Hocam s.aleyküm, Camilerde hazır sarılı şekilde sarıklar bulunmaktadır. Ama asıl sünnet olan ise bez parçasının sarılması değil midir? Benim gördüğüm beyaz bir bezi ütüleyip güzelce uzun bir şekilde katlıyorlar sonra sararken nizami bir şekilde sarıp arka tarafından kuyruk misali bir payı imam efendi beline doğru bırakıyor? Ama camideki hocalar hazırını alıp kafalarına geçiriyorlar birde kafada durması çok meşakkatli birşey.. Bu şekilde bir sünnet işlenmiş olur mu?
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Malum olduğu üzere sarık sünnettir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Sarıkla kılınan iki rek’at namaz, sarıksız olarak kılınan yetmiş rek’attan daha hayırlıdır” [Tâcu’l-Usûl, 1, 169] buyurmuştur.
Ayrıca sarılan sarığın bir ucunu sırtının / iki küreğinin ortasına gelecek şekilde ve bir arşın uzunlukta (4 parmak gibi farklı rivayetler de vardır) sarkıtmak (taylesan) da sarıkla ilgili bir sünnettir. [Bkz. Mehmed Emre, Fetvalar, 1, 620] Yani sarığı sarma şekillerinde farklılık olabilir. Nitekim İmam Nevevi (rh.) Şerhu Mühezzebîn'de, “Sarığın ucunu asmak da caiz, asmamak da caizdir” der. Ancak şurası muhakkak ki; taylesan yapan kişi, sarıkta ikinci bir sünneti de işlemiş ve onun da sevabına nail olmuş olur. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ve ona tebaan ricâl-i maneviyyenin de uygulamalarının ekseriyetle bu yönde olduğu bilinmektedir.
***
Sarığın uzunluğu (kaç metre olacağı) hakkında bir şey vârid olmamıştır. O örfe bağlı bir şeydir. Bulunulan / yaşanan yerdeki örf-âdet neyse ona göre ayarlanır, yani bu durumu “amelî örf” belirler.
Malumunuz, insanların çoğunun benimseyip alışkanlık haline getirdiği işlere ya da duyulduğunda insanın hatırına başka anlam gelmeyecek derecede özel manada kullanmayı âdet edindikleri lafızlara “kavlî örf” denir. Amelî örf ise, bir topluluğun bir işi bir hareketi belli bir şekilde devamlı olarak yapmasıdır.
Usûl-i fıkıhta, kıyasla belirlenen bir hükme ya da fukaha tarafından benimsenmiş ve yerleşmiş bir umumi kaideye aykırı olan bir uygulamayı insanlar örf haline getirmişlerse, kıyastan veya umumî kaideden (genel kuraldan) vazgeçip bu örfe dayanarak hüküm vermeye istihsânü’l-örf (örf sebebiyle istihsan, güzel görüp hükmetme) adı verilir. Örf, âdet ve teâmül de, ihtiyaç halinde kendilerine müracat edilen şer’î bir delildir.