Hicaz seferi esnasında yolu Bağdat'a uğrayan Mevlânâ Câmi (1414-1492) hazretleri, Bağdatlı bir müteşeyyih* ve sözde müridleri tarafından karşılanır.

Müteşeyyih, Mevlânâ Câmi hazretler ile göz göze geldiklerinde (kendine bir pâye çıkartmak için dalkavukluğunu sergilemeye, yağcılığını ortaya koymaya başlar),

- Allâh'ın cemâlini gördük, der.

Mevlânâ Câmi hazretleri, bu gösteriş budalası, keramet ve evliyalık meraklısı şeyh bozuntusuna oldukça öfkelenir ve gözlerini, onların deve tüyünden yapılmış olan elbiselerinden ayırmayarak şu cevabı verir:

- Biz de Allâh'ın cimâl**ini (develerini) gördük efendim...

***
DİPNOTLAR
(*) Müteşeyyih, şeyhlik taslayan, mürşid olduğunu iddia eden sahtekâr kişi demek.
(**) "Cimâl", deve demek olan "cemel" kelimesinin cem'îsi/çoğuludur. Yani, biz de Allâh'ın develerini gördük, diyerek onları ikaz ediyor. İnsan yüzünde Allâh'ın cemâlinin görülmeyeceğini... Böyle bir şeyin muhal olduğunu... İnanç olarak sakatlığını hatırlatıyor. Hatırlatıyor ama, tabii biraz da acıtarak, daha doğrusu hakaret ederek, kanırtarak ortaya koyuyor.
Kısacası; hayvanlık yapmayın, develik etmeyin, Allâh'ın cemâlini görme mevzuunda Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ın görüşleri çerçevesinin dışına çıkmayın demek istiyor. Haliyle cevabı da, onların tutum ve davranışlarına uygun olarak veriyor. mevzu ile ilgili bazı ilnkler: 
 
 
 
Go to top