Halis ECE
Nefsin emmâriyet sıfatından mutmainne’ye terakkîsi, fenâ-yi nefs diye tâbir olunan “fenâfillah” saâdetinin husûlü, “bekâbillah” devletiyle şereflenmenin elvermesi, Hak sübhânehû ve teâlâ’nın zikr-i şerîfi ile mümkün ve müyesserdir.
“Biliniz ki, kalbler ancak Allâh’ı zikirle mutmain olur (huzur ve sükûnete erer)”(1) nazm-ı İlâhisi, bu hakikatin burhânıdır (delîli ve isbâtıdır).
Tâlib-i müsterşidin (kâmil ve mükemmil bir mürşid tarafından irşâd edilmesini isteyen, kendisine doğru yolun gösterilmesini talep eden kişinin) bu hakikatleri kemâliyle bilmesi, vakit sermayesinin çok aziz (kıymetli) olduğunu idrâk eylemesi, bir daha avdeti (geriye dönüşü) mümkün olmayan hayat nefeslerini fâidesiz işlere sarf ile kaybetmeyerek zikrullâha hasretmesi (Allâh’ı zikre tahsis etmesi) lâzımdır.
Zira zikrullah ile geçen bir nefesin, âhiret âleminde hâsıl edeceği faydalar ve fazîletler, dünya hayatında takdir ve tasavvur olunmayacak derecede büyüktür. Cenâb-ı Hak zû’l-fazli’l-azîmdir (en büyük lûtuf, ihsan ve inâyet sâbidir).
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da, âhirette de iyilik ver. Bizi) (cehennemin) ateş azâbından koru.”(2)
DİPNOTLAR
(1) K.K., Ra‘d sûresi, 28.
(2) K.K., Bakara sûresi, 2/201; Salâhuddîn b. Mevlânâ Sirâcüddîn, Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme, s. 170.