Mehmed Niyazi, ZAMAN, 15.05.2006

“Derviş” derken kesinlikle bir şeyhin mührünü taşıyan bir müridi kastetmiyorum. İnandıklarına her şeyini veren, adeta onlar uğruna yaşayan bir bilim ve gönül adamını anlatmaya çalışıyorum.


Sözünü ettiğim insan Sayın Sait Başer’dir. Yıllardan beri tanırım; kendisi için yaşadığına şahit olmadım; şahsi dertlerini dile getirdiğini duymadım. İddialı, kendisini öne çıkaran, bazı meseleleri inhisarındaymış gibi gösteren biri de katiyen değil. Fert olarak, bir millete, bir medeniyete mensup olmanın sorumluluğunu taşıyan, karınca kaderince, milleti, ümmeti, insanlık için yaşayan modern, aynı zamanda metafizik derinliği olan bir aydın.

Çalışmalarımda çok yararlandığım “Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre” kitabı kültürümüzle ilgilenen herkesin mutlaka elinin altında bulunmalıdır. Kut ve Töre kavramlarını pek çokları gibi gelişigüzel iki kelimedir, deyip geçmiyor; tarihimizde ifa ettiği fonksiyonlarına göre, yani içlerini doldurarak, ciddi bir bilim ve kültür adamına yakışır şekilde anlıyor. Bu iki kavramı gerektiği şekilde idrak etmeden İslamiyet öncesi tarihimizi anlamak mümkün değildir; hatta bunların daha sonraki devlet telakkimizin analizinde kullanılması gereken anahtar olduklarını da unutmamalıyız.

Bir Sakaryalı olarak çalışmalarıyla iftihar ettiğimiz valimiz Sayın Nuri Okutan’ın son baskısı için kaleme aldığı önsöz gerçekten okunmaya değer. Kültürün insan hayatındaki önemini vurguladıktan sonra, yaptığı tespitlerde ne ırkçılığa kaçmış, ne de kendimizi küçümsemiş: “Bu değerleri, bütün insanlığın ulaştığı değerlerle buluşturmak, sentezlemek ve böylece uygulanabilir, hayata geçirilebilir kılmak görevimiz olmalıdır... Önemli olan bu zenginliği öncelikle benimsemek ve insanlığın hizmetine sunacak imkan ve kabiliyetlere kavuşturmaktır.”

Yahya Kemal kültürümüzde bir köşe taşıdır. O sadece dahi bir şair değil; büyük bir kültür adamı; aynı zamanda bir tarih filozofudur. Onun İslam anlayışını gündeme taşıyan, Başer’in “Yahya Kemal’de Türk Müslümanlığı” kitabı okunmadan, sadece adından dolayı yanlış anlaşılmalara, haksız ithamlara sebep olmuştur. Üstünkörü bir tarzda ‘İslam İslam’dır; onun Türk’ü, Acem’i olmaz.’ denmiştir. Halbuki o, İslam’ın özüne, esasına dair bir şey söylemiyor. Önemli bir sanatkarın algılamalarını değerlendiriyor. Konunun gün ışığına çıkması için pek çok bilim adamımızın, aydınımızın onun hakkındaki görüşlerini derlemiş. Bunlardan, bazı sebeplerden dolayı soğuk bakması gereken Behçet Kemal Çağlar’ın, Yahya Kemal’e dair hükümlerini okursak, meseleyi biraz anlarız: “Yahya Kemal’in asıl yarına bakan yönü, işte bu büyük başarılarıyla parıldayan varlığıdır... Yahya Kemal, züppe alafranga ve softa alaturka olmadan, Türk terkibini tam yapan bir halis muhlis İstanbul Türk’üdür. En çok Osmanlı’ya kayan tarafı da sevimlidir ve yaşına göre haklıdır... Ve bugün yepyeni gerçek şiir yazabilip de ben Yahya Kemal’in etkisinde kalmadım diyenler o mahilerdir ki derya içredir, deryayı bilmezler...”

“Toplumsal Aklı Anlamak” herhalde Başer’in son çalışmasıdır. Kitapta önemli yerleri çizmek isteyince göz ardı edilebilecek bir cümle bulamadığımdan vazgeçtim. Her bakımdan dolu bir eser. Prof. Dr. Hakan Poyraz’ın yazdığı “Takdim” abidevi bir değerlendirme: “Dünyanın tarihi ile beraber anlamı da değişiyor... Bu değişimin etkileyeni de etkileneni de, öznesi de nesnesi de insan... Halihazırda bildiğimiz tarihsel nedenlerle dengesini kaybetmiş, sendelemiş bir toplumun reaksiyonunu gösteriyor, “dün” ile övünerek veya “dün”e söverek “yarını” ihmal ediyor, “gün”ü kurtardığımızı zannediyoruz... Teori, bakma, seyretme, temaşa etme demek. Fakat, tribünden, oyuna katılmadan yapılan pasif bir seyir değil teori. Baktığını etkileyen ve değiştiren bir nazar.”

Bu güzel ve gerekli çalışma hakkında ne desem azdır. En büyük dileğim Sait Başer’in gayretinin artması, onun gibilerin çoğalmasıdır.

Go to top