Selamün Aleyküm efendim. Arapça dışında başka dillerle namaz olmayacağını biliyoruz. Ancak ayet ve hadis bilmiyorum bu konuyla alakalı. Delil göstermek adına soruyorum. Malumatlandırırsanız müteşekkir olurum. Allah razı olsun.
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Öncelikle zaman zaman hatırlattığımız bir hususa yine dikkatleri çekmemiz gerektiğini düşünüyorum. Dinî meselelerde müstenidât sadece Kitap ve Sünnet’ten ibaret değildir. İcma’ ve Kıyas’ı, hatta fer’î delilleri de unutmamak gerekir. Zaten şer’î delillerin aslîsi de fer’îsi de neticede hep Kitab’a yani Kur’an’a dayanır, kaynağı odur. Bir başka ifadeyle, bunların hepsi de Kur’an’da mevcuttur; fakat sarahaten belirtilmemiş olup gizli bulundukları için, ehlince diğer delillerle açığa çıkartılmış olan hükümlerdir. Sadedinde bulunduğumuz husus da bu nevi ahkâma dahil bir meseledir. Binaenaleyh müçtehitlerin bu mevzudaki görüşlerine / içtihatlarına müracaat etmemiz zaruridir.
Evet, namaz kıraatinde Arapça'dan başka dille okunup okunmama mevzuu, bilindiği gibi bir ara hayli gündemdeydi. Bilhassa “Kur’an Müslümanlığı” çığırtkanları tarafından, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp halkın önüne konuluyordu. Hamdolsun bu sıralarda pek öyle bir şey yok ortalıkta, inşallah olmaz da… Ama işaret ettiğiniz gibi meselenin bilinmesinde mutlaka fayda var. Bâhusus dinî ilimlerle meşgul olan ilim erbabı için…
Şöyle ki:
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, Arapça’dan başka bir dil ile kıraati yerine getirmek caiz değildir. Yani Kur'ân başka bir dile çevirip namazda o dil üzerine okunmaz, okunursa bu kıraat hükmünde olmaz. Çünkü Kur'ân Allah kelâmıdır. Her harf, kelime ve cümlesi nice mana, hikmet ve esrarla doludur.
Arap lisanı çok zengin bir dildir. Kelimelerin kendine ve yerine göre, bulunduğu cümle itibariyle pek çok manası vardır. Terceme ise yalnızca o manalardan birini aksettirebilir.
İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin (rh.) herhangi bir dile çevrilen Kur'ân âyetlerini o dil üzere okumanın caiz olduğuna dair bir içtihadı olmuşsa da, yapılan ciddi araştırmalarla, Hz. İmamın bu içtihadından vazgeçip İmameyn'in içtihadına döndüğü anlaşılmıştır. Nitekim Fetâvâ-yı Hindiyye'de de bu hususa temas edilmiş ve ‘İmamın rücu' ettiği rivayet olunmuştur. Bu rivayete de itimat gerekir’ diye kaydedilmiştir. [Bkz. Fetâvâ-yi Hindiyye, I, 69]
İbn Âbidîn (rh.) bu mevzuda Dürrü'l-Muhtâr'ın metnini naklederek diyor ki:
“Namazda âcizlik hallerinin dışında Farsça Tekbir getirip başlamanın sahih olduğu hususunda İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed, İmam Ebû Hanîfe'nin (rahımehumullah) görüş ve içtihadına dönmüşlerdir. Namazda yine âcizlik hallerinin dışında Farsça (veya herhangi bir dil ile) kıraatin caiz olmadığı hususunda ise, İmam Ebû Hanîfe, İmameyn'in görüş ve içtihadına dönmüştür…
“Ne var ki, İmamey'nin Tekbir (namaza başlama /İftitah Tekbiri) hususunda İmam Ebû Hanîfe'nin kavline döndüğünü hiç kimse nakletmemiştir. Tatarhaniyye'deki nakil ise bu tekbir hakkında sarih değildir. Teşrik ve Kurban Kesme tekbirleri hakkında olması muhtemeldir. Evlâ olan da budur. Çünkü Tatarhaniyye sahibi bunu namaz dışındaki ezkâr (zikirler) bahsiyle birlikte anlatmıştır.” [İbn Âbidîn, a.g.e., I, 505]
İmam Kâsânî (v. 587) hazretleri bu mevzuda diyor ki:
“Ebû Hanîfe'ye göre kıraat Arapça sabit olduğu gibi, Farsça da sabittir. Bu cevaz mutlaktır. Yani kıraatte bulunan kimse Arapça’yı uygun biçimde teleffuz etsin etmesin fark etmez.
“İmameyn'e göre, Arapça’yı uygun ölçüde telaffuz edemiyorsa, o takdirde Farsça veya herhangi bir dille caizdir. Aksi ise caiz değildir.
"İmam Şâfiî’ye göre, uygun biçimde teleffuz edebilsin, edemesin Farsça kıraat caiz değildir. Çünkü Kur'ân Arap lûgati üzere inmiştir. Bu bakımdan Farsça okunan şey Kur'ân olamaz. Ancak Arapça’yı beceremeyen kimse -öğreninceye kadar- kıraat yerine tesbîh ve tehlilde bulunur (Sübhanallah ve lâ ilahe illallah) der.”
Kâsânî, müctehidlerin bu mevzudaki delillerini, “O halde o (Kur'an)dan kolayınıza geleni okuyun” [Müzzemmil suresi, 22] mealindeki âyette geçen “Kur'ân” kelimesinden ne kastedildiği üzerindeki görüşlerini naklederek mevzuyu hayli genişlettikten sonra devamla diyor ki:
“İmam-ı A'zam'a göre: Tevrat veya İncil, ya da Zebur'dan namazda bazı parçalar okursa -bunun muharrefe (değiştirilmiş) olmadığını kesinlikle biliyorsa- caizdir. Bilmiyorsa, caiz değildir. Çünkü Allah Teala Kur'ân'da, “Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler.” [Nisa suresi, 46; Mâide suresi, 41] buyurmuştur. Bu sebeple okunan kısmın muharref olması muhtemeldir.” [Bedâyiu's-Sanâyi' Fî Tertîbi'ş-Şerâyi' / Kâsânî, 1, 112-113, Beyrut, 1394/1974]
İmam-ı A'zam'a göre, Kur'ân'dan maksat, Allah kelâmına delâlet eden lâfızdır, ama bu Arapça lâfız olma itibariyle değildir. Allah kelâmıyla kaim olan sıfat itibariyledir ki bu, ibretler, öğütler, tebşirler-teşvikler ve korkutmalardan, övgü ve ta'zimlerden ibarettir.
Kâsânî bu mevzuda İmam Ebû Hanîfe'nin İmamey'nin kavline döndüğüne dokunmamış ve bu hususta herhangi bir nakilde bulunmamıştır.
***
Mülteka Şerhi Mecmau'l-Enhür sahibi bu mevzuda diyor ki:
“İmam-ı A'zam'a göre, Arapça’yı uygun ölçüde teleffuz edebilsin, edemesin Farsça İftitah Tekbiri getirmek sahihtir. İmameyn’e göre ise, ancak Arapça’yı uygun biçim ve anlamda teleffuzunu beceremeyen kimse hakkında caizdir.
“Ama en sahih tesbite göre, İmam-ı A'zam bu mevzuda İmamey'nin görüş ve içtihadına rücu' etmiş (dönmüş)tir.
“Arapça telaffuzdan âciz olduğu için kıraati Farsça yerine getirmek hem İmam-ı Azam'a göre, hem İmameyne göre caizdir. Arapça’yı telaffuzden âciz olmayan kimse hakkında ise, İmam-ı A'zam'a göre yine caizse de İmameyne göre caiz değildir. Çünkü İmam-ı A'zam'a göre, Kur'ân mânâdır. Farsça (veya başka bir dil de) o mânâya delalet eder. Bu bakımdan başka dille kıraat caiz sayılır.
“Ancak bu cevaz sadece namazdaki kıraat hakkındadır.
“Yapılan rivayete göre, İmam-ı A'zam bu mevzuda İmameyn'in görüş ve içtihadına rücu' etmiş (dönmüş) tir. Sahih olan da budur; itimat da bu rivayete göredir. Nitekim musannif de onun rücu' ettiğini ihtiyar etmiş ve namazda kıraatin Arapça okunmasını imamların ittifakına dayayarak nakletmiştir.” [Mecmau'l-Enhür Şerhi Mülteka'l-Ebhur, I, 92-93, Dersaadet, 1327
Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu mevzu biraz daha açıklanarak şu cümlelere yer verilmiştir:
“İmam Ebû Hanîfe'nin İmameyn'in kavline rücu' ettiği hakkında el-Esrâr sahibi, ‘Bu benim ihtiyarımdır’ diyor. et-Tahkik kitabında, ‘Bu, muhakkiklerin hemen hepsinin seçip beğendiği bir rivayettir. Fetva da buna göredir’ deniliyor. Şerh-i Nukaye'de de aynı husus belirtiliyor. En sahih olan da bu tesbittir, kaydı yer alıyor.” [Fetâvâ-yi Hindiyye, I, 69 - 70, Mektebetü'l-İslâmiyye, yyy.]
***
Bütün bu rivayetlerden çıkarılan sonuç:
İmam-ı A'zam'ın (rh.) bu mevzuda İmameyn'in (rahımehumallah) görüş ve içtihadına döndüğü, fukahanın ileri gelenlerinin hemen hepsine göre doğrudur. Hepsi de bu rivayeti, ‘en sahih’ kaydıyla belirtmeye çalışmış ve bir kısmı bunu ihtiyar ettiğini hususiyle kaydetmiştir.
O halde Farsça ya da başka bir dil üzere kıraat hususunda fetva, İmameyn'in içtihadına göredir. Kur'ân'ın ruhuna ve maksadına uygun olan da budur.
Nitekim Kitabu'l-Fıkh Ale'I-Mezahibi'l-Erbaa sahibi Abdurrahmân el-Cezîrî, Kıraat bahsinde, Hanefî imamlarının görüşlerini ittifak halinde naklederek diyor ki:
“Hanefilere göre, ancak Arapça okumaktan âciz olan kimsenin başka dillere göre okuması caizdir. Böylece kıldığı namaz sahihtir.” [Kitâbu'1-Fıkh Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa, I, 230, Mısır]
Allah'a emanet olun.