Halis ECE
Zekâtın farziyetinin hikmeti şu hadis-i şerifte hulâsa edilmiştir. Buyuruyor ki Rusûlüllah Efendimiz (s.a.v.), “Mallarınızı zekât ile koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedâvi ediniz, belâ dalgalarını duâ ve niyaz ile karşılayınız.”(1)
Demek ki zekât sayesinde servet korunmuş olur. Sadakalar, maddî ve mânevî hastalıklara birer ilaç mâhiyetindedir. Duâ ve niyaz da, belâ ve musîbetlere karşı kalkan vazifesini görür. Zekât ve sadaka verenlerin mallarında artış ve bereket, vücutlarında sıhhat ve âfiyet yüz gösterir. En mühimmi de, Allah’ın rızâsını kazanıp çok büyük mânevî mükâfatlara nâil olurlar.
Zekât, insanı hırstan-cimrilikten kurtarıp, cömertliğe ve iyilik yapmaya alışkanlık kazandırır, cömertler arasına sokar.
Lugaten, temizlenmek ve artmak mânâsına gelen zekât emrinin yerine getirilmediği cemiyetlerde; fakirin zengine, işçinin patrona karşı kin ve husûmetleri artar. Bu yüzden cemiyette huzur ve emniyet kalmaz, toplum hayatı kirlenmiş olur.
İşte zekât, malın artmasına ve mânevî kirlerini temizlemeye vesîle olduğu gibi, cemiyetin de huzur ve emniyetini temin ederek, mânevî kirliliği ortadan kaldırır. Felâh ve refah o zaman tahakkuk eder. Nitekim, “(Zekât vererek) temizlenen, şüphesiz felâh buldu”(2) âyet-i celîlesi bunu ifâde etmektedir.
Zekâtın malı çoğaltmasını ise âlimler, canlı bir misâlle şöyle tasvir etmişlerdir:
- Bir asmanın çubukları budanmazsa, o sene haddinden fazla üzüm yapar; fakat, bu üzümleri yeterince besleyemez. Nihayet kurur gider. Budanırsa hem normal üzümünü verir, hem de uzun seneler kurumaz, hayatiyetini devam ettirir. İşte tıpkı bunun gibi, zekâtı verilmeyen mal, zâhirde çok görülür, fakat varlığı fazla sürmez; bir âfetle yok olur gider. Zekâtı verilirse devamlı çoğalır, varlığını da sürdürür.
DİPNOT
(1) el-Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb (Terc.) 2, 186. Ebû Dâvud mürselleri arasında rivayet etmiştir. Ayrıca Taberâni, Beyhakî ve diğerleri bir sahâbi cemaatinden merfû ve muttasıl olarak rivayet etmişlerdir. Mürsel olması daha uygundur.
(2) Kur’ân-ı Kerim, A‘lâ sûresi, 14.