selamunaleküm nette araştırdığımda evlatlara gelen hediyeler ile ilgili gösterim kodu 996 kodlu olan cevabınızda bebek doğduğunda veya sünnette gelen altınlar çoçuğa aittir dediniz fakat ben bi kaç haftadır araştırıyorum

 

burda;http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1330(Çocuğun velisi, çocuğun malını kimseye hediye edemez. Ancak, parası çocuğun olmak üzere satabilir. Veli, kendi parası ile, çocuğun kullanması için aldığı şeyleri dilediğine hediye edebilir. Çocuk, malını ana-babasına hediye edemez. Hediye ederse, bu mal, ana-babanın mülkü olmaz. Çocuktan satın alırlarsa mülkleri olur. Ana babasından veya velisinden izinsiz, akıl baliğ olmayan bir çocuğun verdiği hediyeyi almak, kullanmak caiz olmaz. Çünkü akıl baliğ olmayan çocuğun, ana-babası dahil, hiç kimseye hediye vermeye yetkisi yoktur. (Redd-ül Muhtar) )da da sizin gibi fakat diyanetten bana gelen cevap şu şekilde ;

Din İşleri Yüksek Kurulu Soru Cevaplandırma Platformu Soru: selamunaleyküm acaba çoçuğuma doğduğunda gelen altınlar ve sünnet olduğunda gelen altınlar babanın tasarrufunamı ait yoksabebek yada çoçuk büyüdüğünde vermek gerekirmi ahirette sıkıntı yaşamayalım birde kaynak nerde3 bulabilirim kendi babama ve arkadaşlarada gösterebileyim saygılar....

Cevap: Yeni doğan çocuk ile sünnet merasimlerinde erkek çocuklara takılan hediye veya oyuncak, top vb. gibi çocuğun oynayabileceği ya da elbise gibi giyebileceği cinsten ise, bunun çocuğa ait olduğunda şüphe yoktur. Ancak yeni doğan çocuk ile sünnet merasimlerinde erkek çocuklara takılan hediyeler ile altın ve nakit paralar, bizzat çocuğun kendisine verilmiş ise, bunlar tamamen çocuğun olur; baba ve annenin bu hediye, para ve altınlarda bir hakkı olmaz. Bunu da getirenin akraba ve dost olup olmaması belirler. Örneğin akraba ve dostluk ilişkisi olmayan beldenin belediye başkanı veya ülkenin başbakanı gibi yabancı kişilerin getirdiği bu hediyeler, tamamen çocuğa getirilmiş hediye kabul edilir, baba ve annenin bu hediye de hiç bir hakkı olmaz. Ancak bu tür hediyeler anne, babaya hediye etmek niyetiyle getirilmesine rağmen örfen çocuğa hediye diyerek takılırsa, bunlar aslında anne babaya getirilmiş hediyeler kabul edilir. Bunları anne baba istediği gibi kullanılır. Bu durumu da örf belirler. Örneğin doğum, sünnet merasimlerinde getirilen hediye karşılığında getiren kişinin de çocuğu olduğunda veya çocuğunu sünnet ettirdiğinde aynı miktarda bir hediyeyi ona geri götürmek adet aline gelmiş bir belde de bu tür hediyeler anne babaya getirilmiş kabul edilir. Dolayısıylada anne baba bunları istediği gibi kullanılır. Yine bu tür münasebetlerde akraba ve dostlar tarafından getirilen altın vb hediyelerde örfen anne babanın olur. Ancak getirenin bu hediyeyi çocuğa getirdiğini bizzat söylemesi halinde bu hediye çocuğun olur. (Ali Haydar Efendi, Şerhu'l-Mecelle, 2/429) ben ne yapcam hocam peki saygılarımla

*******

Ve aleyküm selam.

Verdiğiniz 996 nolu cevapta bu hususla ilgili bilgi yok. Oradaki soru farklı. Ama 535 no’lu soru ve cevap bu meseleyle alakalı. Kısaca ana hatlarıyla ele alıp belirtmişiz. Asıl itibariyle yazılanlar-söylenenler arasında bir fark yok. Fark detayda. Din İşleri Yüksek Kurulu, sorudaki üslubunuz karşısında meseleyi tüm teferruatıyla ele alıp açıklamış. Ona göre hareket edersiniz.

Velhasıl, o noktadaki hüküm, takılan hediye ve altınlar bizzat çocuğun kendisine verilmiş ise gayet tabii ki çocuğa aittir, ebeveynin bunlarda bir hakkı olmaz. Çocuğa verilip verilmesinde ölçü ise, hediyeyi getirenlerin anne-babanın akraba ve dostlarının değil yabancı insanların olmasıdır. Fakat bu takılar gene o yabancılar tarafından ebeveyne getirildiği halde sadece bir âdet/gelenek/teâmül olarak çocuğa takılıyorsa, o zaman anne-babaya aittir, istedikleri gibi tasarruf (kullunma) hakkına sahiptirler.

Kısacası bu durumu “amelî örf” belirler.

Malumunuz, insanların çoğunun benimseyip alışkanlık haline getirdiği işlere ya da duyulduğunda insanın hatırına başka anlam gelmeyecek derecede özel manada kullanmayı âdet edindikleri lafızlara kavlî örf denir.

Amelî örf ise, bir topluluğun bir işi bir hareketi belli bir şekilde devamlı olarak yapmasıdır.

Usûl-i fıkıhta, kıyasla belirlenen bir hükme ya da fukaha tarafından benimsenmiş ve yerleşmiş bir umumi kaideye aykırı olan bir uygulamayı insanlar örf haline getirmişlerse, kıyastan veya genel kuraldan vazgeçip bu örfe dayanarak hüküm vermeye istihsânü’l-örf (örf sebebiyle istihsan) adı verilir.

Örf, âdet ve temaül de, ihtiyaç halinde kendilerine müracat edilen şer’î bir delildir.

 

Go to top