Halis ECE


Dilerseniz sözü hiç uzatmadan, mevzu ile ilgili ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed el-Fârukî es-Serhendî (k.s.) hazretlerinin ikaz ve hatırlatmalarına kulak verelim.

“Gece namazına kalkmaya vesile olması için, yatsı namazını gecenin son yarısına bırakmak, cidden kabul edilmeyecek bir husustur. (1)

“Hanefî âlimlerince, yatsı namazını bu vakitte edâ etmek mekruhtur. Onlar bu kerâhati, tahrîmî mekruh olarak kabul etmişler; yatsı namazının, gecenin ilk yarısına kadar kılınmasını mubah, ondan sonraya (yani imsak vaktine kadar) bırakılmasının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Mubahın karşılığı olan mekruh da, harama yakın olan mekruhtur. Şâfiîlere göre ise, yatsı namazını o vakitte edâ etmek (kerâhetle dahi) câiz değildir.

“Bu işi (yatsı namazını geciktirmeyi); gece ibadetine kalkmaya sebep, mânevî zevklerin husûlüne ve o vakitte cem‘iyyete(2) vesîle olması için yapmak, cidden kerih (çirkin bir davranış olarak) görülmüştür. Zira bu maksat için sadece vitir namazını tehir etmek kâfidir, hatta bu tehir müstehaptır. Böylece, müstehap olan bir vakitte vitir kılınmış, uyanıklık ve gece kıyâmından maksat da elde edilmiş olur.

“O halde münasip olan; bu ameli, yani yatsı namazını gece yarısından sonraya erteleme işini terk etmek ve (o vakitte kılınan) geçmiş yatsı namazlarını kaza etmektir. İmâm-ı A‘zam-ı Kûfi (rh.), abdestin âdâbından bir edebi terk ettiğinden dolayı, kırk yıllık namazı kaza etmiştir...” (3)


DİPNOTLAR

(1) Gece yarısı, içinde bulunduğumuz günün öğle namazı vaktinin giriş saatidir. Yani gecenin yarısı ile gündüzün ortası birbirine mütenazır/simetridir. Mesela öğle namazı vakti saat 12:0'de giriyorsa, geceliyin saat tam 12:00 (24:00)'yi gösterdiğinde o vakit gecenin ortasıdır. Ancak ibadet vakitlerindeki temkin de gözönüne alınarak en az bu saatten 10 dakika öncesine kadar yatsı namazı kılınmış olmalıdır. Aksi takdirde yani belirtmeye çalıştığımız bu vakitten sonra kılınan yatsı namazı mekruh olur.

(2) Cem‘iyyet, derli toplu, düzenli ve huzurlu olma demektir. Tasavvufta ise, mâsivâdan yani Hak’tan gayri her şeyden yüz çevirme ve dikkati sadece Allah Teâlâ’ya teveccüh noktasında toplamadır. Kalbin huzursuz ve dağınık halde olmaması, insanın zihnen ve kalben kendisini tamamen Hakk’a vermesidir. (Abbâdî, Kutbuddîn Ebu’l-Muzaffer, Sûfînâme, Tahran, 1347, s. 173)

(3) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 1, 29. Tabii buradaki "kaza etmek" hükmü işin takva yönüyle alakalıdır. Meseleyi fetva yönüyle düşündüğümüz zaman, gece yarısından sonra kılınan yatsı namazı kerâhetle birlikte caizdir, eda edilmiş sayılır. Ancak takva sahibi mü'minler, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin buyurduğu, İmâm-ı A'zam hazretlerinin uyguladığı gibi, bu şekilde yani kerâhet vaktinde veya âdâba riayet etmeden kıldıkları namazları, onların bu ihtiyatlı görüşlerine uyarak kaza ederler. Yoksa fıkıh ve fetva açısından o vakitte kılınan yatsı namazı, mekruh olmakla birlikte kişiyi o namazın borcundan kurtarır. Fakat sevap adına bir şey elde edemez. Çünkü bu davranış, aynen ikindiyi güneşin kızıllaşma anına kadar bırakmaya benzer ki, harama yakın bir iş yapmış olur. Bununla birlikte tabii ki kazaya bırakılmamalı, mutlaka kılınmalıdır.

Go to top