peki hocam yazınızı okudum aydınlattgınız içi tşkederim. aslında baska bı sorumda vardı yazamadım. sorum şu olcaktı. liseye kadar belli yerlerde okuyan kişi sonra oralardan ilişiğini kesse, namaz niyazı manevi vazifesini bıraksa, gunaha dalsa, yıllar sonra dönse, kimseye hayatını yaşadıklarını söylemeden eskisi gibi hareket etse hatim halkalarına katılsa bu kişi ordakileri aldatmış olumuyor mu, peygamber efendimiz (s.av) aldatan bizden degildir diyor . böyle yapan kişinin itikadı ne üzeri olur ki, buda bana göre iki yuzlu munafik gibi görünüyor. cunkü facir kişiyi yanı dedginiz gibi munafık kişiyi bulmak zor bir sey. Yaşar Erdoğan – Facebook

*******

Selamün aleyküm.

Sevgili kardeşim;

1- İnsan hayatı med-cezirlerle / iniş-çıkışlarla doludur. Atalarımızın dediği gibi, “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır”. Halden hâle girmek, maddî ve manevî yönden batmak-çıkmak biz insanlar içindir. Allah korusun, insan hidâyette iken dalâlete, zengin iken yoksulluğa düşebilir. Sağlık ve âfiyetteyken hastalanıp sakatlanabilir; yüksek bir makamda ve iyi bir iş başındayken vazifeden alınabilir. Bunların tersi de olabilir. Gücünü-kuvvetini, yüceliğini yitirmeyen, hazinesinde eksiklik olmayan, hiçbir noksanlıkla mâlûl bulunmayan yegâne varlık Allah Teâla’dır.

2- İnsan amelî ve ahlakî bakımlardan hataya düşüp günahlara daldığında, aslolan bunları ona-buna söylemek değil, içine düşen pişmanlık ateşiyle birlikte tevbe ve istiğfara sarılmaktır. Bir insanın hatalarını-günahlarını görebilirsiniz, ama nedâmet ve istiğfarından, dolayısiyle Cenab-ı Hakk’ın onu bağşladıından da haberdar olamayabilirsiniz. O bakımdan dikkatli olmak ve bu noktada gıybete düşmekten şiddetle kaçınmak gerekir.

3- O zikir halkalarına, bırakınız böyle bütün günahına rağmen halis niyetle katılanları, dünyevî bir maksatla iştirak edenleri bile boş çevirmiyor Hz. Allah. O’nun hazinesine sınır koymak kimin haddine!

4- Söz konusu durum, ‘aldatma’ hadisinin şumûlüne girmez. Bilakis, yukarıda 2’nci maddede anlatmaya çalıştığımız üzere, kişinin kendisini “fâsık-ı mütecâhir (günahı alenen/açıktan işlemek veya işlediği günahı konuşup açıklamak)” durumuna sokmaması olarak izah edilebilir. Evet, Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen o hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.), “Bizi aldatan bizden değildir.” [Müslim, Sahih, İman, 164, Fiten, 16] buyurmuşlardır. Ancak ayetlerin tefsirinde sebeb-i nüzûl önemli olduğu gibi, hadislerin izahında da sebeb-i vürûd önemlidir. Binaenaleyh hadisleri de daha iyi anlayabilmemiz için yapmamız gereken en önemli hususlardan birisi, hadisi sebeb-i vürûdu ile birlikte okumak, öğrenmek ve değerlendirmektir.Bu hadis-i şerife de söz konusu kıstaslarla baktığımızda, anlatmaya çalıştığınız vaziyet ve kişinin durumu, ‘aldatma’ kategorisine girmez.

5- İnsanları tekfir ve nifakla (münafıklıkla) itham noktasında son derece dikkatli ve hassas davranmamız lazım. Bu mevzuda Ehl-i Sünnet’in kıstasları mâlum. Detaylı bilgi için bk. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/538-kufur-fetvasi.html

Ayrıca sitedeki amel, ibadet, günah, tevbe ve istiğfar ile alakalı yazıları lütfen dikkatlice okuyunuz. Eğer önceden onları okumuş olsaydınız, bunları sormaya ihtiyacınız olmazdı. Vesselâm…

Go to top