Kedilerle ilgili yazınızı okudum.
Yaşım 45 ve ben köpekleri çocukluğumdan beri çok seviyorum.
Dinimizde köpeğin caiz olmadığını hep okuyor ve duyuyorum. Yanlız ben köpekleri çok seviyorum sadık akıllı ve bu zamanda temizler. Bu konuda bana bilgi vere bilir misiniz?
*******
Köpekleri sevmeniz normal. Mesela bende de çocukluğumdan kalma bir köpek fobim olmasına rağmen, uzaktan da olsa sevimli olanlarına sevgiyle bakarım. Yani “iyisin hoşsun da, uzaktan selamün aleyküm döner baba” misâli de olsa, bir muhabbetim vardır… Zaten biz Müslümanlar olarak, yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevmiyor muyuz?
Belirttiğiniz gibi bu hayvanlar ayrıca sadık, duygusal manada algılamaları vs. hasletleri güçlü hayvanlardır. Ancak akıllı ve temiz olduklarını söylemenize katılmamız mümkün değildir. Akıllı olsalar zaten dinle-imanla muhatap, amel ve ibadetlerle de mükellef olurlardı. Temizliği de senin temizlemene / sahibinin temizlemesine bağlı bir durum. Yoksa köpek mutlak manada temizdir, titizdir, temizliğine riayet eden bir hayvandır diyemeyiz. En azından bunu mutlak manada söyleyemeyiz, şurada burada beslenip korunanların dışında…
Köpek, dinî ölçülerimize göre günümüzde olduğu gibi evin içinde değil, dışında beslenir. Keza, avcılık-koruyuculuk ve benzeri maksatlarda kullanılır.
‘İçinde köpek bulunan eve rahmet meleklerinin girmeyeceği [Bkz. Ebû Dâvud, Sünen, Libas, 129; Nesâî, Sünen, Tahare, 167], ev sahibinden her gün bazı sevapların azalacağı, ancak av, sürü ve bekçilik gibi ihtiyaçlar için köpek beslemenin caiz olduğu’ [Buhari, Sahih, Zebâih, 6] hususunda hadis-i şerifler vardır.
Ayrıca salya ve tüyleri her tarafa bulaşacağından ibadetlerimize ve sağlığımıza zarar verme ihtimali de vardır. Bu sebeple ihtiyaç yoksa, evin dışında da olsa köpek bulundurmak doğru görülmemiştir. Evet, ihtiyaç yokken köpek beslemek haram değildir; fakat hafif de olsa mekruhtur. Fıkıh lisanında buna “tenzihî mekruh” denilir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: "Av, tarla, bahçe, sürü köpekleri müstesna olmak üzere köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir miktar eksilir." [Buhari, Sahih, Zebâih, 6; Müslim, Sahih, Müsakat, 46, 50, 56-58]
Köpek bulunan eve melek girmediğini bildiren hadisler de göz önünde bulundurulduğunda, koruma ve avlanma gibi bir ihtiyaç bulunmadığı halde evlerde köpek beslemek İslâm’da menedilmiştir.
İçinde köpek bulunan eve meleklerin girmemelerinin sebebi onların pis kokmaları, pislik yemeleridir. Bundan dolayı gereksiz yere köpek edinen kimse, evine melek girmekten mahrum bırakılmak suretiyle cezalandırılmıştır. [Nevevî, Şerhu'l-Müslim, Kahire, 1347-49/1929-30, XIV, 84; Aynî, Umdetü'l-Kârî, Kahire 1348, XV, 139]
***
Mısır’da yetişmiş büyük Şâfiî âlimi Ahmed Şihâbüddîn bin Ahmed bin Selâme el-Mısrî el-Kalyûbî (rh. 1069/1659) hazretleri, ‘Nevâdir-i Kalyubî’ adlı eserinde, ‘Melekler, köpek ve suret bulunan eve niçin girmez?’ sorusunu şöyle açıklamaktadır:
“Meleklerin, içinde köpek ve sûret bulunan eve girmemesinin sebebi; köpek, İblis’in salyasından yaratılmıştır. Zira Âdem aleyhisselâm çamur halinde iken İblis onun üzerine tükürdü. Melekler orayı çıkarıp aldılar. Çamurun alındığı yer göbek mahalli oldu. Köpek de bu çamurdan yaratıldı. Melekler ile şeytanlar bir arada toplanmazlar. Suret ise; Allah Teala’nın yarattığı varlıklara benzemektedir. Nebî sallallahu aleyhi vesellem suret / resim yapanları lânetlemiştir.”
***
Hanefilerde esah olan (öne çıkan en doğru görüşe göre), köpeğin bizatihi necis olmadığıdır; zira korunma ve avlanmada ondan yararlanılmaktadır.
Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir. Vücudunun diğer yerleri buna kıyas edilmez. Ağzını kaba sokarsa kab yedi defa yıkanır. Rasûlullah (s.a.v.), “Köpek sizden birinin kabından içerse, onu yedi defa yıkasın” buyurmuşlardır. [Müslim ve Tirmizî Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet etmişlerdir]
Dilerseniz sözlerimizi hoş bir fıkrayla noktalayalım.
Mesnevî mütercim ve şarihi Şefik Can bey, Tâhiru’l-Mevlevî'nin zekâsına, nüktedanlığına ve hazır cevaplılığına çok güzel bir örnek olarak hatıralarında şu hadiseyi anlatır:
"1935 senesinde onun maiyetinde Kuleli'de staj gördüğüm zamanlarda, okulun öğretmenleriyle birlikte öğle vakitleri bazen okulun önündeki çınar ağacının altında oturur, yemek yer kahve içerdik. Kuleli'nin Sâdık Bey isminde bir doktoru vardı. Yine bir gün yemekten sonra bahçede oturuyorduk, Tâhiru’l-Mevlevî'nin yanına geldi orada birçok öğretmen de vardı, bendeniz de Tâhiru’l-Mevlevî'nin yanı başında oturuyordum. Nef'î'nin şu meşhur hicvini okudu:
Tâhir Efendi bana kelb demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir,
Mâlikî mezhebim benim zira
İtikâdımca kelb tâhirdir.
Tabii ki merhum Tâhiru’l-Mevlevî durumu hemen anladı ve dedi ki:
"Vallâhi Sâdık Bey, köpeğin ‘tâhir (temiz)’ olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır. Ama ‘sâdık’ olduğunda kimsenin şüphesi yoktur."
O zaman herkes bu hazır cevaplılığından dolayı şaşırdılar büsbütün kahkahaları bastılar, doktor da mahcup oldu yaptığı şakadan."