Hayırlı günler hocam... Bebek 40’lamanin ve o gün yapılan bir takım şeylerin dinimizde yeri ve ölçüsü nedir?..
*******
Hayırlı günler kardeşim.
“Bebek Kırklama” denilen âdet, dini-ilmi müstenidatı olan bir uygulama değildir, tamamen İslâm’dan önceki örfe dayanmaktadır. Akla-mantığa sığan bir tarafı da yoktur. Ama maalesef toplumumuzda az da olsa halen görülebilen âdetlerdendir, bid’attir, kaçınmak gerekir.
Ve yine bebeğin göbeğini toprağa gömmemek… Sırtı sağlam olsun, ömrü uzun olsun diye sırtını un çuvalına dayamak ve saçını unlamak… Gözü tok olsun diye yarı kırkında yumurta ve soğan dağıtmak… Çocuğun ilk tırnağının baba tarafından kesilmesi… Bebeğe atleti ters giydirilirse nazar değmeyeceğini düşünmek… Bebek beşiğini boşken sallamamak gibi inanışların birçoğu da İslam diniyle irtibatlandırılıyor. Halbuki bunların da hiç birisinin “Bebek Kırklama” âdeti gibi, dinle ilgisi yoktur, hepsi de hurâfedir. Bu gibi geleneklere dinîlik kisvesi giydirilmesinin sebebi, herhalde Müslüman cemiyetlerin bütün referanslarını İslam’dan almak isteği-arzusu olabilir. Ama sebep ne olursa olsun, yanlış, yanlıştır.
Ancak her âdeti-geleneği de hemen bir kalemde silip atmak çok doğru olmaz. Çünkü rasyonellik / akla uygun olup olmama adına reddedilen pek çok şeyin, sonradan doğru olduğu da anlaşılabiliyor. Mesela yaygın olan âdetlerden-geleneklerden biri olan tahnik, yani yenidoğan bebeğin damağına hurma, o yoksa başka tatlı bir şeyler, sürmek aslında bir sünnettir, müstehaptır. İmam Mâlik’in (rh.) el-Muvatta’ında Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yeni doğan bir bebeğin ağzına hurma sürdüğü rivayet edilir. [Ayrıca bkz. Buhâri, Sahih, Hadis no: 5467, 5470; Müslim, Sahih, Hadis no: 2144, 2145]
Keza toplumda, birçok doğru geleneğin ise yanlış idrâk etme (anlama-algılama) ve aktarma sebebiyle farklı şekiller aldığını da görüyoruz. Bunları da elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce düzeltmeye gayret etmemiz lazım.
Maamafih sahih kaynaklarda geçmeyen ve İslam dinine atfedilen birçok âdetin hurâfeden ibaret olduğunu da görüyoruz. Bebeğin başına soğan koymak, doğumun 20. gününde soğan dağıtmak ve yukarıda saydığımız türden âdetler gibi… O bakımdan bunların tefrikinin / ayırımının da iyi yapılması gerekir.
Allah (c.c.) cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i ve evladını, hakkı hak bilip hakka ittibâ, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan içtinâb eden kullarından eylesin.
***
Peki, sözünü ettiğimiz “Bebek Kırklama” nedir, nasıl yapılır? Bununla ilgili ansiklopedik bilgilerin verildiği bir yazıda şunlar söyleniyor:
“Alpagut Beldesi sâkinleri, kökleri itibariyle Orta Asya´ya dayanmaları sebebiyle; İslâm´la tanışmalarından sonra da bazı Orta Asya din kültürüne dayanan geleneklerini zaman içinde sürdürmüşlerdir. Din eğitiminin, kitaba dayalı olmaktan ziyade, örfî uygulama biçiminde nesiller boyunca sürdürülmesinin bunda etkisi olmuştur.
İşte bu geleneklerden biri de “Bebek Kırklama“ törenidir. Gerçi, son zamanlarda çok nâdir uygulanır olsa da; halen orta yaş ve üstü kadınlar arasında önemini korumakta ve icra olunmaktadır. Bu törene erkekler katılmaz.
Bebek, doğumunun kırkıncı gününe geldiğinde, dost ve akraba kadınları davet edilir. Davetliler beraberlerinde hediyeler getirirler. Önce mevlid okunur. Mevlid okuma; Türkler arasında, “Mevlid Törenlerinin” yaygınlaşmasından sonra ilave edilen bir bölümdür.
Tören sabahı, fecir vaktinde, her hangi bir dört yol çatısından kırk taş toplanır. Mevlid okunduktan sonra, bu taşlar, iyice yıkanıp bir kaba konur. Su doldurulan kaba, bir tane altın, kırk kere daldırılıp çıkarılır. Bu su ile bebek ve annesi yıkanırlar. Suyun geriye kalanının bir kısmı, evin muhtelif, bilhassa bebeğin yatırıldığı, yerlere serpilir. Yine, eğer bebek, kırk gün zarfında başka evlere götürülüp yatırılmışsa; o , yatırıldığı yerlere de suyun geriye kalan kısmından serpilir.
Törene katılıp ta, bebeği olan ve kırkını çıkarmayan kadınlar o da sudan götürüp; kendi bebeklerini yatırdıkları yerlere serperler.
Halkın dilinde “İneze” diye bir hastalık vardır ki; bu hastalık gelince, bebek günden güne zayıflar ve ölür. Bu vak’aya; “Kırk Basma” adı verilir. “Bebek Kırklama”nın gayesi, işte bu “Kırk Basma”yı engellemektir. Genç kuşaklar arasında bu bâtıl inanç artık geçerliliğini yitirmiştir.
Burada yine bahse değer bir diğer husus da şudur: Evlerde çeşmelerin olmadığı ve çamaşırların, çamaşırhanelerde (çeşmelerde) beraber yıkandığı zamanlarda, kırkını çıkarmayan bebeklerin çamaşırlarının, diğer bebeklerin çamaşırlarına karıştırılmamasıdır. Eğer bir kadın, çamaşırhanede, bebeğinin çamaşırlarını yıkarken, kırkını çıkarmadığını söylemezse; aşırı tepki alır, uyarılır ve hatta yıkanan çamaşırlar bir daha elden geçirilirdi.”