Muhakkak ki her edebiyat, şartlara göre şekillenen mevzûları ve mecrâsı ile kendi devrinin aynası durumundadır. Bu bakımdan edebî eserlere bakarak çağları anlamak mümkündür. Sözgelimi klasik şiirimizin onca şâiri içinde bir tanesi çıkıp da “ezan” sesi duyamamanın ıztırabını, yahut dinlediği ezan sesinde vatan hasretini terennüm etmemiştir. Onlar için ezan sesi, güzel okunup okunmama kaygusu yahut şâirâne bir tasvir için teşbihlere mevzû olabilir; ama aslâ hasreti çekilen mânevî bir haslet değildir. Zira dolu dolu günde beş vakit onu dinlerler; onunla kâh uyanır, kâh randevulaşırlar. Onların ezan sesi dinlemek gibi bir hasretleri hiç olmamıştır. Ancak ihtimâl ki, ziyadece ezan sesinden rahatsız olan fâsıklar bulunmuştur. İşte Taşlıcalı Yahyâ Bey, 16. asır ezanlarından ancak böyle bir espri vesîlesiyle bahsetmektedir:

Gam değil Hak sözünü dinlemese ehl-i nifâk
Fâsıkı muztarîbü'l-hâl eder âvâz-ı ezân


Halbuki târihimiz boyunca bu vatan evlatlarının aslî lafızlarıyla okunan ezan sesine hasret kaldığı kısa bir dönem de yaşanmıştır. İşte o devrin şâirlerinden bazıları, herkesin acısına tercüman olarak bu hasreti terennüm etmişlerdir. Ancak yine de bunların sayısı fazla değildir. Şiirde arûz vezninin son muhteşem temsilcileri sayılabilecek olan Mehmet Âkif ve Yahyâ Kemal, ezan üzerine bu hislerle manzûmeler yazan şâirlerimizdendir. Onların ruhlarında ezan, bir ulvî hazdır ve insan dinledikçe dinleyesi gelir:

“Allâhü ekber!.. Allâhü ekber!..”

Çok şükür o günler tarih olup gitmiştir. Ama bu sefer de insanımız, güzel okuma açısından ezan hasreti yaşar olmuştur. Zira, zamanımız yazarlarından birinin ifadesiyle, şimdilerde ezanlar, insanları ibâdete koşturmuyor, âdeta kaçırıyorlar. Hâni Hz. Mevlânâ'nın Mesnevî'de anlattığı bir hikâye vardır. Bed sesli biri bir köye imam durmuş. Ancak köylüler onun ezan okuyuşundaki halâvetsizlikten o derece şikâyet eder olmuşlar ki, nihâyet bu sesi duyup ibâdetten soğuduklarını fark ederek, imama bir teklifte bulunmuşlar:

— Bir yıllık ücretini peşin verelim, başka bir köye imam olarak git!

Adamcağız bu teklifi kabul etmiş. Parasını alıp başka bir köyün imamlığını üstlenmiş. Birkaç ay sonra şehrin pazar yerinde eski köyün eşrâfından birisi ile karşılaşmış. Sohbet esnasında aralarında şöyle bir muhâvere geçmiş. Köylü demiş ki:

— Rahatın iyidir inşâallah!

— İyi olmasına iyi de, şu günlerde köylülerin bir teklifi var, onu düşünüyorum.

— Nedir o?

— Diyorlar ki, iki senelik ücretini peşin ödeyelim de başka bir köye git!
— Vallâhi azîzim, bence sen bu teklifi hemen kabul etme. Zira biraz zaman sonra beş seneliği bile peşin ödemeye râzı olacaklardır.
Go to top