hocam bir sorum daha olacaktı dünyada tam 2,5 milyar hristiyan var ben bunu anlayamıyorum bu insanlar allha inanıyor ama kurana ve peygamberimize neden inanmıyorlar herkes çok açık değil mi 2-nasip meselesini açıklarmısınız
*******
1- Bunda anlamayacak-anlaşılmayacak ne var sevgili Hasan Kara? Vesvesen mi tuttu gene!.. Onlar irade-i cüz’iyelerini o yönde kullanmışlar... İmtihan dünyasında değil miyiz? Herkesin bu imtihanı kazanacağına dair bir garantisi mi var? Kaybeden mücâzatını, kazanan da mükâfatını görecek. İmtihanın sebebi-hikmeti bu. Cenab-ı Hak dilese herkesi hidâyet üzere bulunduramaz mıydı? Peki o takdirde Cennet’in de Cehennemin de hikmeti nerde kalırdı?
2- “Nasîb” lûgaten; pay, hisse, birinin elde edebildiği şey, Allah Teala’nın kısmet ettiği şeyler manasına gelen bir mefhumdur (kavramdır).
Nasîb mefhumu, Kur’an-ı Kerim’de cem’an 21 ayette zikredilmiştir. Bu ayetlerden birisinin meali şöyledir:
“Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar.” [Âl-i İmrân suresi, 23]
Bu lafız, bazı ayetlerde dünyada insanlara verilen pay, kendilerine kaderde ayrılan kısmet manasına gelir. Mesela; “Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.” [Nahl suresi, 56]
“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma!..” [Kasas suresi, 77]
Fıkıhta feraiz ilmiyle alakalı / miras taksimi hakkındaki ayetlerde de bir kişiye ayrılan pay manasında kullanılmıştır: “Ana babanın ve akrabaların bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana babanın ve akrabaların bıraktığından kadınlara da bir pay vardır...” [Nisa suresi, 7]
Tasavvufte ise nasîp; feyz, behre ve hisse-pay demektir. Mesela;
Nasip almak: El almak, bir şeyh-i kâmil u mükemmile bağlanmak, onun vasıtasiyle feyz almak demektir.
Nasip vermek de, el vermek manasında kullanılır. [F. Köprülü, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, s. 221]
Bu sebeple mâneviyat yolunda, el ve feyz almamış, alamamış kimselere nasipsiz, bî-behre; el ve feyz almış olanlara da nasipli denir.