Şefâat mevzuunda İmam Gazâlî'den(rh.) tavsiyeler:
"Bir kısım müminlerin cehenneme girişi gerçekleşince, Allah Teala lûtuf rahmetiyle peygamberlerin, sıddîklerin, hatta âlimlerin, sâlihlerin ve Zâtı nezdinde ameli iyi ve itibarlı olan herkesin onlara şefaatte bulunmasını kabul eder. Bu kimseler ailesine, akrabalarına, arkadaş ve tanıdıklarına şefaat edebilirler.
"Bu sebeple onların yanında kendin için bir mevki edinme hususunda hırslı ol.
"Şöyle ki:
"Kesinlikle hiçbir insanı küçük görme. Çünkü Allah Teala, velilerini kulları arasında gizler. Belki de senin gözünün tutmadığı, hoşlanmadığın kimse Allah'ın velisidir, bilemezsin!..
"Bir de asla hiçbir günahı küçümseme! Zira Allah (c.c.) gadabını, kendisine karşı işlenen günahlar içinde gizler. Bilemezsin, belki de Allah'ın gadabı senin önemsemediğin o günahtadır.
"Hiçbir taat ve iyiliği de küçük görmeyesin; çünkü Allah Teala, rızasını o iyilik içinde de gizlemiş olabilir. Velev ki, bu amel güzel bir kelime veya bir lokma ya da iyi niyet olsa da..." (el-Gazali, İhyâu Ulûmi'd-dîn, Mısır, 1302, 4, 476)
Şefaatta ölçü:
"Her Müslüman Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.) şefaatini bekler. Asıl olan akrabası da bunu öncelikle bekler; fakat müttakilerden olup, Allah'ın gadabına uğrayanlardan olmamak şarttır. Allah Teala, gadaplandığı kimseye şefaat müsaadesi vermez. Zira günahların bir kısmı vardır ki, Allah'ın mekrini, gadabını icap ettirir. Bu hususta şefaate izin verilmez.
"Kısacası, şefaat sayesinde afv olacak günahlar vardır, affolunmayacak günahlar vardır. Mesela dünya hükümdarlarının yanında işlenen öyle suçlar vardır ki, bir kimse hükümdar nezdinde ne kadar itibarlı olursa olsun, onun şiddetle gadap ettiği/öfkelendiği/kızdığı hususlarda kimseye şefaatçi olmaya kalkışamaz; affettirme cesareti kimsede görülmez. Günahlarda da hüküm böyledir... Öyle günahlar var ki, bunlara şefaat yapılamaz ve şefaat ile cezanın önüne geçilemez." (el-Gazalî, a.g.e., 3, 331)
Mü'min, şefaate güvenip günahlara dalmamalı...
"Şefaat ümidiyle takvayı terk edip isyana dalmak, bir hastanın akrabasından olan bir hekime itimat ederek kendisini tehlikelere atmasına benzer. Çünkü tabib, her hastalığı değil, bazı hastalıkları tedavi edebilir. Artık tabibe bel bağlayarak, hastanın zararlı yemekleri yemesi caiz olmaz. Çünkü tabib her hastalığa müdahale edemez.
"İşte Peygamber (s.a.v.) ve sâlihlerin yakınlarına ve mensuplarına yapılacak şefaatleri de bu şekilde anlamak gerekir. Bu idrak ve anlayış, korku ve sakınma duygusunu bir an bile ortadan kaldırmaz. Nasıl kaldırsın ki, peygamberden (s.a.v.) sonra en hayırlı halefi sahabe-i kiram (r.anhüm) olduğu halde, onlar bile toz-toprak olmayı temenni etmişler, ahiret korkusundan dolayı hayvan olmayı istemişlerdir.
"Halbuki onlar, kalpleri temiz, amelleri güzel, olgun, takva sahibi insanlardır. Sırf kendilerine mahsus olarak Rasûl-i Ekrem Efendimiz(s.a.v.) tarafından cennetle müjdelendikleri halde, sadece Peygamberimizin şefaatine bel bağlamamışlar. Bunun içindir ki, korku ve haşyeti bir an olsun kalplerinden çıkarmamışlardır.
"Sohbet ve (iyilikte-hayırda) öncülükte onlar gibi olmayan, onların seviyesine hiçbir zaman ulaşamayanlar, nasıl sadece şefaate güvenebilirler? (el-Gazalî, a.g.e., 3, 332)