Halis ECE
Cenâb-ı Mevlâmız buyuruyor ki:
“…Onlarla (kadınlarla-hanımlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.” (Nisâ suresi, 19)
Açıklama: Hanımlarınızla, İslâm'ın güzel görüp kabul edeceği tarzda iyi geçinin... Uyumlu olun.
Ayet-i kerimede geçen “mâ’ruf”tan maksat; yatak ve harcama hususlarında insaflı, sözde-sohbette tatlı bulunmak gibi özelliklerdir. Bu hususlarda hanımlara karşı dikkatli, adâletli, ince ve nazik davranmak gerekir.
Eğer onlarda hoşunuza gitmeyen bir takım huylar ortaya çıkar, sohbetlerinden / arkadaşlıklarından bıkkınlık duyacak olursanız, hemen olumsuz karar verip boşamaya / boşanmaya kalkışmayın. Zira mümkündür ki siz, onların yaptıkları bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz… Fakat Allah Teala o işde bir çok hayırlar-iyilikler yaratmış olabilir. Onun için hanımlarınızdan, şer’î/hukukî açıdan ayrılmayı gerektirecek bir durum ortaya çıkmadıkça, yalnız nefsinizin hoşlanmamasından dolayı hemen ayrılmaya kalkışmayınız… Sabrediniz, sıkıntılara göğüs geriniz, geçimek için çaba gösteriniz.
***
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır (iyi, tatlı ve yumuşak muamele edendir).” (Tirmizî, Sünen, Radâ’ 11)
Rabbimizin (c.c.), "Kadınlarla iyi geçinin" emrine göre, onlarla iyi geçinmek için önce onlara güzel ve tatlı söz söylemek, sonra da elden geldiğince yumuşak ve nâzik davranmak gerekir.
Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) ortaya koyduğu ölçüye göre insanların en hayırlısı, aile fertlerine karşı iyi davrananlar, onlarla iyi geçinenlerdir. Bu ölçüyü iyice pekiştirmek isteyen Resûl-i Ekrem Efendimiz, "aile fertlerine en iyi davranan kimsenin de kendisi olduğunu" (Tirmizî, Sünen, Menâkıb 63; İbni Mâce, Sünen, Nikâh 50) belirtmiştir. Nitekim,"kendisi hayatı boyunca hiçbir hizmetçiyi dövmemiş, hiçbir hanımına tokat atmamış, hiçbir kimseye eliyle vurmamıştır." Bunu on yıllık zevcesi/hanımı Hz. Âişe validemiz (r.anha) söylemektedir. (İbn Mâce, Sünen, Nikâh 51)
Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) hanımlarıyla gülüp şakalaşması… Akşamları zaman-zaman hanımlarından birinin evinde diğer zevcelerini de toplayıp onlarla birlikte yiyip içmesi… Hz. Âişe (r.anha) ile -bilindiği kadarıyla- iki defa koşu yapması... Habeşlilerin gösterilerini seyretmeye onu dâvet etmesi… Hatta zaman-zaman onların kadınlıklarından kaynaklanan sıkıntılarına katlanması âyet-i kerîmede tavsiye edilen iyi geçimin en güzel örnekleridir.
Kadınlara iyi davrananların değerli kişiler, kötü davrananların ise âdî kimseler olduğu; insanın evinde çocuk gibi, fakat dışarıda adam gibi/erkek gibi davranması gerektiği İslâm büyükleri tarafından ortaya konmuş sağlam ölçülerdir.
***
Asr-ı Saadet’ten ders ve ibret dolu bir tablo
İbn Sa’d’ın Tabakat’ında ve el-İsâbe’de zikredilen bir menkıbe şöyledir:
Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ (r.anhâ) ile kocası Hz. Ali (r.a.) arasında anlaşmazlık oldu… Hz. Fatıma Hz. Ali’ye, hissettiği ve alışamadığı bazı davranışlarından ötürü darıldı… ve günler geçtikçe artan sert tavrından dolayı darlandı, rahatsız oldu… Ve;
“Vallahi mutlaka seni Rasûlullah’a (s.a.v.) şikâyet edeceğim” dedi, evden çıktı…
Ali (r.a.) de hiç beklemeden onun peşinden çıktı. Hz. Fâtıma babasının yanına vardı ve kocasından görüp yadırgadığı davranışları O’na şikâyet etti.
Sevgili baba (Efendimiz s.a.v.) ciğerparesi kızının gönlünü hoş etmek için, ona nâzik davrandı… Hz. Ali’yi ise, yumuşak davranmaya, sabır ve tahammül göstermeye teşvik etti.
Hz. Ali (r.a.) de hanımını üzecek bir şey söylemedi ve duygularını incitmedi... Onu alıp götürürken,
“Vallahi, senin hoşlanmadığın bir şeyi asla yapmayacağım” diye de söz verdi. (et-Tabakâtü’l-kübrâ, VII, 26; el-İsâbe, VII, 160)
***
Dilerseniz yazımızı bir başka ibretlik olayla noktalayalım…
Hz. Ömer'in (r.a.) hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir… Kapının önüne oturur ve Halife'nin çıkmasını bekler… Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer'in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta; fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir.
Bu hâli gören kapıdaki adam boynunu bükerek: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü'minlerin emiri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çâre bulabilir" diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından,
- "Hayrola, derdin neydi?" diye seslenir. Adam da der ki:
- "Ey mü'minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü'minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl devâ bulacak?" dedim.
O zaman Hz. Ömer adama, kıyamete kadar bizlere ölçü olacak şu manidar sözleri söyler:
"Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşcım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum."
Bu sözleri duyan adam;
- "Ey mü'minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle" diyerek karşılık verir.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) adamı;
"Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor!" diye teselli eder. (Zehebî, el-Kebâir, s. 179)