Kur’ân-ı Hakîm’de, Cenab-ı Hakk’ın ‘Ben’ zamiriyle olduğu kadar, ‘Biz’ zamiriyle de ferman buyurduğunu görüyoruz. Bilhassa kâinata ve mevcudata dikkat çeken âyetlerde, ‘Biz’ zamiri sık-sık karşımıza çıkar. Mesela;
“Sizi yaratan Biziz” [Vâkıa suresi, 57],
“Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina edip süsledik” [Kaaf suresi, 6],
“Andolsun ki, insanı Biz yarattık” [Kaaf suresi, 16],
“Biz demiri de indirdik” [Hadid suresi, 25],
“Biz gökten de bir su indirdik” [Lokman suresi, 10],
“Gece ile gündüzü de Biz iki âyet olarak yarattık” [İsrâ suresi, 12] âyetlerinde görüleceği gibi, Kelâm-ı Ezelî’nin hemen her sayfasında, bizatihî Kadir-i Zû’l-Celâl’e izafeten ‘Biz’ zamiri geçer. Hem, yalnızca kevnî âyetlere dikkat çekilirken sözkonusu olan bir üslûp da değildir bu durum. Peygamberler ve kitab gönderilmesine, inkârda ayak direten kavimlere azap gelişine, ilâhî emir ve yasaklara, Kıyamet’e, Hesap Günü’ne... dair âyetlerde de, ‘Biz’ zamiriyle muhakkak karşılaşırız.
Bu tarz, bazılarının kafasında şöyle bir soru oluşturabiliyor:
- O’nun bir, tek, şeriksiz ve nazîrsiz olduğu Kur’ân’da tekrar be tekrar vurgulandığı halde; teklikten kinâye olan ‘Ben’ ve ‘O’ zamirinin yanında, niye çokluğu ima eden ‘Biz’ zamiri kullanılıyor? Meselâ, “Sizi yaratan Benim” yahut “Sizi yaratan O’dur” yerine “Sizi yaratan Biziz” denilmesi ile ne murad ediliyor?
Hakikaten bu ifadelerde, ‘Biz’ ile kasdolunan nedir, kısaca üzerinde durmaya ve cevaplar aramaya çalışalım.
Allahu Teâla'nın bazı ayetlerde "Biz" diye hitap etmesinden, Cenab-ı Hakk'ın -hâşâ- birden fazla olduğu gibi abes bir düşünce-vesvese zinhar akla gelmemelidir. Evet, Rabbimiz (c.c.), Kur'an-ı Kerim'de bazen "Ben" bazen "Biz" ifadeleri kullanıyor, her zaman değil elbette... Tabii ki Türkçe ifade ile bizim kullandığımız "Ben" ve "Biz" değil bu sözler. Kur'ân'ın kendi lisaniyle "ben" manasına gelen "ene / innî" ve "biz" manasına gelen "innâ / nahnü / nâ" gibi kelime ve zamirlerdir.
Kur'ân âyetlerinde mevzuun gelişine, meselenin anlatılışına ve mânâya göre ifade tarzları değişebiliyor. Allahu Teala'nın, zâtından "Ben" diye bahsettiği ayetlerin büyük çoğunluğu ulûhiyetiyle (Yüce Zât'ıyla) alakalıdır. "Biz" diye hitap edilen ayet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta, bir vesile, bir sebep vardır. Mesela;
Kur'an-ı Hakîm'in indirildiğini haber veren bütün ayetlerde, "Biz indirdik" buyurulur. Kur'ân vahiy yoluyla indirildiğine göre, burada Allahu Teâla ile Rasûlü / Peygamberi (s.a.v.) rasındaki vasıta, Hz. Cebrail'dir (a.v.).
“…Sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve ‘Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz’ (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.” [Bakara suresi, 57] gibi âyetlerde ise, işi yaptıran Allahu Teâla, işi yapan O’nun memurları mesâbesindeki meleklerdir. Ancak burada, meleklerin memur olarak vasıflandırılması, insanların, işlerini kolaylaştırmak için kullanmak zorunda kaldıkları memurlarla kıyaslanamaz. İnsanlar âcizliklerinden dolayı memur kullanıyorlar; Cenab-ı Hak ise topyekün mükevvenata hükmeden kudretinin icraatını ilân etmek, onlar vasıtasıyla azametini bildirmek için melekleri istihdam ediyor.
Zaten birçok müfessirimiz, bu çeşit âyet-i kerimelerde Allahu Teâla’nın kendi azamet ve kudreti, ulûhiyet ve kibriyâsı ile hitap ettiğini bildirirler. Yâni Cenab-ı Hak, Zâtı, Sıfâtı, Esmâ’sı ve Ef’âliyle birlikte hitap ederek, kendi büyüklüğünü ve celâlini bildirmektedir.
Meselâ, “Şüphe yok o zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz, her halde Biz onu muhafaza da edeceğiz” [Hicr suresi, 99] mealindeki âyet-i kerimenin metninde, "Biz" mânâsına gelen dört kelime vardır. Burada hem Cenab-ı Hakk’ın kibriya ve azametinin ifadesi bahis mevzuudur, hem de meselenin ehemmiyeti zamirlerle kuvvetlendirilmektedir.
Müfessir Ebu's-Suûd Efendi merhum, bu âyetin tefsirinde, ‘Biz azamet-i şânımız ve uluvv-i cenâbımızla (şânımızın büyüklüğü ve şerefimizin ulviyetiyle-yüceliğiyle) Zikr’i / Kur’ân’ı indirdik’ der.
Kevser suresinde geçen ‘Biz’ mânâsına gelen "İnnâ"nın tefsirinde ise Fahrüddin Râzi (r.aleyh), “Buradaki ‘Biz’den murad, Cenab-ı Hakk’ın azametini göstermektir” der. Çünkü Kevser’i Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) veren, yerin ve göğün sahibi olan Cenab-ı Rabbi’l-âlemindir. Verilen / hediye edilen şey de, verenin büyüklüğüne göre bir kıymet ve azamet kazanır. (Mesela bir sultandan hediye almak ne kadar önemli ve değerlidir. Bir mürşidin müridine, hocanın talebesine hediyesi veya 'aferin' demesi, ona dünyaları vermekten daha sevimli gelir. Öyle ki, bu hediyeyi veren Cenab-ı Mevla ise değerini ölçmeye kıstaslar-kriterler yetmez.)
Hâsılı, bazen insanlar da, kendi yaptıkları bir işten bahsederken, ‘biz yaptık’ demez mi? Bu bir edebî üsluptur; vaziyete göre ‘ben’, yerine göre ‘biz’ diye kullanılır.
İşte, Zât-ı Zû’l-Celâl Kur’ân-ı Hakîm’inde öncelikle Zâtına bakan ‘ulûhiyet’i cihetiyle ‘Ben’ buyururken, öncelikle ef’aline, yani kâinata bakan ‘rubûbiyet’i cihetiyle ‘Biz’ buyuruyor. Ve, bu ‘Biz’in içini, bizim, O’nun bütün isimlerini a'zami mertebeleriyle teşmil edecek (kapsayacak) derecede doldurmamız gerekiyor. Meselâ “İnsanı Biz yarattık” âyetine muhatap olduğumuzda, şunu idrak etmemiz icab ediyor: Demek, insanın yaratılışına dikkatle bakabilsem, orada O’nun bütün isimlerinin-sıfatlarının-ef’âlinin tecellisini görüp, insan aynasındaki in’ikâsının (yansımasının) tamamını eksiksiz okuyabilirim. Hem, meselâ “Gece ile gündüzü de Biz iki âyet kıldık” kelâmına muhatap olduğumuzda, aynı şekilde, gece ve gündüze şu nazarla bakmamız lâzım geliyor: Demek ki, gece ve gündüzü, O’nun bütün isimlerini a'zamî mertebesiyle bildiren şahitler olarak görmeli ve okumalıyım.
Öte yandan Zümer suresindeki, “Muhakkak ki bu kitabı insanlar için Biz sana hak ile indirdik” mealindeki gibi âyetlere muhatap olduğumuzda da, Kur’an’ı, ‘bütün isimlerin ve sıfatların azamî mertebesinden gelen’ bir Mû’cizü’l-Beyân olarak kavramamız icab ediyor.
Aynı şekilde, ‘Biz’ hitabı ile gelen bir emr-i Kur’ânî karşısında şöyle düşünmemiz lazım: Demek, O’nun küllî rubûbiyetine karşı küllî bir ubûdiyet sergileyip Allahu Teâla’yı bütün isimleri-sıfatları ve ef’âliyle tanıyabilmem için, bu ilâhî emre uymam lâzım geliyor.
S ö z ü n ö z ü
‘Ben’ zamiri yüklü âyetler bize Rabbimizin ulûhiyet dersini verirken, ‘Biz’ zamiri yüklü âyetler de O’nun rubûbiyetine ve bizim terbiyemize delâlet ediyor... O’nu bütün esmasiyle-sıfatıyla-ef’âliyle tanımaya ve küllî bir ubûdiyetle bütün isimlerini hayatımızda yansıtmaya bizi davet eden işaretler barındırıyor.