“İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz.” (Buhârî, Meğâzî, 82, Fiten, 18; Tirmizî, Fiten, 75; Nesaî, Kudât, 8; Ahmed b. Hanbel, V, 43, 51, 38, 47).
Değerli hocam bu hadisin sıhhatı ve tevili hakkındaki alimlerimizn ve sizin yorumunuz nedir acaba?
Hz. Peygamber’in pazara yönetici olarak Şifa bt. Abdullah ve Selma bt. Nüheyke.adlı iki kadın sahabiyi atadığı doğru mudur? Emre Karkar
*******
Evet, böyle bir hadis-i şerif vardır, sahihtir. Kopyaladığınız kaynaklar da doğrudur. Ayrıca aşağıda geleceği gibi, farklı rivayetleri de mevcuttur.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), ezvâc-ı tahirattan Hafsa validemize (r.anha), ismini zikrettiğiniz hanım sahabe Şifa Hatun'dan (r.anha) yazı yazmasını öğrenmesini söylemiş ve bunu temin etmiştir. [Hâfız İbn Hacer el-Askalanî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, 4, 333] Yani bu hanım sahâbî muallimelik (öğretmenlik) yapmıştır.
Keza aynı hanım sahâbîyi (Şifa binti Abdullah)Hz. Ömer (r.a.), Medine pazarını teftişle vazifeli olarak tayin etmiştir.
Demek ki hanımlar, vâlilik-hâkimlik gibi mesleklerin dışındaki -ev harici- bazı alanlarda da vazifelendirilmişlerdir.
Bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: “Her biriniz idarecidir ve her biriniz idare ettiklerinden mes’ûldür. Adam, ev halkının idarecisidir ve idare ettiği aileden sorumludur. Kadın, kocasının evinde idarecidir ve idare ettiklerinden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. (Velhâsıl) her biriniz birer idareci ve idare ettiklerinden sorumludur”. [Buhari, Sahih, Ahkâm, I; Müslim, Sahih, İmâre, 20]
Böylece Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), bir nevi kimin hangi alanda idari sorumluluk alabileceğini de açıklamışlardır.
Aşağıdaki açıklamalarımızda geleceği üzere, sorunuzda zikri geçen hadis-i şerife istinaden kadınların vâlilik-hâkimlik gibi vazifelerde bulunmaları, ekseri âlimlerce caiz görülmemiş, bu makamlarda bulunacak kişilerin erkek olması şarttır, denilmiştir.
***
Kadının devlet başkanlığı ve hâkimliği
Müntesibi bulunduğumuz Hanefi mezhebine göre, kadının mâlî hususlarda kaadılık / hâkimlik yapması caizdir. Çünkü günlük muamelelerde onun şahitliği sahihtir / geçerlidir. Ancak hadd ve kısas cezasını gerektiren davalarda kadın hâkim vazife yapamaz.
Fukahanın ekserine (çoğuna) göre ise, hâkimlikte ve devlet başkanlığı vazifesinde erkek olmak şarttır. Kadın kazâ ve devlet başkanlığı vazifesini üstlenemez. Delil; yukarıda sizin de mealini naklettiğiniz, “İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz” [Buhârî, Sahih, Fiten, 18, Meğâzî, 82; Neseî, Sünen, Kuzât, 8; Tirmizî, Sünen, Fiten, 75; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 43, 51, 38, 47] hadis-i şerifidir.
Yine belirttiğimiz üzere aynı hadis bazı rivâyetlerde farklı şekilde de gelmiştir. Mesela bunlarda biri, “Kendilerine bir kadını devlet başkanı (melîke) yapan bir topluluk asla felah bulmaz” şeklindedir.
Devlet başkanlığı kazâ vazifesini de şumûlüne (kapsamına) aldığı için buradaki rivâyet farklılığı, neticeye tesir etmez.
Temel fıkıh kaynaklarımızda kadının “kazâ vazifesi” dışında tutulmasının esbâb-ı mûcibesi (uyd. gerekçesi) şöyle açıklanır:
“Kazâ vazifesi tam görüş sahibi olmayı, uyanık bulunmayı, bir de hayatta cereyan eden hadiseler karşısında tecrübe kazanmış olmayı gerektirir. Kadının ise tecrübesinin azlığı ve hayatta meydana gelen olayların pek çoğunun içinde bulunmayışı çok önemlidir. Diğer yandan hâkimin, fakihler, şahitler ve hasımlardan bir takım erkeklerle oturum yapması gerekir. Kadına, fitne korkusu yüzünden erkeklerle oturum yapması ise yasaklanmıştır”.
Allah Teâlâ, kadınların şahitliği hususunda onların bir özelliğini şöyle beyan buyurur:
“...Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin”... [Bakara suresi, 282]
Bu duruma göre kadınlar, İslâm devlet başkanlığı veya vâlilik vazifesi için de elverişli bulunmazlar. Çünkü ne Rasûlullah (s.a.v.) ne dört halife ve ne de ondan sonra gelenler, herhangi bir kadına kadılık / hâkimlik veya vâlilik vazifesi vermemişlerdir. [Bkz. İbn Rüşd, 2, 449; eş-Şirbînî, 4, 375; İbn Kudâme, 9, 39]
Hâsılı; toplumun en çirkin olayları, zulüm, haksızlık ve sert anlaşmazlıklar mahkemelerde sergilendiği için, erkeğe göre daha nazik, daha ince duygulu bir ruha sahip olan mü'min kadının fıtratına uygun değildir hâkimlik vazifesi... Çünkü kadının bu hassasiyeti vâlilik ve devlet başkanlığı gibi alanlarda da geçerlidir. O makamlara geldiğinde o hassasiyet ve hissiyatından uzaklaşmış olmaz, olamaz.
Bazıları, “İdarelerini kadına teslim eden bir millet iflah olmaz” [Buhârî, Sahih, Megazî, 82; Tirmizî, Sünen, Fiten, 75] hadis-i şerifini, umumi manada bütün milletleri ve kadınları değil, bu hadisin sebeb-i vürûdu (sözün söylenme sebebi) olan özel bir devlete hamletmişlerdir. Onlara göre Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bu sözüyle, başkanı bir kadın olan Sâsânî Devletinin kısa süre sonra yıkılacağını haber vermektedir. Nitekim bu devlet, kısa bir süre sonra yıkılmıştır. Yoksa bütün zamanları ve idarecileri kadın olan bütün devletleri kasdetmemiştir, diyerek te’vil etmişlerdir. Ancak;
Ekseriyeti teşkil eden diğer âlimler ise ‘bu hadisin bütün zamanları ve milletleri içine aldığı’nı söyleyerek kadınların hâkim, vâli ve devlet başkanı olamayacakları şeklinde tefsir ve tavzih etmişlerdir.
Bu hususta Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından verilen bir karar da vardır. Ancak kafa karışıklığından başka bir şeye yaramayacağı düşüncesiyle iktibas etmek, oradan nakillerde bulunmak istemedik. Çünkü umum ile husus, mutlak ile mukayyet birbirine karıştırılmış... Özellikle kadın erkek arasındaki fıtrî nüanslar görmezden gelinmiş... Neticede, hukuk karşısında mutlak manadaki “kadın-erkek eşitliği” üzerinden hareketle, “Gerekli fıtrî donanımı haiz, liyakatli kadınların devlet başkanlığı da dâhil, her türlü yönetimde görev almasında dinî açıdan bir sakınca olmadığına,’ Karar verildi” denilmiştir.
Tabii ki bizim buna itibar etmemiz söz konusu olamaz.