Hazret-i Ali radıyallâ anh rivâyet ediyor. Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlar, fakirlere husûmet edip (onları hasım yani düşman gibi görüp ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyerek, kendi) dünya(ları)nın i’mârına daldıkları... Ve köpeğin ete saldırdığı gibi paraya hücûm ettikleri vakit, Allah Teâlâ onları şu dört belâya dûçar eder:
1. Zamanda kıtlık,
2. Sultanda zulüm,
3. Vâli ve hâkimlerde hıyânet,
4. Düşmanda heybet ve azamet.” (1)
Yani zenginler ihtiyaç sahiplerine yardım edecekleri, dertleriyle alâkadar olup yaralarına merhem olmaya çalışacakları yerde, bilakis fakirleri kendileri için birer ayak bağı kabul ederek onlara düşmanca tavır aldıkları...
Varlıklarını zevk ve safâları için harcadıkları...
Ve köpeğin ete hücum ettiği gibi paraya-pula, mala-mülke-servete hücum ettikleri zaman, Cenâb-ı Hak o cemiyete, hadîs-i şerifte zikri geçen bu belâ ve musîbetleri veriyor...
Ve böylece;
Bir şey yapmak istediklerinde vakit bulamamaktan, zaman yokluğundan kısacası vakit fukaralığından şikâyet etmeye başlıyorlar.
İdarecilerin ticarî-mâlî, idârî-ictimâî ve sâir her türlü ezâ-cefa-zulüm ve haksızlıklarına mâruz kalıyorlar.
Hüküm sahipleri, maddî veya mânevî olarak bağlı kalmaları gereken esaslara uymuyor, adalete-hukûka riâyet etmiyorlar. Bilakis bu düsturları hiçe sayıp insanların zararına olacak şekilde kararlar alıyor, hâinlik ediyorlar.
Nihâyet bu cemiyetin mensupları, yani Allâh’ın kendilerine ihsân ettiğini O'nun yolunda harcamayıp keyiflerince lüks ve israf içinde yüzmeye devam edenler, düşmanlarını da kendilerinden büyük ve kuvvetli görüp korkmaya, üstün ve ileri görüp onlara karşı hayranlık duyma illetine maruz kalırlar.
Bu hayranlığın neticesi olarak da taklit illeti baş gösterir. Mukallidin hakkı ise muhâtabından saygı görmek değil, sadece alay edilmektir.
Bütün dünya onlarla alay eder, hatta Cenâb-ı Hak da... Ama onlar bunun farkında değillerdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de buyurulmuştur ki:
“(Hakikatte) Allah onlarla alay eder ve kendilerini azgınlık ve taşkınlıkları içinde bocalar bir halde bırakır. İşte bunlar, doğruluk yerine sapkınlığı satın almışlardır. Ama ticaretleri kâr etmemiş, doğru yolu da bulamamışlardır.” (2)
DİPNOTLAR
(1) İhyâu Ulûmi’d-Dîn (Terc. A. Serdaroğlu) Bedir Yayınevi, İstanbul, 4/367
(2) Bakara sûresi, 2/15-16)