinden mahrum kalacaklardır. O bakımdan dikkatli olmamız, kendi kaasır aklımız, noksan düşüncemizle Allah’ın fazlına, Rasûlünün ikramına sınırlar çizmeye kalkışmamamız lazım!

Bu noktada her ne kadar birileri tarafından tenkide tâbi tutulsa da, şu misâl de gayet yerindedir: Okunan Kur'an ve Kur'an hatmi, nûranî olduğu için bir lamba gibidir. Bir lamba için birisi gazyağı, diğeri fitil, öbürü cam, bir başkası kibrit v.s. getirse, lamba yandığında herkes tam bir lambaya sahib olur ve lambadan istifade eder. Keza herbirinin elinde bir ayna olsa, ‘Lamba benim yanımdadır’ diyebilir. Birinin istifadesi diğerinin de faydalanmasına mâni olmaz.

Binaenaleyh farklı cüzleri okuyup Kur'an-ı Kerim’i hatmeden kimseler de, aynen böyle manevi bir lamba-ışık yakmışlar, aydınlanıp tenevvür etmişler / nurlanmışlar demektir. Bunun ışıkları / nûrları da o hatimden hâsıl olan sevaplarıdır. Okunan hatme katılıp ortak olanlar, bu manevi nûrdan aynı şekilde mükâfat alırlar; hiç birinin kazandığı sevap, diğerinin alacağı ecre / mükâfata engel olmaz, öbürünün sevabını azaltmaz.

Hâsıl-ı kelâm netice-i meram;

Farklı kişilere cüzler dağıtılarak Kur'an-ı Kerim’in okunup bitirilmesiyle de hatim yapılmış olur. Rabbim (c.c.) mü’minleri, Kelâm-ı Kadîm’ini gerek müşterek gerekse münferid hatimlerden mahrum bırakmasın. 

Go to top