S,a Cuma namazinden sonra okunacak zuhri ahir namazi
*******
Ve aleyküm selam.
Sevgili kardeşim; bu haliyle mesajınızdan bişey anlamak imkânsız. Zuhr-i ahîr (en son öğle) namazı, tamam da, onun nesi?
Hal böyle olunca, zuhr-i ahîr ve ona müteallık meseleleri hâvi genişçe bir açıklama yapmanın faydalı olacağını düşündüm. Zahmet edip okursunuz, sormak istediğiniz meseleyi de inşaallah burada bulursunuz.
***
Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Büyük İslâm İlmihali'nin “Cuma'nın edasının şartları” ile ilgili 196. maddesinin (6) rakamına bağlı açıklama şöyledir:
Cuma namazının bir beldede veya belde hükmünde bulunan bir yerde kılınması…. Öyle ki, İmam-ı Azam'a (rh.) göre, bir beldede yalnız bir camide veya bir Musallâ'da cuma namazı kılınır, birkaç camide kılınmaz.
Fakat İmam Muhammed ve İmam-ı Azam'dan (rahımehumallah) diğer bir rivayete göre cuma namazı, bir beldede bulunan birçok camide kılınabilir. İsabetli olan da budur. Uygulama da böyle yapılmaktadır.
İmam Ebû Yusuf'tan (rh.) bir rivayete göre, şehirde ancak iki yerde cuma namazı kılınabilir. Diğer bir rivayete göre de, aralarında bir ırmak bulunmadıkça iki yerde de cuma namazı kılınmaz.
Cuma namazının birçok camide kılınmasını caiz görmeyenlere göre; bir beldede kılınan birçok cuma namazlarından hangisine daha önce tekbir alınarak başlanmışsa, o namaz sahih olur, diğerleri olmaz.
İşte böyle bir ihtilaftan kurtulabilmek içindir ki, cumanın dört rek’at son sünnetinden sonra ‘Zuhr-i ahîr’ adı ile dört rek’at namaz daha kılınmaktadır. Şöyle ki:
‘Vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına’ diye niyet edilir ve tam öğle namazının dört rek’at farzı veya dört rek’at sünneti gibi, dört rek’at namaz kılınır. Daha iyisi bu namazı sünnet şeklinde (her rek’atte Fatiha’dan sonra zamm-ı sure okuyarak) kılmaktır.
Çünkü cuma namazı sahih olmamışsa, bu dört rek’at ile o günün öğle namazı kılınmış olur. Bu namazın son iki rek’atına ilave edilen sure ve ayetler, farzın sıhhatine zarar vermez.
Eğer cuma namazı sahih olmuşsa, bu dört rek’at kazaya kalmış bir öğle namazı yerine geçer. Kazaya kalmış böyle bir namaz bulunmayınca da nafile bir namaz olur.
***
Bu şekilde namaz kılınması ihtiyata uygun olduğundan, âlimlerin çoğu tarafından güzel görülmüştür. Şâfiî âlimlerinden birçokları da bunu uygun görmektedirler. Çünkü İmam Şâfiî'ye (rh.) göre de, bir beldede ilk kılınmaya başlanan cuma namazı geçerlidir, diğer cuma namazları sahih olmaz. O halde cuma namazına daha sonra başlamış olanların öğle namazını kılmaları gerekir.
Bununla beraber bu uygulama bir içtihad meselesi olduğundan İmam Şâfiî hazretleri, Bağdad'da birçok camide cuma namazının kılındığını gördüğü halde buna itiraz etmemiştir.”
***
Bu mesele için ayrıca Mecmua-i Zühdiye'nin 168. sayfasındaki izahlara da bakılabilir. Bunlar, ilim erbabı ve insaf sahipleri için yeterli delillerdir.
En son kıldığımız iki rek’at sünnet de, bilindiği üzere ‘vaktin sünnet’dir. Yani ‘Vaktine yetişip henüz üzerimizden sâkıt olmayan (düşmeyen) son öğle namazının son sünneti’dir.
***
Zuhr-i ahîr’in kılımasıyla alakalı detaylı açıklama
Öncelikle o namazın ismini düzelterek başlayalım isterseniz cevaba… Gerçi yazılışlarda bunu göstermeye çalıştık ama yine de hatırlatalım: O namaz zuhru ahir olmadığı gibi zuhr-i âhir de değil. Doğru şekli, gene Fârisî terkiple “zuhr-i ahîr”dir. Yani en son öğle namazı…
Bunun kılınmasıyla ilgili olarak bazı kitaplarda, "kaza namazı olan kimse, zuhr-i ahîri farz gibi kılar, kazası bulunmayan da nafile namaz gibi eda eder" denilmiştir. Ancak, kişinin kazası olsun veya olmasın, bu namazı nafile / sünnet gibi eda etmesi evlâdır. Yani her dört rek’atte Fatiha'dan sonra zamm-ı sure veya onun yerine geçebilecek ayet ya da ayetler okumalıdır.
Bu takdirde şayet üzerinde kaza namazı varsa, okuyacağı sure namaza zarar vermez. Kazası yoksa, zuhr-ı ahîr niyetiyle kılacağı namaz, nafile yerine geçeceğinden sure okunması zaten vacip olur. [Bkz. Halebî Sağîr, Cuma Namazı Bahsi; Bilmen, Ö.N. Büyük İslam İlmihali, Cumanın edasının şartları, madde: 196/6]
***
S o n u ç
Meseleyi şöyle özetleyebiliriz: Fıkıh tabiriyle ihtiyata, yani dikkatli olmaya, tedbirli davranıp takvâ üzere amel etmeye muvafık olan zuhr-i ahîr’in kılınmasıdır. Atalarımız ne güzel söylemiş:
“Fazla mal göz çıkarmaz”!
Peki fazla ibadetten zarar gelir mi? Elbette ki hayır. Hatta zarar bir yana, faydasının ne kadar büyük olacağını Mahşer’de mutlaka göreceğiz. Öyle değil mi?
Dolayısiyle kılmayana / kılmayanlara da, eğer söz dinleyecek cinsten birileri ise hatırlatmaya çalışmamız güzel olur. Aksi halde ise, uyanmaları, İslâmî şuura sahip olabilmeleri için dua etmekten başka yapılacak bir şey yok demektir. Kimseyi zorlama hakkımız da yok, haddimiz de değil. Dileyen kılar, dileyen kılmaz. Kılan, manevi bakımdan elbette ki kârlı çıkar, mutlaka mükâfatını görür.
Tabii bu arada Cuma ile hiç alakası olmayanları da unutmamak, onlara da cumanın ve namazın ehemmiyetini anlatmayı ihmâl etmemek lazım.