Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Zemzem suyu ne maksatla içilirse o maksatla faydalıdır.” [İmam Gazalî, İhyâ (terc.), 1, 735; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 384, H. no: 922] Çünkü o, suların en üstün ve en şifalısıdır.
Hz Ebu Bekir (r.a.) de, “Zemzem suyu mübarektir (bereketlidir). O hakikaten besleyici bir gıdadır!” buyurur.
Zemzem’in çıkış hikâyesini Müslümanlar arasında bilmeyen hemen hemen yok gibidir. Ancak Zemzem’le alakalı Hz. Hâcer validemiz ile Cebrail aleyhisselâm arasındaki muhâvereyi / diyaloğu ise, zannederim bilen pek azdır. Dilerseniz uzunluğuna filan bakmadan, usanıp bıkmadan onu ele alıp birlikte okuyalım. Okumaya başladığımızda zaten yarım bırakmamızın söz konusu olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
***
Hz. İbrahim, Hz. Hacer, Hz. İsmail, Hz. Cebrâil ve Zemzem
İbn Abbas (r.anhuma) şöyle anlatıyor:
Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail (aleyhimesselam) ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt`in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid`in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke`de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim, anne ve çocuğunu buraya koydu; yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp (Şam`a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail`in annesi, İbrahim`in peşine düştü (ve ona Keda`da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi.
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine,
"Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafîzımızdır / koruyanımızdır), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt`e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt`inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt`inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mü`min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler." [İbrahim, suresi, 37]
İsmail`in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ıztırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye, (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa`dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve`ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail`di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer`im, İbrahim`in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti (kimi vekil yaptı, sizi kime bıraktı)?"
"Allah Teala`ya."
"Her ihtiyacınızı görecek Zât`a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.
İbn Abbas (r.anhuma) dedi ki: "Allah İsmail`in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı."
Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi.
Melek, kadına:
"Zâyi ve helâk oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teala hazretleri`nin burada bir Beyt`i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala o işin sahiplerini zâyi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.
Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm`den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke`nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler.
"Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail`in annesini buldular.
"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın:
"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da:
"Pekala!" dediler. Rasûlullah (s.a.v.) der ki:
"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail`in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça`yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Bülûğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail`in annesi vefat etti.
Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail`in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail`i bulamadı. Hanımından İsmail`i sordu. Kadın:
"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:
"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikâyetvâri konuştu. Hz. İbrahim:
"Kocan gelince, ona benden selam et ve ‘kapısının eşiğini değiştirmesini’ söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:
"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu: Kadın:
"Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi. İsmail:
"Sana, bir tavsiyede bulundu mu ?" dedi. Kadın:
"Evet! Sana söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail:
"Bu babamdı. Seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlendi.
Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail`i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail`i sordu. Kadın:
"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:
"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın:
"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah`a hamd ve senâda bulundu.
"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:
"Et yiyoruz!" dedi.
"Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da:
"Su!" dedi. Hz. İbrahim:
"Allah’ım, et ve suyu haklarında mübarek kıl (feyizli-bereketli eyle)!" diye dua ediverdi." Efendimiz (s.a.v.) der ki:
"O gün onların hubûbâtı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hubûbatları için de dua ediverirdi."
İbn Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke`den başka hiçbir yerde Mekke`deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). Bu, Hz. İbrahim`in duasının bir bereketi ve neticesidir”.
(Rasûlullah s.a.v. atası Hz. İbrahim`den anlatmaya devam etti:)
"İbrahim (İsmail`in hanımına) dedi ki:
"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret! (Çünkü eşik, evin dirliğidir)."
Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "Yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın:
"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü! " dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:
“Benden seni sordu. Ben de haber verdim. Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!” dedi. İsmail:
"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:
"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail:
"Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin kıymetin şimdi daha da arttı, der ve kadın İsmail`e on erkek evlat dünyaya getirir.)
Sonra, Hz. İbrahim Allah`ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail Zemzem’in yanında Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü).
Sonra Hz. İbrahim:
"Ey İsmail! Allah Teala hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail de:
"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim:
"Bu işte sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da:
"Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim:
"Allah Teala hazretleri bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi.
(İbn Abbas) dedi ki: "İsmail`le İbrahim işte orada Kâbe`nin (daha önceki) temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar:
"Ey Rabbimiz (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı.
İbn Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen işiten ve bilensin!" [Bakara suresi, 127] diye dua ediyorlardı." [Buhari, Sahih, Enbiya, 8; Canan, İbrahim, a.g.e., 14, 223-226, H. no: 4992]
***
Zemzem’in mûcizevî muhteviyatı hakkında iki araştırma
Uzun yıllardır Zemzem suyu ve kristalleri üzerinde araştırma yapan Müslüman araştırmacıların yanı sıra; Japon ve Alman bilim adamları tarafından da Zemzem suyunun mûcizevî yönleri gözler önüne serilmiştir.
Alman bilim adamı Dr. Knut Pfeiffer, sular üzerine araştırma yaparken tesadüfen bir miktar Zemzem bulur. Hadîs-i şerîflerde övülen bu su üzerinde yaptığı deneyler sonucu, kişinin Zemzem suyundan içtikten 35 dk. sonra rahatladığını isbatlar.
Zemzem’in mayalama özelliğinin bulunduğunu, bir bardağının bir kova şebeke suyunu temizlediğini, bu özelliğiyle bile enerji ve şifâ vesilesi olduğunu tesbit eden Pfeiffer,
“Zemzem her şart altında değişmiyor ama değiştiriyor.” demiştir. Alman bilim adamı daha sonra şunları kaydeder: “Çok acayip bir deney yaptım. Bir damla Zemzem suyuna yüz damla normal su karıştırdım. Sonuçta gördüm ki suyun hepsi Zemzem’e dönüşmüş. Sonra bir damla Zemzem’e bin damla normal su karıştırdım. Ve yine gördüm ki hepsi Zemzem’e dönüşmüş. Bunun sebebi nedir? Zemzem’de öyle bir enerji var ki başkasını değiştirir ama kendi değişmez.”
Araştırmalara göre Zemzem’in ilk çıktığı yerdeki sıcaklığı 37 derecedir.
Ne niyetle içilirse o derde deva olan ve 66 adı bulunan Zemzem suyu, sesler karşısında farklı şekillere dönüşmektedir. Bunu ispatlayan ise Japon bilim adamı Dr. Masura Emoto’dur. Zemzem kristallerini ilk defa mikroskop ortamında inceleyen Dr. Emoto, suyu değişik ses frekanslarına maruz bırakır. Suyun moleküler (kristal) düzeninin değişen frekanslara göre farklılaştığını gören Japon bilim adamı, Zemzem’in çan sesinde kristallerinin karardığını, Kur’an-ı Kerîm ve Ezan sesinde ise parlaklaştığını ve netleştiğini belirlemiştir. İncelemede her bir kristalin, Kâbe-i Muazzama’ya benzeyen bir doku oluşturduğu tesbit edilir. [Basından]
Zemzem’i içme âdabı
Zemzem, hürmeten / sünneten ayakta içilir. Nitekim İbn Abbas (r.anhuma), “Rasûlullah’a (s.a.v.) Zemzem’den sundum, ayakta olduğu halde içti” [Buharî, Sahih, Eşribe, 16, Hac, 76; Müslim, Sahih, Eşribe, 120; Tirmizî, Sünen, Eşribe, 12; Nâî, Sünen, Hac, 165] demiştir.
Kıble’ye karşı ayakta olduğu halde önce bir Salât-ı Enbiyâ okunur:
"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhîme [ve İsmâîle] ve Mûsâ ve Îsâ vemâ beynehüm mine’n-nebyyîne vel murselîn. Salavâtullâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn.”
Akabinden, İbn Abbas’tan (r.anhuma) rivayet olunan şu dua okunur:
“Allâhümme innî es-elüke ilmen nâfian ve rizqan vâsian ve şifâen min külli dâin ve seqamin bi-rahmetike yâ erhame’r-râhimîn.”
Manası: “Ey rahmet edenlerin en merhametlisi olan Allah’ım! Senden, faydalı ilim, geniş rızık, her derd ve hastalıktan şifa niyaz ederim.”
Âdapla alakalı hususları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:
1- Kıbleye dönmek.
2- Üç nefeste içmek.
3- Her içişte ‘Besmele’ çekmek.
4- Her nefesten sonra ‘el-Hamdülillâh’ demek.
5- Sağ el ile içmek.
6. Zemzemi kaburga kemikleri arası doluncaya kadar yani, mümkün olduğu kadar çok içmek.
7- İçtikten sonra duâ etmek.
Yine İbn Abbas (r.anhuma) hazretleri şöyle nakleder:
“Bir gün Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber zemzemin önünde idik. Bir kova getirilmesini emir buyurdular. Zemzem kuyusundan kova ile su çekildi. Kuyunun ağzına konuldu. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Besmele çekti, mübarek ağzını kovaya dayadı, uzun uzun yudumladı. Sonra başını kaldırdı. ‘Elhamdülillâh’ dedi. Üç defa aynı usûl tekrar etti. Sonra da şöyle buyurdu:
‘Münafıklar ile aramızdaki fark; münafıklar, kaburga kemikleri arası doluncaya kadar içemezler. Sizler kaburga kemiklerinin arası doluncaya kadar için."
Bu hususta diğer bir rivayet de şöyledir: Muhammed ibn Abdurrahmân ibn Ebî Bekr (r.anhum) anlatıyor:
“Ben ibn Abbas’ın (r.anhuma) yanında oturuyordum. Ona bir adam gelmişti. ‘Nereden geliyorsun’, diye sordu. Adam, ‘Zemzem’den’ dedi. İbn abbas, ‘Ondan gerektiği şekilde içtin mi’ diye sordu. Adam, ‘Nasıl’ deyince, açıkladı: ‘Zemzem içerken Kıble’ye döneceksin. Besmele çekeceksin. Üç kere nefes alıp kana kana içeceksin. İçip bitirince, Allah azze ve celle’ye hamdedeceksin. Zira Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: ‘Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların Zemzem’i kana kana içememeleridir.” [Canan, İbrahim, a.g.e., 17, 384, H. no: 922]
İngilizlerle Yahudilerin 19. yüzyılda 'Zemzem' hakkında nasıl bir oyun oynadı ve ecdâdımız Osmanlı bu oyunu nasıl bozdu? Zemzemle alakalı merak edilenler için bkz. http://www.gidahareketi.org/NewsPrint.aspx?Id=968&ModuleName=haberleri