Cennette Her İstediğimiz Olucak Mı ? Cennette Milyonlarca Dünya Ve Dünya Hayatı Yaşamak İstesek Kendi İstediğimiz Gibi Olur Mu ? Bu İsteğe Cenab-ı Allah Nasıl Karşılık Verir Bu İstegimizi Bize Orda Gerçekleştirir Mi ?
*******
Cennet hayatı dünya hayatı gibi değildir
Öncelikle hemen hatırlatmakta fayda var; Cennet hayatını dünya hayatına göre değerlendirdiğimiz zaman hataya düşmüş oluruz. Zira Cennet hayatında insanlar bütün sıkıntılardan ve insana sıkıntı verecek hasletlerden arındılacaktır. Cennet nimetleri sonsuz olduğundan ve Cennet’te bir sonraki anımız bir öncekinden daha güzel geçeceğinden orada bir huzursuzluk ve mutsuzluk-kutsuzluk olmayacaktır.
Diyorsunuz ki: “Cennette milyonlarca dünya ve dünya hayatı yaşamak istesek kendi istediğimiz gibi olur mu ? Bu isteğe Cenab-ı Allah nasıl karşılık verir bu istegimizi bize orda gerçekleştirir mi?”
“Milyon” ya da “milyonlar” dediğiniz rakam ne ki? Neticede nihayeti olan bir sayı. Cennet hayatı ise ebedi, sonzuz! Binaenaleyh bunu düşünmek bile abes!
Aşağıda genişçe ele alacağımız üzere Cennet hayatında, kişi isterse dünya hayatına dair hususları da zevk için yaşayabilir. Allahu Teâla onun bu isteklerini de halk eder, arzuları anında gerçekleşir. Cenab-ı Hak için bir zorluk bahis mevuu olmadığına göre, dilediği gibi yaratır. Sen bunu kendine dert edinme.
Cennet’i dünyaya benzetmek, parlak bir güneşi sönük mum ışığına benzetmekten farksızdır. İkisi birbirine nisbet edilerek birbiriyle kıyaslanmaz. Çünkü;
a) Cennet ebedîdir, dünya ise geçicidir, fânidir.
b) Cennet Allah’ın kulları için hazırladığı ve içinde rızası haricinde hiçbir şeyin olmadığı hâs ahiret yurdudur. Dünya ise günahlarla, haramlarla, sınırlarla çevrilmiş imtihan yeridir. Dünya şarabı sarhoş edicidir, sağlıksızdır, haramdır. Cennet şarabı ise sadece lezzet küpüdür. Dünyada eşi yoktur. Sarhoş etmez, içene huzur ve ferahlık verir.
c) Cennet neticedir, sonuçtur; dünya ise o sonuca varmak için içinden geçmek zorunda olduğumuz engelli labirenttir.
d) Cennet asıldır. Dünya, onun yanında gölgeden daha siliktir.
e) Cenâb-ı Hak hadis-i kudside, Cennet ve cennet ehli için şöyle buyuruyor:
“Ben salih kullarım için öyle şeyler hazırladım ki, ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de insan kalbinden geçmiştir!” [Buharî, Sahih, Hadis no: 8498];
Kur’an-ı Kerim’de, “Amellerine karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfatların saklandığını kimse bilmez” [Secde suresi, 17] buyuruyor.
Dünya için ise Allah Teala; “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret hayatı ise asıl hayattır! Keşke bilmiş olsalardı!” [Ankebut suresi, 64] buyuruyor.
Cennet nimetlerini dünya terazisi ile ölçmeye kalkışırsak, terazimiz tartmaz. Çünkü bizim terazimiz ancak dünyanın değerlerini ölçmeye kabiliyetlidir. Cennet hayatının ebedî değerlerini ölçmeye müsait değildir. Yüz kilogramlık bir insanı tartmak için tasarlanmış bir dijital tartının üzerine bin tonluk bir ağırlık konursa ne olur? Bu terazi bu sıkleti çeker mi? Hiç, ayarlarını dünya ölçüsüne göre kurmuş hayâl terazimiz ile ebedî Cennet bağlarını-bahçelerini, Cennet ırmaklarını, Cennet hurilerini, Cennet şaraplarını, Cennet köşklerini, Cennet erkeklerini, Cennet kadınlarını, Cennet çocuklarını, Cennet havuzlarını, Cennet zevklerini, Cennet değerlerini ölçüp tartmamız mümkün olur mu?
Dünyanın güzellikleri Cennet’ten bir numûnedir. Bu itibarla, dünyanın güzel yanları, özendirmesi maksadıyla Cennete benzetilebiliyor. Fakat Cennet güzellikleri dünyadan bir numûne değildir.
Biz Cennet’i Kur’ân-ı Kerim’den ve Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) dinleyelim ve dinlediğimiz şekliyle kabul edelim. Üzerine yorum yapmamaya dikkat edelim. Dünyanın güdük ölçüleriyle Cennet’i ölçmeye veya Cennet’i dünya ile kıyaslamaya kalkışmayalım.
Aslolan Allâh’ın rızası ile Cennet’e ulaşmak, Cemâl-i ilahiye kavuşmaktır. Allah’ın affına-mağfiretin-rahmet ve lûtfuna nail olmaktır. Asıl gaye bu olmalı. Cennet’le ilgili Allah’ın kitabında, Rasûlünün sünnetinde bulamadığımız meraklarımızı da, Cennet’e bırakalım.
***
Cennette istenen herşeyin olması
Kâinatta var olan her şey Allah'ın sonsuz gücünü ve sınırsız kudretini aksettirir. Allahu Teâla sebepler âlemi olarak yarattığı bu dünyada, imtihanın bir gereği olarak, her şeyi bir kanun ile yaratmakta ve tüm olup bitenleri insan aklının kavrayabileceği makul sebep-sonuç ilişkileri içinde göstermektedir. Bundan dolayı insanlar bir meyve gördüklerinde bunun bir tohumdan gelişen ağacın zaman içinde verdiği meyve olduğundan şüphe duymazlar. Elbette ki Allah'ın kanununa göre dünyada meyvenin sebebi budur; fakat unutmamak gerekir ki, Allah (c.c.) dilediği takdirde bütün kâinatı sebeplerden bağımsız da yaratabilir. Hz. Allah dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, safhaya-merhaleye (aşamaya) ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, belli kanunlara bağlı olması insanları yanıltmamalıdır. Allahu Teâla bütün bu sebeplerin Yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir. Nitekim Cennet’te sebeplere bağlı yaratılış kalkacağı için, ağaçtan kopan meyvenin yerine yenisi hemen geri gelecek, hiçbir eksilme olmayacaktır. Sebepleri de sonuçları da yaratan Allah'tır. Mesela, bir ağacın gölgesine baktığımızda bu gölgenin sebebinin, Güneş ışınlarının yansıma açısı olduğu bilgisine sahibizdir. Gölge Güneş'in bir sonucudur, fakat Güneş'i gölgeye sebep kılan Allah'tır. Bu durum bir ayet-i celilede şöyle bildirilmektedir:
“Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır. Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz”. [Furkan suresi, 45-46]
“...Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş (ve ebedi saadet) budur”. [Maide suresi, 119]
Dünyada bu şekilde herşeyi sebep-sonuç ilişkisi içinde yaratması, Allah'ın bir sanatıdır ve Rabbimiz'in bu tecellileri sonsuzdur. Allahu Teâla herşeyi istediği anda, istediği şekilde yaratabilir veya dilediği her şekle çevirebilir.
Kâinatı yoktan var eden Cenab-ı Mevlâ, dilediği zaman da dünyada kavramaya çalıştığımız kanunları ve sebepleri kaldıracaktır. Salih Müslümanlar Cennet’te akıllarına gelen, hoşlarına giden herşeyi isteyebilecek, istemeleriyle birlikte Allah'ın izniyle bunlara anında sahip olacaklardır. Gerek kendileri, gerekse çevreleri istedikleri şekil ve surette olacak, her istediklerini yapıp, en zevk alacakları nimetler içinde yaşayacaklardır. Üstelik bunların hiçbiri bir ihtiyacı karşılamak, bir eksikliği gidermek, bir kusuru örtmek maksadıyla da olmayacak, sadece Allah'tan bir nimet ve güzellik olarak Cennet ehlinin zevk ü safaları için olacaktır. (Her şeyin olduğu gibi bunun da en doğrusunu elbetteki Allah bilir.)
Bu mevzuda hadislerde verilen örneklerden bir kısmı şöyledir:
Bir adam Rasûlullah’a (s.a.v.): “Cennette at var mı?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v.) de:
“Allahu Teâla seni Cennet’e koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır” buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:
“Cennette deve var mı?” diye sordu. Ama buna Efendimiz (s.a.v.) öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:
“Eğer Allah seni Cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır.” [Tirmizî, Sünen, Cennet, 11, Hadis no: 2546]
Hadiste bildirilen “canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey” bizim dünyadaki ufkumuzla, hayal gücümüzle sınırlı değildir. Kuran'da Allahu Teâla, “... orada nefislerin arzu ettiği / canların çekeceği ve gözlerin lezzet (zevk) alacağı herşey vardır. Ve siz orada ebedi olarak kalacaksınız” [Zuhruf suresi, 71] ayetiyle bu nimetlerin zenginliğine dikkat çekmiştir. Bu mevuyla ilgili diğer ayetler ise şöyledir:
“...ve size orada nefislerinizin hoşlanacağı /canınızın çektiği var, hem size orada ne isterseniz (her şey ) var”. [Fussılet suresi, 31]
“... Onlar canlarının arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar”. [Enbiya suresi, 102]
Hepimizin dünyada isteyip de kimi zaman vakit ayıramamaktan, kimi zaman da risk taşımasından ötürü yapamadığımız pek çok şey vardır. Mesela, çok hızlı araba ya da motorsiklet kullanmak, kimileri için heyecan verici bir zevk olabilir; kimileri ise, uzun saatler derin sulara dalmak ya da yüksek dağlarda kayak yapmak, paraşütle yüzlerce metre yüksekten atlamak gibi adrenalin dolu tehlikeli sporlar yapmak isteyebilir. Ancak bunların hepsi kişinin hayatını risk altına sokan spor dallarıdır.
“Her nefis (her kişi, herkes), kazandıklarına karşılık bir rehinedir. Ancak Ashab-ı Yemin (amel defterini sağdan alanlar) hariç. Onlar Cennetlerdedir”... [Müddessir suresi, 38-40]
Pek çok kişi de bazı sanatlara, özel kabiliyetlere sahip olmak isteyebilir. Bazı işler-sanatlar kabiliyetin yanı sıra kimi durumlarda teknik bilgi ve uzun süren bir eğitim gerektirir. Cennet’te ise bir kimse dilediği herşeye sahip olabileceği için istediği anda hiçbir çaba sarf etmeden, kabiliyet-istidat gibi bir sebebe bağımlı olmaksızın böyle bir imkâna sahip olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bir hadiste Cennet’teki isteklerin sınırsızlığı şöyle ifade edilmiştir:
Rableri (c.c.) de şöyle buyuracak: “...Burası, size bolca vereceğim bir yerdir. İsteyin Benden ne isterseniz!”
Ondan rızâ / hoşnutluk isteyecekler. O da şöyle buyuracak: “Zaten sizi buraya yerleştiren Benim rızam / hoşnutluğumdur. Size daha bolca vereceğim, isteyin!”
Arzuları bitinceye dek durmadan isteyecekler...
Kur’an ayetlerinde ve hadislerde, Cennet’te Allah'ın dilemesi ile nefsin arzuladığı canın çektiği herşeyin mümkün olacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla insanların ancak hayal edebilecekleri ama dünyada mümkün olmayan şeyleri yaşamaları da mümkün olabilir. Mesela at üzerinde uçmak dünya şartlarında imkân dâhilinde değildir; ancak, hadislerde dikkat çekildiği gibi, bu da Allah'ın dilemesiyle Cennet’te mümkündür. Bir hadiste isteyen kişinin uçabileceğinden şu şekilde bahsedilmektedir:
“Eğer nasip olur da Cennet’e girersen, ‘Kızıl yakuttan bir beygire bineyim’ dersen binersin. ‘Uçayım’ dersen uçarsın.” [Râmuzü’l-Ehâdis, 1, s. 149/5]
Bir başka hadiste ise Cennet’teki nimet genişliği hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: ‘Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım.’ Ebu Hüreyre (r.a.) ilaveten dedi ki: Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun: ‘Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfatların saklandığını kimse bilemez”. [Secde suresi, 17; Buhari, Sahih, Bed’ü’lhalk, 8, Tefsir, Secde 1, Tevhid, 35; Müslim, Sahih, Cennet, 2, Hadis no: 2824; Tirmizi, Sünen, Tefsir, Hadis no: 3195]
***
Cennet’te istenen şeylerin anında olması
Dünyada güzel bir yemek isteyen kimsenin, bunun için emek ve zaman harcaması gerekecektir. Hiçbir girişimde bulunmadan, daha aklından geçirdiği anda bu yiyecekleri önünde hazır olarak bulma ihtimali ise canının çok hoşuna gidecek bir durumdur. Ne var ki bu, dünya şartlarında mümkün değildir. Ancak vaat edilen Cennet hayatında satın alma, emek ve zaman harcama gibi pek çok sebep ve safha ortadan kalkarak nimetler insanın en çok hoşuna gidecek şekilde sunulur. Bir hadiste bu durum şöyle bir örnekle aktarılmıştır:
“Cennet’te senin canın kuş isteyecek. Hemen kızartılmış olarak önüne getirilip konacaktır”. [Rudânî, Büyük Hadis Külliyatı (Cem’u’l-Fevâid), 5, s. 414/10123]
Bir rivayette Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle bir hadisi haber verilir:
“... kuşun etinden yemek o kimsenin hatırına gelir ve bunun üzerine hemen çeşitli et yemekleri halinde onun önüne varır. Cennet ehli ondan istediği kadar yer. Doyduğu zaman, kuşun kemikleri toplanır. Sonra uçar, dilediği gibi Cennet’te otlamaya başlar. [Tezkiretü’l-Kurtubi, 1, 58]
Öte yandan Cennet hayatında bir kimse ne isterse yapabileceği için, hadiste de bahsedildiği gibi dilediği takdirde çalışmaya ihtiyacı olmadığı halde zevk için tarımla bile uğraşması mümkündür:
Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) çöl halkından bir adamla konuşurken, sorularına şöyle cevap verdiği rivayet olunur:
“Bir adam (Cennet’te) ziraat yapmak için Rabbinden izin isteyecek. Rabbi ona diyecek ki:
- ‘Sen arzuladığın hal üzerine değil misin’? O da şöyle diyecek:
- ‘Evet. Fakat ben ziraati seviyorum’ diyecek. Ona izin verilecek, hemen tohum ekecek bir anda ekin verecek, büyüyecek, harmanı yapılıp, dağlar gibi mahsul yığılacak... [Rudâni, a.g.e., 5, 413/10119]
***
İstendiği gibi suret değiştirebilme
İnsanlara yüzleri ve fizikleri ile ilgili tercih imkânı sunulsa, kuşkusuz herkes kusursuz bir görünüşe sahip olmayı ister. Çünkü insanın ruhu güzellikten zevk alacak şekilde yaratılmıştır ve her zaman en kusursuz, en mükemmeli olanı arar. En ufak bir detaydaki kusur bile gözüne çarpar, dikkatini çeker. Ne var ki insan aradığı kusursuz güzelliği dünyada tam olarak hiçbir zaman bulamaz. Bir kişi dünyanın en güzel insanı da olsa kaçınılmaz olarak yaşadığı âcizlikler, hastalıklar ve en önemlisi ölümlü olması onun bu güzelliğine gölge düşürür. Çünkü imtihanın bir gereği olarak dünyada hemen herşey eksik ve kusurlarla birlikte yaratılmıştır. Bu eksik ve kusurların insanların ahirete yönelmeleri ve Cennet hayatını özlemeleri açısından çok büyük hayır ve hikmetleri vardır. İnsanın hoşuna giden kusursuzluğun ve güzelliğin gerçek yeri ise Cennet’tir. Allahu Teâla Cennet’te kişiyi kusursuz güzellikte ve onun en hoşuna gidecek surette yaratacaktır. Üstelik bu güzellik tek bir suretle sınırlı değildir. Allah (c.c.) Cennet’teki kullarına istedikleri zaman istedikleri sureti seçebilecekleri bir imkân verecek, bu şekilde Cennet ehli her istediğinde farklı bir güzelliğe sahip olabilecektir.
“... Orada nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir”. [Fussılet suresi, 31]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mü’minlerin Cennet’teki çarşılardan beğendikleri surete gireceklerini bir hadis-i şeriflernde şöyle haber verir:
“Cennet’te bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer”. [Tirmizi, Sünen, Cennet, 15 Hadis no: 2553
***
Cennet’te gece olmaması
Gece, dünya hayatında insanlar için bir dinlenme vakti olarak yaratılmıştır. Cennet’te uykuya ve dinlenmeye ihtiyaç kalmayacağı için, gecenin karanlığına da ihtiyaç olmayacaktır. Cennet’te gecenin olmadığı, hadislerde şöyle bildirilir:
“Cennet’te gece yoktur. O, ışık ve nurdan ibarettir”... [Râmûzü’l-Ehâdis, 2, 366/4
***
Uyku olmaması
Uyku insanın dünyada yaşadığı âcizliklerden biridir. Bütün insanlar uykuya ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmışlardır ve ne kadar isteseler de buna karşı direnemezler. Dahası vücut uykusuz kaldığında hastalıklara karşı mukavemeti/direnci düşer, kişi yorgun bir görünüm alır. Öte yandan uykuya harcanan vakit de azımsanamayacak kadar uzundur. İnsan, yaklaşık olarak ömrünün üçte birini uykuda geçirir. Bu aynı zamanda dünyada zaten kısa olan ömrünün çok büyük bir bölümünü bir nevi ölü gibi geçirdiği anlamına gelir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir nevi ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir”... [Zümer suresi, 42] ayetiyle uykunun bir tür ölüm olduğu haber verilmiştir. Fakat Cennet’te uyku, yorgunluk gibi âcizlikler yoktur. Allah Teala “Onlara orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz”... [Hicr suresi, 48] ayetiyle bu gerçeği kullarına bildirmiştir. Bir hadiste ise Cennet’te uykunun olmadığı şöyle açıklanmıştır:
Rasûlullah’a (s.a.v.),
- “Cennet ehli uyur mu?” diye sordular. Şöyle buyurdu:
- “Uyku, ölümün kardeşidir. Cennet ehli uyumazlar.” [Rudâni, a.g.e., 5, s.414/10125]
***
Anlaşmazlık olmaması
Cennet ehlinin en önemli özelliklerinden biri de ahlâklarının çok güzel olmasıdır. Bir hadiste Cennet’teki mü’minlerin huylarının güzelliğine şöyle dikkat çekilmiştir:
“Ben, Cennet bahçelerinde, Cennet’in üstünde ve Cennet’in alt tarafında birer köşke şu kimse için kefilim ki, o haklı olduğu halde mücadeleyi terk eder, şaka için de olsa, yalanı söylemez ve insanlar(a örnek olması) için ahlâkını güzelleştirir”. [Râmûzü’l-Ehâdis, 1, s. 152/6]
Vicdanını kullanan, Allah'tan korkup günahlardan sakınan kişilerin bulunduğu bir ortamda herkes rahat eder. Güzel ahlâkın yaşanmadığı bir yerde ise çekişme, kıskançlık, kavga, kızgınlık, kin, alay, alınganlık vardır. Kur’an ahlâkından uzak yaşayan kimseler, bu kötü ahlâk özelliklerinden ötürü, kendi elleriyle Cehennem’i hatırlatan bir ortam oluştururlar.
“Onların göğüslerinde kinden (ne varsa hepsini) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” [Hicr suresi, 47]
Huzurlu-sâkin, mes’ut-mutlu, emniyette / güven dolu bir ortam içinde dostça, kardeşçe, musâmaha ile yaşayabilecekken, dünyevi hırsların peşinde, kendi istek ve tutkularına kapılarak çok büyük bir nimet kaybına uğramış olurlar. Müslümanlar için ise dünyada sabırlı, itidalli, akıllı, makul, mantıklı, dengeli, affedici, şefkatli, sevgi dolu, güzel ahlâklı olmanın derin bir imanî zevki vardır. Bir mü’min bu güzel özellikleri kendinde gördüğünde ayrı bir haz alır, başka mü’minlerde gördüğünde bunlardan da ayrı bir zevk alır. Sonsuza kadar sürecek olan bu hoşnutluk, zevk ve güzellikler Cennet’te de artarak sürer. Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (s.a.v.) hadislerinden birinde Cennet’teki bu ortam şöyle tarif edilir:
“... Kalpleri, tek bir kimsenin kalbi gibidir. Aralarında ihtilaf, husumet yoktur”... [Buhari, Sahih, Bed’ü’l-halk, 8; Kütüb-i Sitte Muht., 14, 449/3]
Benzer başka bir hadiste de Cennet ehlinin ahlâkından şöyle bahsedilmektedir:
“Onların ahlâkı bir tek kişinin ahlâkı üzeredir”. [Tezkiretü'l-Kurtubi, s. 329/579]
Nitekim Allahu Teâla Kur’an-ı Hakîm’inde Cennet’ine layık gördüğü mü’min kulları için, “Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tamamını) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” [Hicr suresi, 47] buyurarak, onların yaşadıkları candan ve samimi dostluğa dikkat çeker.
***
Üzüntü, sıkıntı gibi olumsuzlukların olmaması
Üzüntü, sıkıntı gibi insanlara azap veren ruh halleri, İslâm’ın güzel ahlâkından uzak yaşayan kimselerde sıkça görülür. Allahu Teâla’nın herşeyi bir kader üzerine, hayırla yarattığını gözardı eden bu kimseler; aksilik, zorluk gibi görünen olaylar karşısında korku ve paniğe kapılırlar. Allah'a tevekkül etmedikleri için sıkıntıya düşer, hayıflanır, hatta sağlıklarına zarar verecek derecede büyük bir üzüntü yaşarlar. Oysa insan kendisi için neyin hayır, neyin şer olacağını bilemez, ancak Allah bilir. Bir ayet-i kerimede bu gerçek şöyle bildirilir:
“... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz”. [Bakara suresi, 216]
Dünyada zorluk, sıkıntı gibi görünen bir durum, ahirette kişinin Cennet’ine vesile olacak bir güzelliğe dönüşebilir. Bunun şuur ve idrakinde olan mü’minler, dünyada karşılaştıkları sıkıntı ve zorluk gibi görünen olumsuzlukları imanlarının gücü ile kendilerinden uzaklaştırırlar. Allah'a teslim olmanın, yarattığı herşeyden razı olmanın rahatlığı ve huzuru içinde, karşılaştıkları her olayı Allah'tan gelen bir güzellik olarak değerlendirirler. Bu yüzden Cennet umudu taşıyan mü’minler dünyevi hiçbir şeyi olumsuzluk olarak değerlendirmezler. Cennet’te ise Allah'ın rahmetiyle, sonsuza kadar üzüntü, sıkıntı, endişe gibi duygulardan uzak yaşayacaklardır. Hadislerde Cennet’teki bu nimet şöyle haber verilir:
“... Her kaygının da arkası kesilecektir. Cehennem ehlinin kaygısı müstesna”... [Râmûzü’l-Ehâdis, 2, s. 342/15]
“... Onlar şöyle diyecekler: ‘Biz ebedileriz, asla helak olmayız, biz mutlu kişileriz, asla kederlenmeyiz”... [Tirmizi, Rudâni, a.g.e., 5, s. 409/10099]
“Derler ki: ‘Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir”. [Fatır suresi, 34]
“... Orada hiçbir dert ve tehlike yoktur”... [Râmûzü’l-Ehâdis, 1, s. 170/1]
Allah azze ve celle Kur’an'da mü’minlerin bu huzurlu ruh hallerini şöyle bildirmektedir:
“Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de, hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler”. [Al-i İmran suresi, 170]
“Allah da onları o günün şerrinden/fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir”. [İnsan suresi, 11]
“Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün”. [Mutaffifin suresi, 24]
Daha önce de belirttiğimiz gibi dünyada var olan hemen herşey imtihanın bir gereği olarak özellikle eksik ve kusurlu yaratılmıştır. Mü’minler dünyada karşılaştıkları bütün zorluk ve sıkıntılara güzel bir sabır gösterir, Allah'a tevekkül ederler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde, kişinin ancak Cennet’e girdiğinde gerçek manada rahata kavuştuğunu-kavuşacağını haber vermiştir:
“Ancak Cennet’e giren rahata kavuşur”. [Râmûzü’l-Ehâdis, 1, s. 138/13]
Bir başka hadisinde ise Peygamberimiz (s.a.v.) Cennet’teki bu huzurlu hayatı şöyle tarif eder:
“Cennet ebedi bir ikamet halinde parıldayan bir nur, (güzel ve) yaygın bir koku, çok iyi inşa edilmiş bir köşk, akan bir ırmak, olgun bir meyve, yeşillik, neşe, serinlik, tazelik mahallidir”. [Prof. Subhi Salih, Ölümden Sonra Diriliş (Çevr. Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük), Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2004, 232 syf.]