Halis ECE
Allâh’ı zikir yani zikrullâh ile meşgul olmak çok büyük bir iştir. Bir mü’minin zâhir ve bâtını (içi ve dışı) ancak bu Allâh'ı zikirle münevver olur (nurlanır, aydınlanır). Tabiî ve beşerî kesâfet mahza zikrullah ile zevâl bulur. (Yani, beşer olarak yaratılıştan gelen kabalık ve yoğunluk, insandan, ancak Allâh’ı zikirle ayrılır gider.)
Mezkûr ile zâkir (Allah ile onu zikreden kul) arasında hususi münâsebet, yalnızca zikir ile meydana gelir. Zikrullah ile zâkir, Mezkûr-i Mutlak’ın kerem ve inâyetine kabiliyet ve mazhariyet peyda eder. (Yani Allâh’ı zikir ile kul, onun lûtuf ve ihsânına liyâkat ve nâiliyetini ortaya koymuş olur.)
“Allâh’ı zikir, elbette en büyüktür.”(1) “Siz beni zikredin ki, ben de sizi anayım.”(2) “Allâh’ı zikr-i kesîr ile (çokça) zikreden erkekler ve zikreden kadınlar...”(3) “Allâh’ı zikr-i kesîr ile zikredin.”(4) mübârek nassları (âyet-i kerimeleri), bu hakîkatlere delildir.(5)
Ebû Yezîd-i Bestâmî (k.s.) hazretlerine, “zikr-i kesîr”in mânâsı sorulduğunda, “zikr-i kalbîdir” yani kalble yapılan zikirdir cevabını vermişlerdir.
Çünkü, bütün a‘zâ ile alâkası olan nefsin iki kaşın arasındaki merkezini, boyun büküp letâife bağlamak sûretiyle, kalbin her şeyden mücerred bir hâlde “Allah-Allah-Allah...” diye çarpması, zikr-i kesîr ve ecr-i azîmdir.(6)
DİPNOTLAR
(1) K.K., Ankebût sûresi, 45.
(2) K.K., Bakara sûresi, 152.
(3) K.K., Ahzâb sûresi, 35.
(4) K.K., Ahzâb sûresi, 41.
(5) Süleyman Hilmi Silistrevî, Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme, byy., s. 169.
(6) Ziya Sunguroğlu merhûmun, üstâzı-üstâzımız Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi (k.s.) hazretlerinden notları.