Ebû Hüreyre'nin (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ kime bir nimet (elbise) giydirirse, Allâh’a hamdetmeyi çoğaltsın.

“Kimin günahları çoğalırsa, Allah’tan bağışlanma dilesin (tevbe ve istiğfâr etsin).

“Kimin rızkı gecikirse (ihtiyaç ve sıkıntı içerisine düşerse), ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ demeyi çoğaltsın.

“Kim bir topluluğa müsâfir olursa, onların izni olmadan nâfile oruç tutmasın.

“Kim bir topluluğa uğrarsa, onların gösterdiği yere otursun; çünkü onlar, evlerinin mahrem yerlerini daha iyi bilirler.
[Binâenaleyh, mahremiyetin korunması açısından müsâfirin, ev sahibinin gösterdiği yere oturması münâsip olur; âdâba uygun olan budur.]” (Taberânî rh., Mu‘cemü’s-Sağîr, 2/666; Tirmizî, Savm, 40)

***

NÜKTELER

BİN YIL DA YAŞASAK CİHAN BU, ÂSMÂN BU!

Sultan Reşad, mesanesindeki bir rahatsızlıktan dolayı ameliyat olacaktı. Güçlükle yürüyerek geldiği ameliyet masasının önünde herkesle helalleştikten sonra ellerini açtı, yönünü kıbleye döndü ve oradakilerin yüreğini parçalayacak şu ibretli duâyı mırıldandı:

“Yâ Rabbî! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderâtını hayırlara tahvîl eyle. Eğer memleketim ve milletim için muzır olacaksam beni bu ameliyat masasından kaldırma.”

Ameliyat muvaffâkiyetle neticelendi ve kendisine geçmiş olsun ziyâretleri yapılmaya başlandı. Bir ara yâverlerden birisi:

— Hünkârım, demişti, mâşâallah büsbütün atlattınız. Artık yüz seneden ziyade muammer olursunuz inşâallah.

Sultan Reşad önce gülümsedi, sonra yâverine şunları söyledi:

— Ne kadar yaşayacağımızı Cenâb-ı Allah bilir. Mukadder ne ise ömrümüz o kadar olacaktır. Yalnız şunu deriz ki:

Bin yıl yaşasak yine cihan bu
Gerdiş bu, zemin bu, âsmân bu
(*)

(*) Gerdiş: feleğin dönüşü; zemin: yeryüzü; âsmân: gökyüzü.
***

MEĞER BİZİM DUVARDAKİ İSTANBUL’MUŞ!

Esbak Müneccimbaşı Osman Efendi, İstanbul’da filan gece bir yangın çıkacağını söyler. O gece geldiği zaman ateşin nereden çıkacağını görebilmek için de, ara-sıra evinin üst katına çıkar dolaşırmış...

Yine bir keresinde elinde şamdan üst kata çıkar. Olacak ya, elindeki şamdan perdelerden birine dokunur... Perde birden tutuşur ve yangın etrafa sıçrar! Duvarda bir de İstanbul manzarası gösteren güzel bir tablo vardır. Osman Efendi, tablonun ateş aldığını görünce, istihrâcının bunun üzerine olduğunu anlar ve der ki:

“Hay Allah iyiliğini versin! Meğer yanacak olan bizim duvardaki İstanbul’muş!

Go to top