"Malum olsun ki; bu yüce yolun yüksekliği ve Nakşibendiyye tabakasının üstünlüğü, ancak ve ancak sünnet-i seniyyeye sımsıkı sarılma ve çirkin bid'atlardan kaçınma sebebiyledir. Bundan dolayıdır ki bu yolun büyükleri, cehri zikirden kaçındılar ve kalbi zikri emrettiler. Aynı şekilde müntesiplerini, Rasûlüllah (s.a.v. )ve Hulefa-i Raşidin (r.anhüm) devrinde olmayan raks ve sema'dan, vecd ve tevâcüd gibi şeylerden de men ettiler...
"İşte onların sünnete olan bu bağlılığı, büyük neticelere (mükafatlara) sebep oldu. Bid'atlardan kaçınmalarının da pekçok meyvesini gördüler... Bu sebeple, başkalarının nihayette ulaştığı, onların başlangıçta ulaştığının içindedir...
"Bunlara mensup olmak bütün nisbetlerin üstündedir. Bu zatların kelâmı kalbî-manevî hastalıklara devâdır... Bakışları manevî rahatsızlıklara şifâdır. Onların gösterdiği teveccüh, talibleri iki cihanın alakasından (mâsivadan-Allah'tan gayri her şeyden) kurtarır. Bu yolun büyüklerinin şânı yüce himmetleri; müridlerini, mümkinat âleminin bataklığından kurtarıp, vücûbun zirvesine (Allah Teala'ya) yükseltir...
"Ancak bu şerefli mensubiyet şu zamanlarda anka kuşu gibi oldu... Perdelerin arkasına geçip gizlendi. Öyle ki; şu tabakadan bir topluluk, bu yüce devleti bulamadıklarından ve bu nimeti kaybetmelerinden dolayı, her yola girip çeşitli mesleklere sülûk ettiler...
"Güzel cevherler elde etmenin yerine çanak-çömlek parçalarıyla sevindiler (kendilerini avutup teselli ettiler). Çocuklar gibi basit şeylerle kalplerini tatmin ettiler. Hatta onlar, o kadar sıkıntıya düştüler ve şaşırdılar ki; büyüklerin yolunu terk edip, zaman zaman teselliyi cehri zikirde arar oldular. Bazan itmi'nanı raks ve semada (dönmede) gördüler...
"Bunlardan daha acaibi; bu kötü bid'atleri, bu şerefli mensubiyeti tamamlayıcı, kemâle erdirici ve bu tahribatı da tamir sanmalarıdır...
"Allah Teala onlara insaf versin, şu yolun büyüklerinin kemâlatından rûhen koklamayı nasip eylesin." (el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbâni, 1, 168)