Günümüzde çok çeşitli takılar üretiliyor. Altın, elmas ve sair değerli taşlar ve madenlerin görünümünde imitasyon denen sahte takılar, plastik, seramik, çelik, cam, vs. Bunların kullanılmasının sakıncası var mıdır. Bir de demir yüzük kullanmak bazı yerlerde haram bazı yerlerde mekruh olarak geçiyor. Sizin bir soruya cevap verdiğiniz cevapta mekruh dediğinizi gördüm. Acaba tahrimen mi mekruhtur.
Kol saati ve saça takılan tokalar takı sayılır mı? Zira bunlar da çelik, demir, deri, plastik gibi maddelerden üretiliyor. Hükmü nedir?
Son olarak hanımlar son derece gösterişli yüzüklerini erkellerin göreceği yerlerde takabilirler mi? Ellerin haram olmaması ele takılanların da gösterilebileceği manasına gelir mi?
*******
1- “Altın, elmas ve sair değerli taşlar ve madenlerin görünümünde imitasyon denen sahte takılar, plastik, seramik, çelik, cam, vs. Bunların kullanılmasının sakıncası var mıdır?
Kadınlara bütün takılar ve zinetler helâl kılınmıştır. “Zinet” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de geçmekte ve “süslenmeye yarayan şey” manasına gelmektedir. Bununla beraber, “zinetlerini taktığı bilek, boyun gibi yerler” manasını da ifade ettiği belirtilmiştir. Ancak, zinet meselesinde ayet-i celiledeki ifade umumidir. Dolayısıyla zinet deyince altın ve gümüşün dışındaki şeylerden de haliyle işin içine girenler vardır. Bu itibarla saydığınız maddelerin de kullanılmasında mahzur olmaz. Önemli olan, bunun sahte olduğunu bilip aldanmamak ve kimseyi de kandırmamaktır.
Malumunuz yüzük ve benzeri takılar; demirden, pirinçten, bakırdan da olmamalıdır. Bunların her birerinin farklı yasaklanma sebepleri vardır. Mesela demirin yasaklanmasının sebebi; kâfirlerin zîneti olduğu içindir… Veya Cehennemde bağlanacakları zincirler ve boyunlarına takılacak laleler-demir halkalar suretinde ahirette de kâfirlerin süslerini(!) teşkil edeceği için men edilmiş... Yahut da, etrafa saldığı pis koku sebebiyle yasaklanmıştır. Ancak söylediğiniz takı türlerindeki demirler genelde kapmalıdır. Dolayısiyle onların kullanılmalarında da bir mahzur olmaz. Nitekim Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) gümüş kaplamalı bir demir yüzük kullanmışlardır.
Pirinçten de hadiste ‘sufr’ yani sarı diye bahsedilmiştir. Maksad bakırdır. Renk itibariyle altına benzediği için Ebû Dâvud'un (rh.) rivâyetinde de “şebeh” denmiştir. Bakır yüzükle ilgili yasağın ‘put kokuyor’ diye gerekçeye bağlanması, putların (çoğunlukla) bakırdan yapılması sebebiyledir.
2- “Bir de demir yüzük kullanmak bazı yerlerde haram bazı yerlerde mekruh olarak geçiyor. Sizin bir soruya cevap verdiğiniz cevapta mekruh dediğinizi gördüm. Acaba tahrimen mi mekruhtur?”
Buradaki mekruh, tenzîhî mekruhtur. Fıkıh usulünde umumiyetle mekruh tabiriyle kastedilen, tenzîhen mekruh olanlardır. Bu da dinen kesin bir yasağa mevzu olmayıp, ilgili delillerden, terkedilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğu anlaşılan durumları belirtmektedir.
Dilerseniz fıkıhtaki bu “mekruh” tabirini biraz açalım.
Mekruh; bilindiği gibi yapılması dinen doğru bulunmayan, terk edilmesi istenen, yapılmaması yapılmasından daha uygun olan davranışlardır.
Gene malum olduğu üzere Hanefi mezhebine göre mekruh; tahrîmen mekruh ve tenzîhen mekruh olmak üzere iki kısma ayrılır.
Tahrîmen mekruh; harama yakın olan mekruhtur. Vacip (farz) olan bir şeyi terketmek gibi... Tahrîmen mekruh olan bir şeyi işlememek sevaptır, işleyenin ise azaba uğrama ihtimâli vardır.
Tenzîhen mekruh; helâle yakın olan mekruhtur. Namazın sünnet ve âdâbını terk etmek gibi... Tenzîhen mekruh olan bir şeyi terk edene sevap, yapana da azap yoktur, kınama vardır.
Şâfiî mezhebine göre, mekruh tek çeşittir. Şâri'in terkedilmesini kesin ve bağlayıcı olmadan istediği şeydir. Bunu terkeden medhedilir, sevap alır, yapan da zemmedilmez, cezalandırılmaz.
“Mekruh” lafzının fakihler arasında farklı mânalarda kullanıldığını belirten İmam Gazâlî (rh.) bunları şöyle açıklar
1. "Haram kılınan (mahzur)" manasında... İmam Şafiî (rh.) çok defa, "Bunu kerih görüyorum" derken haramlığı kastetmiştir.
2. "Tenzîhen yasaklanan" manasında... Bu mânada mekruh, yapılmasına ceza verilmese de bir fiilin terk edilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğunu belirten bir mefhumdur.
3. "Yasaklanmış olmasa da en uygun olanın terk edilmesi (terkü'l-evlâ)" manaında... Meselâ kuşluk namazının kılınmamasının mekruh sayılması, bu hususta bir yasaklama bulunmasından dolayı değil, faziletinin büyüklüğü sebebiyledir.
4. "Haram kılındığında şüphe ve tereddüt bulunan" manasında... Meselâ yırtıcı hayvanların etini yemek böyledir. Ancak bu manadaki mekruhlar içtihada açıktır. Nitekim bu hususlarda müçtehitlerin istinbat ettikleri hükümler de farklıdır. Eğer bir müçtehidin içtihadı kendisini söz konusu fiilin haram olduğu sonucuna götürürse, bu onun açısından haram iken, içtihadı helâl olduğu sonucuna ulaştıran müçtehid açısından helâl sayılır… Ve artık kendisince bunu mekruh addetmenin manası kalmaz. Fakat karşı görüş sahibinin bu kanaati müçtehidin kalbinde haramlık şüphesi meydana getirdiği takdirde kendi, galip zannı helâllik yönünde olsa bile bu fiil için kerahet kelimesinin kullanılmasında sakınca yoktur. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.),"Günah kalbin rahatsızlık duymasıdır.” buyurmuştur.
İmam Gazâlî'nin (rh.) mekruhun manasıyla alakalı bu açıklamaları Fahr-i Râzî, Seyfeddin el-Âmidî, İbnü'l-Hâcib, Zerkeşî (rahımehumullah) gibi usulcüler tarafından benzer ifadelerle nakledilmiştir.
Fıkıh usûlünde umumiyetle mekruh tabiriyle kastedilen, İmam Gazâlî hazretlerinin saydığı manalardan ikincisi yani tenzîhen yasaklananlardır. Bu da dinen kesin bir yasağa mevzu olmayıp, ilgili delillerden terkedilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğu anlaşılan durumları belirtmektedir.
Usûle dair eserlerde mekruhun mahiyetini belirlemeye yönelik incelemeler daha çok bunun yasaklanmış bir fiil sayılıp sayılmayacağı, onu işlemenin mâsiyet ve günah olup olmadığı ve bu nevi fiillerin kabih / çirkin olarak vasıflanıp vasıflanmayacağı tartışmaları üzerinden yürütülmekte… Bunun simetriği kabul edilen mendup tabirinin incelenmesi esnasında belirtilen görüş ve gerekçelere atıf yapılmaktadır.
3- “Kol saati ve saça takılan tokalar takı sayılır mı? Zira bunlar da çelik, demir, deri, plastik gibi maddelerden üretiliyor. Hükmü nedir?”
Kol saati ve saça takılan tokalar, kadın için hem ihtiyaç, hem süstür. Kadınlara ise her türlü süs caizdir. Bunlar demir ve çelik olmakla birlikte genelde kaplamadır. Deri ve plastik dahil, hepsi de sağlığa zararlı olmadıkları sürece takılabilir. Ancak yabancı erkeklere göstermek caiz olmaz, örtülü olarak takınabilirler. Mesela bazı yörelerde kadınların ayaklarına taktıkları halhalı şıngırdatıp sesini duyurmaları da caiz değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buiyrulmuştur: “(Kadınlar), gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar.” [Nur suresi, 31]
Dikkat edilirse ayet-i kerimede, “gizlemekte oldukları ziynet” tabiri geçiyor. Yani ziynetlerin gizlenmesi gerekiyor.
Koldaki bilezikleri, saatleri de yabancı erkeklere göstermemek gerekir. Zira el dışındaki kısım zaten avretten sayılır, açılması, gösterilmesi haramdır.