Bir baba geçimini sağlamak için tekel fabrikasında (alkollü içeçekler rakı, bira) üretiminde, satış müdürlüğünde, çeşitli kademelerinde çalışmış, bu adamın çoçukları haramla mı büyümüştür? Serkan ramazan – izmir

 

 

*******

Değerli kardeşim;

Geçimini temin etmek aç-açık kalmamak için, daha uygun bir iş buluncaya kadar buralarda çalışmak caiz ve helâl olabilir. Ancak sür’atle araştırıp, münasip bir iş bulur bulmaz da orayla ilişkisini kesmesi gerekir. İhtiyat / dinde dikkat ve hassâsiyet bunu gerektirir.

Söz konusu baba da, bilgi eksikliğinden veya imkânı da ancak buna elverdiğinden dolayı orada çalışmış olabilir. Ama meseleyi öğrendikten sonra icabını yapması lazımdır. O güne kadar çocuklarını tertemiz bir kazançla değilse de, haramla da büyütmüş sayılmaz. Ayrıca oradan emekli olanın da aldığı haram olmaz. Zira bu vaziyette, bir nevi devlet, belli bir süre çalıştırdığı vatandaşını daha sonra himâyesine alıyor ve onun geçimini temin ediyor, demektir.

İbn Hacer, İmam Zerkeşî'den (rahımehumallah) naklen şöyle der:

"Haram, hir memlekette umumileşir / yaygılaşır ve helâl nâdiren bulunur hâle gelirse, ihtiyaç nisbctine göre ondan istifade etmek caizdir. Yalnız böyle bir zaman ve yerde bize düşen vazife; bilfiil harama girmemektir, (yani bile bile harama girmemeye azamî gayreti-çabayı göstermektir).”

***

Dilerseniz meseleyi biraz daha etraflıca ele alalım. Dâru’l-harp’teki Dâru’l-İslâm’dan farklı olan fıkhî muamelelere kısaca bir göz atalım.  

Mevcut ana fıkıh kaynaklarımızda her ne kadar bu meselelerle direkt ilgili kayıtlar olmasa da, benzer fetva ve görüşlere yer verilmektedir. Bu meseleye ışık tutacak bazı fetvalar şöyledir:  

Bir kimse şarap taşıtmak için birisini tutsa, İmâm-ı A’zam’a (rh.) hazretlerine göre işçinin bu taşımadan dolayı aldığı para helâldir. Lakin İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e (rahımehumallah) göre caiz değildir. Yine bir Ehl-i Kitap, bir Müslümanın hayvanını veya gemisini (taşıtını-arabasını) şarap taşımak için kiralasa; Müslümanın aldığı para İmâm-ı A’zam’a (rh.) göre helâl, İmameyne (rahımehumallah) göre helâl değildir.

Tatbikatta görülmese de, kitaplarımızda şöyle bir fetvaya da yer verilmektedir:

Bir Müslüman gütmüş olduğu domuzların karşılığında ücret alabilir, caizdir. Bu İmâm-ı A’zam'ın (rh.) görüşüdür, fakat İmameyn’e (rahımehumallah) göre alması caiz olmaz.  [el-Fetâva'l-Hindiyye, 4, 449-450] Ancak meselenin değişik yönlerini de değerlendirmek herhalde isabetli olur. Mesela:

Yurt dışında Müslümanların medeni münasebetlerinde / sosyal ilişkilerinde İslâm ahkâm ve ahlâkını daha bir dikkatle-ihtiyatla yaşamaya çalışmaları, yurt içindeki Müslümanlara göre daha fazla ehemmiyetli bulunmaktadır. Çünkü yurt dışındaki gayrimüslimler İslâmiyet’i doğrudan Müslümanların şahsında görüyorlar ve onların güzel ahlâkları hidâyetlerine de vesile olabiliyor.

Şurası muhakkak ki; Müslümanlar İslâm ahlâkını bizzat yaşayarak iyi örneklik edebildiği (üsve-i hasene olabildikleri) takdirde, diğer dinlerin müntesiplerinin İslamiyet’e ısınmaları ve hidayet yolunu seçmeleri daha da kolaylaşacaktır.  Bu itibarla, İslam’ı ruhsatlardan ziyade azimet ve ihtiyat yönleriyle yaşayarak temsil etmenin ehemmiyeti büyüktür.

İslâm hukuku tatbik edilmeyen ülkeleri (günümüz dünyasında zaten tam olarak uygulanan bir ülke de yoktur), “dâru’l-harp” olarak tavsif ve tarif eden İslâm âlimleri, bu ülkelerde yaşayan Müslümanlarla gayrimüslimlerin münasebetlerini düzenleme hususunda muhtelif görüşler / içtihatlar ortaya koymuşlardır.

Bir Müslümanın İslâm hukukunun uygulanmadığı ülkelerde, gayrimüslimden faiz alması, gayrimüslime içki ve domuz eti satması ve hatta kazanacağı kesin olmak şartıyla kumar oynaması, bu fiillerin gayrimüslimlerce meşru olduğu ve Müslüman’ın da bu meşruiyetten faydalanmasının bir ölçüde ganimet mantığıyla açıklanabildiği esasına binaen, İmâm-ı A’zam ve İmam Muhammed’e (rahımehumallah) göre caiz olmakla beraber, İmam Şâfiî, İmam Mâlik, İmam Ahmed b. Hanbel, Evzai, İshak ve Hanefîlerden Ebu Yusuf’un (rahımehumullah) da içinde bulunduğu fukahanın ekserisi, Müslüman’ın her yerde İslâm ahkâmı ile bağlı bulunduğunu ifade ederek, böyle bâtıl-fâsit akit ve alışverişleri câiz görmemişlerdir!

Yukarda dile getirdiğimiz “iyi örnek olma”ya dair değerlendirmeler ve günümüz şartları dikkate alındığında, azimet ve ihtiyata uygun olanın bu ikinci grubun görüşü olduğu düşünülebilir.

Zira asrımızda bütün dünya ülkeleri, bunca kargaşaya rağmen, sanki umumi bir barış ve sulhu esas almışlardır. Müslümanlar da en azından gayrimüslim toplumların çoğunlukta olduğu ülkelere de izinli ve müsaadeli (pasaportlu-vizeli) olarak girebilmekte ve bu ülkelerde, olabildiğince emniyet ve güvenlik içinde bulanabilmektedirler. Yani harp hali söz konusu değildir.

Filasıl Kur'an ve sünnet, zaruret dışında haramlara izin de vermemiştir. Zaruret olmadığı takdirde haram, her yerde haramdır.

Netice; günümüzde Müslüman, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun; İslâm ahkâmını ve ahlâkını yaşamak ve yaymakla mükelleftir. Eğer mümkünse azimet ve ihtiyat yolunu takip etmeli, iki Müslüman arasında caiz olmayan bir alış-verişi, gayrimüslimle de yapmamaya çaba göstermelidir. Şayet bunlar mümkün olmuyorsa, en azından ruhsat sınırlarını aşmamaya gayret etmelidir. Ülke dışında yaşayan Müslümanlar da (zaruret haricinde) faiz almamalı, içki, domuz eti, lâşe gibi İslâm’ın haram kıldığı herhangi bir şeyi satmamalıdır. Âlimlerin çoğunluğunun, şüpheden uzak olan ihtiyatlı görüşleri bu yöndedir.

Ancak yukarıdaki fetvalar dikkate alınıdığında görülür ki; içki ve domuz taşımak suretiyle karşılık almak, İmâm-ı A’zam’a (rh.)  göre caizdir. Dolayısiyle Tekel fabrikasında çalışan kişinin durumu da bunun gibidir denilebilir. Fakat bu muamele İmameyn ve diğer müçtehitlere (rahımehumullah) göre caiz görülmemektedir. O bakımdan mecbur kalmadıkça böyle işlerde çalışmamak gerekir. Çalışmak zorunda kalınırsa da, zaruret sınırını aşmamalı, bir an evvel oradan kurtulmanın çarelerini aramalıdır. 

Go to top