Gayr-i Müslim bir ülkede (daru'l-harp’te) gayri ihtiyari yaşamak caiz degildir diye duymuştum, bunun aslı nedir hocam? Mesela yurt dışında Avrupa'da yaşayan Müslümanlar.

Selam ve dua ile.. Kemal

*******

Kemal bey kardeşim;

Soruyu nasıl anlamamız lazım, onu tam olarak çözebilmiş/kestirebilmiş değilim.

Ne demek ‘daru’l-harp’te gayr-i ihtiyari (istemeden) yaşamak?’ Yani kendi isteğiyle orada/oralarda bulunması caiz, istemeden bulunursa caiz değil!? Bunu mu demek istediniz? Tasrih ederseniz memnun olurum.

Bununla birlikte meseleyi kısa da olsa “İslâm’da hicret müessesesi”zaviyesinden ele alacak olursak, cevabı şöyle özetleyebiliriz:

Eğer Müslüman, bulunduğu ülkede (daru’l-harp’te) dinini yaşayamıyorsa, ırzını-namusunu koruyamıyacak durumda ise, canına-malına kastediliyorsa, elbette ki oradan daru’l-İslâm’a taşınması gerekir. Orada yaşaması ciz olmaz. Şayet içinde bulunduğumuz devir gibi yeryüzünde İslâm’ın tarif ettiği ölçüler dahilinde bir daru’l-İslam mevcut değilse, o zaman da mevcutlar içerisinde dinini en iyi şekilde yaşayabileceği, yayabileceği herhangi bir ülkeyi tercih eder. [Bkz.Nisa suresi, 97-98-99-100; Hadisler için de Kütüb-i Sitte’ye bkz.]

***

Avrupa’da ya da dünyanın diğer yerlerinde yaşayan Müslümanların durumuna gelince…

Bu insanlar oralara belli maksatlarla gitmişler. Kimisi bulunduğu yerde hayatını idame ettirebilecek doğru dürüst bir helal kazanca sahip olamadığından, olsa bile kifayetsizliğinden… Kimisi oralardaki insanlara da İslam’ı anlatabilme, en azından zarureten kendi içlerinden o ülkelere gidenlerin dinlerini-imanlarını koruyabilmelerini temin gayesiyle hicret etmişler. Dinimizce bu nevi hicretler de caizdir. Hatta cevazın ötesinde gereklidir. Geçim için helal kazanç temini, malumunuz farzdır. İslam’ı yaymak (i’lâ-yi kelimetillah) da farz-ı ayndır. Niyeti sahih olmayanlar ise mevzumuz dışındadır. Malum, herkese niyetinin karşılığı vardır.

Ayrıca meseleye konjonktürel açıdan bakacak, öyle değerlendirecek olursak; günümüz şartlarında söz konusu o ülkelerle ülkemiz arasında idari açıdan ne gibi bir fark vardır ki, buradan oralara intikalin/hicretin/göçün/taşınmanın mahzurundan söz edilebilsin. Öyle değil mi? Hatta bir çok noktada aksini bile söylemek mümkündür. Mesela ülkemiz niçin harıl-harıl AB standartlarına uyum için uğraşıyor, çalışıp çabalıyor?! Görünürdeki sebepleri değil de, vak’anın/olayın backgrounduna bakmayı denersek, asıl maksadı daha iyi kavrarız. Bu sorunun cevabını da daha iyi anlamış oluruz.

Aslında meselenin özü

Yeryüzünde pek de öyle tercihe şayan bir ülke kalmadığına göre, bizler Ehl-i Sünnet Müslümanları olarak, bulunduğumuz yeri/yerleri İslâm'ı yaşanılabilir hale getirmeye çalışmamız, i'lâ-yi kelimetillahı/İslâm'a hizmeti mümkün kılmaya çaba göstermemiz lazım, diye düşünüyorum. Ünvanları Allah yolunda mücahid, Allah'ın cemaline âşık... Vazifeleri Allah'ın, Rasûlü'nün, Kitabı'nın, Dininin, İlahî füyuzâtın tevziinin memurluğu olan mübarek zümrenin yaptığı da bu değil mi? 

Sorunuzun muğlak, kısa ve dar çerçevesi dolayısiyle ben burada İslâm hukukuna göre “hicret”i inceden inceye ele alıp mevzuyu dağıtmak istemedim, bu kadarıyla iktifa ediyorum. Umarım sadra şifa olur.

Mukabil selam ve dualarımla…

Go to top