Halis ECE
“Bir gün, başta Hz. Ebû Zerr (r.a.) olmak üzere, muhâcirlerin fakir olanları Sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v.) gelerek şöyle dediler:
— Yâ Resûlellah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimî nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor; ayrıca bizden fazla olarak sadaka veriyorlar. Biz ise veremiyoruz. Onlar köle âzâd ediyor, biz edemiyoruz.
Ashâbından bunları dinleyen Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), onların gönlünü şu mübarek ve müjdeli sözleriyle aldı:
— Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiç kimse sizden faziletli olamaz. Meğer ki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra 33 kere ‘sübhânallâh’, 33 kere ‘el-hamdülillâh’, 33 kere ‘Allâhü ekber’ dersiniz, tamamı 99 eder. Yüzüncüde, “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît. Ve hüve hayyün lâ yemût. Biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ dersiniz; günahlarınız, denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (1)
Tesbihlerden önce Âyetü’l-Kürsî okunur. Taberânî’nin (rh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, “Kim her farz namazın peşinden Âyetü’l-Kürsî’yi okursa, diğer namaza kadar Allâh’ın zimmetinde olur” buyrulmuştur. Hatta bununla beraber İhlâs-ı şerif ve Muavvezeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerinin de okunacağına dair deliller vardır. Nitekim Fahr-i âlem Efendimiz (s.a.v.), Ebû Ümâme’den (r.a.) rivâyet edilen bir haberde şöyle buyurmuşlardır:
“Kim ki her farz namazın peşinden Âyetü’l-Kürsî ile İhlâs sûresini okursa, onun cennete girmesine ölümden başka bir şey mâni olamaz.” (2)
Ukbe bin Âmir (r.a.) de, "Resûlüllah bunu her namazın sonunda, Felak ve Nâs sûreleri ile birlikte okumamı emretti” demiştir.
Ulemâdan bazıları, “Bu sûrelerin okunmasında, bir namazdan diğer namaza kadar kötülüklerin def‘edilmesi hususunda büyük sır vardır” diyerek, bunun sebep ve hikmetine dikkat çekmişlerdir.
***
Cem‘u’l-Fevâid’de nakledildiğine göre, Hz. Ali (r.a.), hayatında namazların arkasındaki tesbihleri hiçbir vakit terk etmemiş; sadece Sıffîn Harbi gecesinde bir veya iki namazın arkasında, zarûret hâlinde/mecbur kaldığı için terk etmiştir.
Namazdan sonra yapılan bu tesbih-tahmid ve tekbir'lerin ve tehlil'in sessizce yapılması sünnettir. Çünkü, Asr-ı Saâdet’te ve Hulefâ-i Râşidîn devrinde zikir ve duâ sesli olarak yapılmazdı. Ancak cemaat câhil olursa öğreninceye kadar seslice, öğrendikten sonra gizlice yapılmalıdır. (3)
İbn Âbidîn rahımehüllah muhallet eseri Reddü'l-Muhtar'da diyor ki:
“Namazdan sonra Âyetü’l-Kürsî’yi, İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, 33’er kere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber demek, yüzüncüde tehlil getirip duâ etmek ve duâyı ‘Sübhâne Rabbike Rabbi’l-ızzeti ammâ yesıfûn. ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn’ ile bitirmek müstehaptır.”
Hâsılı bütün bunlar, iki cihan serveri Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetidir; bazılarının, “bid‘at ve uydurmadır, Hz. Peygamber’in uygulamasında bunlar yoktur...” gibi eveleyip-gevelemeleri, tamamen zırvadan ibarettir. Zırva ise, atalarımızın tabiriyle te’vil götürmez. O bakımdan bu gibi sözlere kulak asmayıp, duadan önce, yukarıda anlatılan tesbih-tahmid ve tekbirleri belirtilen adetlere göre okumak, ardından da tehlil getirmeyi ihmâl etmemek gerekir. Sünnete uygun olan tatbikat budur.
DİPNOTLAR
(1) Müslim, Mesâcid 146; Sübülü’s-Selâm, 1, 198
(2) Sübülü’s-Selâm, 1, 120
(3) el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 1, 158