Muhterem hocam,
Bir hocanin bir videosunda sahabeler peygamber efendimizin kanini ve idrarini (yanlislikla) ictiler diyor, ve peygamber efendimizin yanlislikla icenlere birtakim müjdeler vermis, bu konuda bize malumat verebilir misiniz. Selam ve dua.. Kemal
*******
Değerli kardeşim;
Asıl itibariyle iki maddeden oluşan sorunuzu gene iki madde halinde ele alıp açıklamaya çalışalım.
1- Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kanının içilmesi…
İslâm tarihine dair kaynaklarda ifade edildiğine göre, Uhud harbinde Rasûlullah (s.a.v) şakağından yaralanınca, zırhının halkasını buradan çıkartmak için, sahabeler (r.anhum) dişleriyle kemiğe giren halkayı çekmek için uğraşmışlar… Ve sahabeden Malik b. Sinan (r.a.) bu sırada Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) kanını da yutmuştur. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v), kanının karıştığı kimseye cehennem ateşi isabet etmeyeceğeni bildirmiştir. Aynı mevzu Uhud harbini teferruatıyla / detaylarıyla anlatan diğer tarihî eserlerde de yer alır. Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) duasından yola çıkan bazı alimler, onun kanının temiz olduğuna kanaat getirmişlerdir. Ayrıca Rasûl-i zî-şân’ın (s.a.v.), yaptığı bu önemli hizmetten dolayı da sahabeye dua etmiş olduğunu ifade etmişlerdir. [Bkz., Kadı İyaz, Şifâi- Şerif (Terc., Suat Cebeci), Rehber Yayınları, Ankara, 1992, s. 62]
***
Bilindiği üzere İslamiyet'te kan içmek haramdır. Mâide suresinin üçüncü ayeti ve tefsirine bakılırsa bu durum net bir şekilde görülür.
Cahiliye döneminde insanlar, kestikleri hayvanların kanlarını kaplara alarak taze iken veya bekleterek içiyorlardı. Bahsi geçen ayetle kan içme yasaklandı.
Fakat, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kanını içme meselesinde özel bir durdum vardır, zırh halkası çıkarılırken kan yutulmuştur. Fahr-i âlem (s.a.v.), hiç bir zaman 'benim kanımı içiniz' gibi bir emir vermiş değildir. [Bkz. Murat Sarıcık, İnanç ve Zihniyet olarak Cahiliye, Nesil Yayınları, İstanbul, 2004, s. 250; M. Sarıcık, İslâm öncesi Dönem-Cahiliye kültürü, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2002, s. 270 vd. Cahiliyede kan içme tarzları için bkz.]
***
Ashab-ı kiramdan Abdulah b. Zübeyir (r.anhum) de çocuk yaşta iken Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hacamat kanını içmiştir. Hadise şöyle gelişmiştir:
Dârekutnî ve başka hadis kitaplarında nakledildiğine göre, Abdullah (r.a.) sekiz-dokuz yaşlarındayken, Rasûlullah (s.a.v.), kendisine hacamat ettirdiği kanınını toprağa gömmesi için bir kap içinde vermiş, Abdullah (r.a.) ise oradan ayrıldıktan sonra tek başına kalınca, kanı gömeceği yerde içmiştir. Geri dönüp gelince, Rasûlullah (s.a.v):
- “Ne yaptın?” diye sormuş, o da kinayeli konuşarak:
- “Onu ortadan kaldırdım.” demiştir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) vaziyetten şüphelenip:
“Herhalde onu içtin?” deyince Abdullah (r.a.):
- “Evet!..” demiştir.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.):
- “Kanı kanıma karışana ateş temas etmez.” buyurmuş ve şunları da sözlerine ilave etmiştir: “Veylün leke mine'n-nâs ve veylün li'n-nâsi minke”. Yani, “Yazık insanlardan sana olacaklara, yazık senden dolayı insanlara olacaklara!” [el-Askalânî, el-Metâlibü’l-Âliye, 4, 21; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 2708; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3, 554]
Bu hadiseden şu sonuçları çıkarabiliriz:
a) Kanı içen bir çocuktur ve kendisi böyle bir karara varmış ve kanı içmiştir. Kan içmek haram olsa da ya çocuk bunu bilmemekte veya Rasûlullah’a (s.a.v.) saygısını böyle (uygunsuz bir tezahürle) ortaya koymaktadır.
b) Konuşmalarıyla kanı içtiğini saklamak istemektedir. Demek Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.), bu davranışını tasvip ve tasdik etmeyeceğini (onaylamayacağını) düşünmektedir.
c) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona, kanımı iç, diye bir emir vermemiş, aksine onu gömmesi için kendisini vazifelendirmiştir.
d) Rasûlullah’ın (s.a.v.) açıklamalarına bakılırsa, onun kanında farklı bir hususiyet bulunmaktadır. Kanı kanıma karışana cehennem isabet etmeyecektir. Fakat o, bu yolla Cehennem’den kurtulmayı tavsiye ve emir etmez.
e) Âlemlere rahmet Efendimizin (s.a.v.) sözlerinin bir tefsiri, Emeviler döneminde Abdullah b. Zübeyr'in (r.a.) Mekke muhasarasında / kuşatılmasında şehit edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Mekke'de birçok kimse öldürüldüğü gibi, kendisi de şehit edilmiştir. [Bkz. Târîhu’l-Hamis, 1, 354]
*****
2- Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) idrarının içilmesi…
Medine döneminde, yanlışlıkla Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) idrarının içilmesi hadisesi yaşanmış; hadise şöyle meydana gelmiştir:
Umeyme binti Rukayka'nın (r.anha) bildirdiğine göre, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) hurma ağacından yapılmış bir kab’ı vardı… Geceleyin ihtiyaç duyarsa, seririn (karyola, divan) altına koyduğu bu kabına bevl eder ve onu tekrar karyola altına koyardı. Bir gece yine aynı şekilde ona ihtiyacını giderdi ve kabı karyolası altına koydu. Daha sonra onu boşaltmak için baktığında, kap’ta idrar olmadığını gördü. Kap’taki idrarın nerede olduğunu sorunca, onu, zevcesi validemiz Ümmü Habibe'nin (r.anha) Habeşistan'dan getirdiği hizmetcisi Bereke'nin içtiğini söylediler. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.):
“Büyük ölçüde kendisini ateşten korudu.” buyurdu.
Beyhaki'de hadise aynı şekilde anlatılmakla birlikte Rasûlullah’ın (s.a.v.) Bereke'ye şöyle sorduğu nakledilir:
- “Kaptaki idrar nerede?”
Bereke buna karşılık:
- “Onu ben içtim, ey Allah'ın Rasûlü.” diye cevap verir.
***
Bu hadiseyi şu açılardan tahlil edebiliriz:
I) Vak’a bir yanılışlık eseri meydana gelmiştir.
II) Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kimseye idrarını içmesini emretmemiştir; eğer böyle olsaydı, bu türden pek çok hadiseye şahit olunurdu.
III) Sahîhu'l-Buharî, Kitâbu'l-Eşribe, Bâb 15' te yer aldığına göre, bevl içmek haramdır. Ayrıca idrardan kaçınmamak, kabir azabına sebep olur. [İbn Mâce, Sünen, Tahare, 26; Buhari, Sahih, Cenaiz, 88; İmam ahmed, Müsned, 5, 88]
IV) Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.), idrar içildikten sonra söyledikleri hakkında farklı değerlendirmeler vardır. Hadise, Tabarani'nin el-Mu'cemu'l-Kebir'inde ve Beyhaki’nin Sünenü'l-Kübra'sında yer alır. Doç. Dr. Nuri Topaloğlu, “Hz. Peygamber'in Zatı ve Eşyası ile Teberrük Meselesi” adlı makalesinde, hadise üzerine Peygamber Efendimizin (s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldüğünü ve “Bundan sonra asla karın ağrısı duymayacaksın.” dediğini kaynaklardan naklettikten sonra… bu tür bir sözün uydurma olduğu kanaatini ızhar eder; fakat bu sözün uydurma olduğuna dair hadisle ilgili bir açıklaması da yoktur. [Bkz. a.g.m., Hadis Tetkikleri Dergisi, İstanbul, 2003, s. 71-95) Dolayısiyle onun bu iddiasının herhangi bir kıymeti ve geçerliliği de olamaz haliyle…
V) Neticede, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Bereke'ye gülmesi; onun idrar içmesini doğru bulup tasvip etmesi manasını taşımaz. Nitekim bizler de zaman-zaman yapılmaması gereken şeyleri duyarız ve güleriz. Binaenaleyh Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) de, Bereke'nin idrar içmesini doğru bulduğundan değil, yapmaması icap eden abes bir şeyi yaptığı için gülmemektedir.
VI) Âlemlere rahmet Efendimizin (s.a.v.) Bereke (r.anha) hakkındaki sözleri ise, bu hadiseyi bahane edip iyi bir kimse olduğunu belirtmesi olarak te’vil edilip açıklanabilir ve bu nevi izahların başka benzerleri de vardır.
VII) Mevzu ile ilgili olarak şu hususları da hatırlamamız herhalde uygun olacaktır: Tarihte idrar, kumaş boyama tekniğinde, bazı yiyeceklerin terbiye edilmesinde, halı boyama alanında ve tedavide kullanılmıştır. Cahiliye döneminde de idrarın tedavi gayesiyle kullanıldığı kanaatindeyiz. Tecrid-i Sarih'in birinci cildinde 174 no'lu hadisin şerhinde, kısa da olsa bu meseleye yer verilmiştir. [Ayrıca bkz. Carmen Thomas, Çişteki Mucize , Çev., Leman Çalışkan, AD Yayıncılık, İstanbul, 1995]
Mukabil selam ve dualar…