Tarihte birçok zamanlar kadın hor ve hakir görülmüş; dolayısıyla ona insanca muâmele edilmeyip, hakları gasp edilmiştir. İnsanlığa, insanca muâmeleyi emreden İslâm dini ise; onları zengin-fakir, kadın-erkek, siyah-beyaz ayırt etmemiş, hepsinin haklarını gözetmiştir. O bakımdan rahatlıkla, hiçbir mes’elede ihmâl edilmeyen kadın, lâyık olduğu yeri ve haklarını İslâm'da bulmuştur, diyebiliriz.
İşte, İslâm'ın kadına verdiği haklardan bir tanesi de, mehir hakkıdır. Kız verilirken istenen ve kızın değil de ebeveynin aldığı başlık parası, mehir ile karıştırılmamalıdır; zira bu mehir değildir. Mehir, evlenme esnasında kadının kendisine verilmesi gereken bir bedeldir. Ne ebeveynin ne de başka bir kimsenin bunda hakkı yoktur. Kadın mehir hakkını, kimsenin müdâhalesi olmadan serbestçe kullanabilir. Binâenaleyh, dilerse mehrin bir kısmından veya tamamından vazgeçebilir. Yani kocasına hibe edip bağışlayabilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim'de, “Kadınlara mehirlerini cömertçe verin. Eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarsa, onu âfiyetle yiyin.” (Nisâ suresi, 4) buyurulmuştur.
Kadının haklarının korunması maksadına mâtuf olan mehir hakkından, maalesef, bugün birçok insanımız habersizdir. İslâmî esaslarla Müslüman fertler arasındaki uzaklık, burada da kendini göstermektedir. Halbuki Kur’ân-ı Kerim'de yer alan mehir, nikâhın esaslarından biridir; bu olmaksızın nikâh tamam olmaz.
Mehir, evlenme ânında kadına peşin verilebileceği gibi, borçlanıp sonra da ödenebilir. Veya bir kısmı önce, bir kısmı da sonra verilebilir. Şayet ödeme bitmeden boşanma meydana gelirse, erkeğin boşanma sırasında mehiri ödemesi gerekir. Eğer erkek ölürse, vârisleri, adamın geride kalan malından, kadına mehrini öder.
Görüldüğü üzere İslâmiyet, kadının hakkı olan mehri gayet açık bir şekilde beyan etmiştir. Binâenaleyh, dinimizin ehemmiyetle üzerinde durduğu bu mes’eleye, evlenecek olan her iki tarafın da dikkat ve hassâsiyet göstermesi lâzımdır.