Selamun Aleykum iyi gunler diliyorum. Hocam Hatmi Hacegani Kadiri yapılırken Medet Ya seyyıd Abdulkadır Geylanı biiznillah deniliyor. Bunun kaynagı nedır ? Gecmıste de hep bu sekılde mı yapılmıs? Bir de boyle soylemenin bir sakıncası var mıdır ? Aydınlatirsaniz cok sevinirim. Selametle.
*******
Ve aleyküm selam. Size de hayırlı günler…
Sevgili kardeşim;
Sorduğunuz husus, şeriatın zâhiriyle değil, bâtınıyla alakalıdır. Binaenaleyh onun kaynağını bâtın-ı şeriatte arayacaksınız, zâhirinde değil. Mezkür hatmi tensip eden ricâl-i maneviyye öyle tanzim etmiş, öyle münasip görmüşlerdir. Ayrıca yapılan “İhlâs-ı şerif hatmi”, adı üstünde “Kadirî usûl”le okunmuyor mu? O yolun kavsından ve bu yolun manevi operatöründen istimdat edilmeyecek de kimden medet umulacak? Bunun ne kaynağını arıyorsun ki?
İstimdât nedir? Yardım dilemek / dilenmek değil mi? Yani “Meded yâ Seyyid Abdülkadir Geylani bi-iznillah!” diyerek, Allah’tan istenecek yardımda Gavs-ı Azam’ın vesile olması talep ediliyor.
Bu nedir, tevessüldür, ihtiyaçlarımız için onu vesile edinmektir. Tevessülün kaynağı nedir? Kur’an-ı Kerim yani usûl-i fıkıh tabiriyle edille-i şer’iyye-i erbaa-yı asliyenin ilki ve aslı olan Kitap. Ne buyuruyor Mevlâ-yi zû’l-Celâl: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, ona (yaklaşmaya) vesîle arayın ve onun yolunda (zâhirî ve bâtınî düşmanlarla) mücâhede edin ki, felâha erebilesiniz (korktuklarınızdan emin, umduklarınıza nail olabileseniz)”. [Mâide sûresi, 5/35; bkz. Hâzin, Mecmûatün mine’t-Tefâsîr, Hâşiye, 2, 278; Bursevî, İ.H., Tefsîru Rûhu’l-Beyân, ilgili ayet tefsiri]
Bundan büyük delil mi olur?
Tabii ki geçmişte de bu şekilde ve bu tarzda istimdatlar yapılmıştır. Bunlar sonradan uydurulmuş bid’at değildir.
Böyle söylemenin “sakıncası” olsa, bunca zaman bunca mü’min bu ve benzeri istimdat cümlelerini söyler miydi? At kafandan bu gibi Vehhabi zihniyetine-inancına ait virüsleri… Hem niçin sakıncası olsun ki, bu durum, şeyhi / vasıtayı gaye edinip ihtiyacını direkt olarak ondan istemek, onun verdiğine inanmak değildir. Onun vesilesiyle Allah’tan taleptir. İnsanın ihtiyaçlarını hakiki manada gideren, onu darlıktan kurtaran Allah’tır; şeyhi değildir. Her mürid-derviş bunu bilir ve buna böyle inanır. Şeyh sadece vasıtadır. Vasıtaların da önde gelinidir.
Peki, direkt değil de vasıtaya niçin ihtiyaç vardır? Cenab-ı Mevlâ öyle istediği-emrettiği, bunun kanununu-usûlünü böyle koyduğu için. Direkt olarak gelin, bana doğrudan yaklaşın buyurmuyor. Ya ne diyor? Vasıtayla-vesileyle-aracıyla gelin buyuruyor.
Keşke bu zırvalarla kafanı-gönlünü meşgul edinceye ve güya soru diye bunları yazıp gönderinceye kadar sitede şöyle birazcık araştırsan da, vesile ve tevessülle ilgili yazılara bir atf-ı nazar eedebilseydin! Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/738-vesile-ve-tevessul.html
Düşünsene; gündelik hayatımızda bile herhangi bir önemli işimizde, meramı daha güzel ifade edecek, nazı geçecek kişileri aracı kılmaz mıyız? Allah’ın sevgili kullarını kendisine üstâz edinmiş hâlis mü’minler de, ihtiyaç ve isteklerinin Cenab-ı Hakk’a daha hızlı ve kabul görür biçimde ulaşması için bu nevi ifadelerle tevessül edemezler mi? Elbette ki ederler; zira bu düstur, onun bunun değil, Allah Teala’nın koyduğu bir usûldür. Asıl doğru olan da bu uygulamadır. Çünkü üstâzların nazları-niyazları, ihlâsları-samimiyetleri, yalvarıp yakarmaları bizimkisi gibi değildir. Dolayısiyle onların yüzüsuyu hürmetine bizim istek ve arzularımız da sür’atle kabul olmuş olur. Vesselâm…