Halis ECE
Her ümmete bir peygamber(1)
İslâm dininde imanın şartlarından birisi de peygamberlere (aleyhimüsselâm) inanmaktır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adâletle hükmedilir, onlara asla zulmedilmez”(2) buyurarak, her kavme bir peygamber gönderdiğini açıklamıştır.
Peygamberler Hz. Allah ile kulları arasında birer vâsıtadırlar-vesîledirler. Onun emir ve yasaklarını kullara tebliğ ederler. Onlara, dünya ve âhiretteki menfaatleriyle ilgili olan, fakat mahiyetini kavramaya düşüncelerinin kafi gelmediği hususları haber verirler.
Bir başka ifadeyle, Cenâb-ı Hak insanların din ve dünya işleriyle ilgili olarak ihtiyaç duydukları hususları açıklamak; iman ve tâat sahiplerini cennet ve sevapla müjdelemek, kâfirleri ve günahkârları da cehennem ve ceza ile korkutmak için peygamberler gönderir.(3) Onlar, peygamberlik davalarında doğru olduklarını isbatlamak için Allâh’ın izni ile bir takım mucizeler gösterirler. Peygamberlerin gösterdikleri mucizeler çoğu kez içinde yaşadıkları devirde revaçta olan ve bir başkasının yapamayacağı hârikulâde şeylerdir. Hz. Mûsa’nın asâsının ejderha oluşu, Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi, Hz. Muhammed’in (salavâtullâhi aleyhim ecmaîn) Ay’ı şehâdet parmağıyla ikiye bölmesi gibi.
***
KAÇ PEYGAMBER GÖNDERİLDİ?
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e (aleyhimüsselâm) kadar insanlara gönderilen peygamberlerin adedinin, 124 bin -başka bir rivâyette 224 bin- civarında olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.
Peygamberlerden bazılarının (25 kadarının) isimleri ve kıssaları Kur’ân-ı Kerim’de zikredilmiştir. Büyük bir çoğunluğunun ise adı geçmemektedir. Müslümanlar, peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmaksızın, Kur’ân-ı Kerim’de isimleri geçsin geçmesin, hepsine inanırlar. Bu husus âyet-i kerimede şöyle ifade edilmiştir: “... Mü’minler... ‘Allâh’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...’ dediler.”(4)
***
KUR’AN’DA İSİMLERİ GEÇEN PEYGAMBERLER
Kur’ân-ı Kerim’de isimleri zikredilen peygamberler şunlardır:
1. Hz. Âdem,
2. Hz. Şît,
3. Hz. İdris,
4. Hz. Nûh,
5. Hz. Hûd,
6. Hz. Salih,
7. Hz. İbrahim,
8. Hz. Lût,
9. Hz. İsmail,
10. Hz. İshak,
11. Hz. Yakub,
12. Hz. Yûsuf,
13. Hz. Eyyûb,
14. Hz. Şuayb,
15. Hz. Mûsa,
16. Hz. Hârun
17. Hz. Dâvud,
18. Hz. Süleyman,
19. Hz. İlyas,
20. Hz. Zülkifl,
21. Hz. Yûnus,
22. Hz. Zekeriyya,
23. Hz. Yahya,
24. Hz. İsa,
25. Hz. Muhammed Mustafâ’dır (salavâtullâhi teâlâ ve selâmühû aleyhim ecmaîn).
Bunlardan başka Kur’an’da haklarında bilgi verilen Üzeyir, Lokman, Zûlkarneyn isimlerindeki üç zatın ise peygamber olup olmadıkları İslâm âlimleri arasında ihtilaflıdır.
***
ÜLÛ’L-AZM PEYGAMBERLER
Yukarıdaki listede isimleri siyah puntolarla dizilmiş olanlar ülû’l-azm peygamberlerdir. Ülû’l-azm, azim ve sebat sahibi demektir. Gerçi bütün peygamberler istisnasız azim ve sebat sahibidirler... Allah’tan aldıkları vahyi her türlü sıkıntı ve zorluğa rağmen tebliğ etme hususunda gerekli dikkat ve hassasiyeti, sabır ve sebatı göstermişlerdir. Ancak bu beş büyük peygamber, gönderildikleri devirlerde diğerlerinden daha büyük zorluk ve zulme maruz kalmışlardır. Dolayısiyle dereceleri de diğerlerinden üstündür. Kur’ân-ı Kerim’de Rabb’imiz, bu ülû’l-azm peygamberlerin isimlerinin de geçtiği bir ayet-i kerimede Habîbi’ne hitaben şöyle buyurmuştur: “Hatırla ki, bir zamanlar peygamberlerden mîsaklarını (sözleşme-yemin) almıştık. Senden de, Nuh’tan da, İbrahim’den de, Musa ile Meryem oğlu İsa’dan da... Onlardan sağlam bir söz almıştık.”(5)
Diğer bir âyette de, “O dini doğru uygulayın, onda ayrılığa düşmeyin’ diye hem Nûh’a tavsiye ettiğini, hem sana vahyeylediğimizi, hem İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi sizin için de şeriat yaptı...”(6) buyurulmuştur.
Azim sahibi peygamberlerin en önemli hasletlerinden birisi sabır sahibi olmalarıdır. Kur’ân-ı Kerim’de bu husus şöyle bildirilmektedir: “O halde (Habîbim), peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret.”(7)
İslâm âlimleri Hz. Nûh’u, Hz. İbrahim’i, Hz. Mûsa’yı, Hz. İsa’yı, peygamberlerin sonuncusu, imamı ve en üstünü âlemlere rahmet peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı (salavâtullahi aleyhim ecmaîn) ülû’l-azm peygamberler olarak sayarken bu âyetleri delil göstermişlerdir.
Bu âyetlerden çıkan neticeye göre ülû’l-azm sıfatının sadece bu peygamberlere verilmesine sebep, bunların müstakil şerîat sahibi olmaları ve bu şeriatlerini yayabilmek için her türlü zorluk ve düşmanlıklara göğüs gerip sabretmeleridir.(8)
***
NEBÎ VE RESÛL NE DEMEKTİR?
Peygamberler, kendilerine hususi bir kitap ve şerîat verilip verilmemesi bakımından nebî ve resûl olarak ikiye ayrılır.
Nebî, haberci demektir, Allah’tan haber getiren mânâsınadır. Cem’îsi (çoğulu) enbiyâ gelir. İslâmî ilimler ıstılâhında ise nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şerîatle gelmeyip kendisinden önceki peygamberin getirdiği kitap ve hükümlerle tebliğ vazifesini yerine getiren kişiye denir.
Resûl, lûgatte elçi mânâsına gelen bir kavramdır. Dinî ilimler terminolojisinde ise, yepyeni bir kitap ve yeni bir şerîatle gelen peygamber demektir. Bunun cem’îsi, rusül’dür.
Resûl kavramı nebî kavramına göre mânâ bakımından daha hususi bir konuma sahiptir. Zira her Resûl aynı zamanda nebî’dir, fakat her nebî resûl değildir. Meselâ peygamberlerin sonuncusu Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) hem resûl hem de nebîdir. Çünkü önceki peygamberleri ve onlara verilen kitapları kabul edip inandığı gibi, aynı zamanda yeni ve mükemmel bir din olan İslâm’ı ve onun hükümlerini getirip açıklamıştır.
***
PEYGAMBERLERİN SIFATLARI NELERDİR?
Her peygamberde bulunması gerekli sıfatlar şunlardır:
1. Sıdk: Doğru sözlü olmaktır. Bütün peygamberler her hususta mutlaka doğruyu söyleyen sâdık kişilerdir.
2. Emânet: Peygamberler, kendilerine güvenilen emîn insanlardır. Onlarda asla hâinlik bulunmaz. Her insan onlara güvenip dayanabilir.
3. Fetânet: Peygamberler; anlayışlı, ileriyi gören, akıllı ve fevkalâde üstün zekâlı insanlardır. Aptal ve anlayışsız kimselerden peygamber olamaz.
4. İsmet: Peygamberler son derece iffet sahibi ve üstün karakterli kimselerdir. Gizli ve âşikâr her türlü günahtan uzaktırlar. Bir başka ifade ile onlar, büyük ve küçük hiçbir günah işlemezler. Ancak onlardan, zaman zaman “zelle” (küçücük hatalar) sâdır olabilir. Ama onlar hatalarında asla ısrar etmezler.
5. Tebliğ: Peygamberler, gönderildikleri toplumlara (ümmetlerine) Allah’tan aldıkları her türlü vahyi (mesajı) büyük bir titizlik ve itina ile tebliğ ederler, iletirler. Dinin hükümlerinden hiç birini asla unutmuş veya kasten tebliğ etmemiş olamazlar.
Şüphesiz ki her peygamberde sayılan bu sıfatların hepsi de eksiksiz olarak mevcuttur. Fakat bu vasıflar kendisinde bulunan her insan peygamber olamaz. Çalışmakla da bir kişi, ne kadar uğraşırsa uğraşsın peygamberlik makamını elde edemez. Çünkü peygamberlik Allah vergisidir. Cenâb-ı Hak bu rütbeyi dilediği kişiye verir.
***
PEYGAMBERİMİZİN FAZLA VE FARKLI SIFATLARI
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin -yukarıda sayılan sıfatlardan fazla olarak- başka sıfatları da vardır:
1. Her peygamber, sadece muayyen bir kavme (belli bir topluluğa) gönderildiği halde, o, kıyâmete kadar gelecek bütün insanlığa peygamber olarak vazifelendirimiştir. Getirdiği Kitab’ın yani Kur’ân-ı Kerim’in mesajı her milletten insana hitap etmektedir. Onun gelmesiyle diğer peygamberilerin şerîatleri geçerliliği kaybetmiş, Kur’an ile de diğer kitapların hükümleri sona ermiştir.
2. Bütün peygamberlerden üstündür. İnsanlık âleminin bir numarasıdır.
3. İnsanlarla birlikte cinlere de peygamber olarak gönderilmiştir.
4. Topyekün âlemlere rahmet olarak gelmiştir.
5. “Hâtem-i Enbiyâ”dır, yani peygamberler silsilesinin-zincirinin son halkası, son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecek, şerîati, vârisleri olan hakikat âlimleri vasıtasiyle kıyâmete kadar devam edecektir.
***
PEYGAMBERLER ALLÂH’IN BİR RAHMETİDİR
Bahsimizi, İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin açıklamalarıyla tamamlayalım:
“Peygamberler (aleyhimüssalâtü vesselâm) âlemlere Allâh’ın bir rahmetidir.(9)
“Allah Teâlâ onları halka hidâyet için gönderdi. O büyüklerin vâsıtası ile, kullarını mukaddes zatına dâvet etti. Onları; rızâsının, dostluk ve yakınlığının mahalli olan dâr-ı selâm’a yani cennet-i a’lâya koydu.
“Kerîm (lûtuf ve ihsân yönünden çok cömert, yüce ve eşsiz) olan Allâh’ın dâvetine icâbet edip de onun devlet sofrasından faydalanmayan kimse; hor ve hakirdir, değersizdir. Bu büyükler yani peygamberler, Allah katından her ne getirip bildirmişlerse hepsi de haktır, gerçektir, doğrudur, onlara inanmak gerekir.
“Akıl her ne kadar hüccet yani delil-rehber ise de, lâkin onun hüccet oluşu noksandır. Asıl hüccet, peygamberlerin (aleyhimüsselâm) gelmesi ile hâsıl olmuştur. Çünkü onların gelişi, artık (inanmamak için) özre yer bırakmamıştır.
“Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) evveli, ilk insan, atamız Hz. Âdem’dir. Sonuncusu ise, hâtemü’r-rusül yani peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhi ve aleyhimü’s-salâtü ve’s-selâmdır.
“İstisnâsız bütün peygamberlere inanmak lâzımdır. Ayrıca onların hepsinin, sâdık (doğru) ve masûm (günahsız, saf ve temiz) olduklarına da inanmak gerekir. Onlardan birine inanmamak, tamamına iman etmemek demektir. Zira onlar, dâvetlerinde hepsi de müttefiktir, bir ve beraberdir, dinlerinin esasları da aynıdır.
“Âhir zamanda İsa aleyhisselâm da gökten inecek ve peygamberlerin sonuncusu Resûlüllah (s.a.v.) Efendimizin şerîatına uyacaktır.”(10)
DİPNOTLAR
(1) “Peygamber” kelimesi Farsça bir isimdir. Allah tarafından haber getiren, İlâhî emir ve yasakları halka tebliğ eden haberci demektir. Arapça’daki “nebî” kelimesinin karşılığı olan bu kelime, dilimizde, hem nebî hem de resûl mânâsını içine alacak biçimde daha çok kullanılmaktadır.
(2) Yûnus sûresi, 10/47.
(3) Kur’ân-ı Kerim, En‘âm sûresi, 6/48.
(4) Kur’ân-ı Kerim, Bakara sûresi, 2/285.
(5) K.K., Ahzâb sûresi, 33/7. Bu mîsak (söz), peygamberlerin üzerlerine aldıklarını yapacaklarına dair Allah’a verdikleri yemindir.
(6) K.K., Şûrâ sûresi, 42/13.
(7) K.K. Ahkaf sûresi, 46/35.
(8) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kun’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 6, 4363-64.
(9) Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Biz seni, sadece âlemlere rahmet olasın, diye gönderdik.” Kur’ân-ı Kerim, Enbiyâ sûresi, 12/107.
(10) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 3. 17.