Selemun aleykum Hocam, 8 yaşında bir kız çocuğu hırsızlık yapsa kul hakkı olur mu? Ergen bir gencin tehditle hırsızlık yapmasının hümkü nedir? Allaha emanet olun. Hayriye Özdemir - İstanbul
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Anlattığınız olayda eğer suçu işleyen henüz “sabî-çocuk” sayılabilecek durumda yani ergenlik çağına girmemiş, bülûğa ermemişse, yapılan bu işe, İslâm Hukuk lisânında “Haksız fiil” denir. Yani hadise, hırsızlığın bu isimle anılan kısmına girer... Ama çocukluk çağından çıkmış, mükellef durumdaysa, hırsızlık fiilini tehditle de işlese, bunun adı açıkça “hırsızlık” olur. Kul hukukuna girer, ödenmesi gerekir. Fakat tehditle işlendiğinden, hadd cezası uygulanmaz, eli kesilmez. Tabii çalınan mala ve duruma göre şer’î açıdan verilecek ceza haliyle farklılık arz eder.
“Haksız fiil” denince, hukuka aykırı olarak bir kimsenin şahsına veya mal varlığına zarar veren fiil kastedilir. Şahsa yani bir kimsenin canına ve vücut bütünlüğüne yönelik olanlar, hem büyük günahlardan sayılmış hem de ağır suçlar arasında görülerek bazı maddî müeyyidelerle cezalandırılmıştır.
***
Mala yönelik “haksız fiiller”in başında, bir kimsenin malını gizlice almak demek olan “hırsızlık”, zorla almak demek olan “gasp” ve “eşkıyalık” gelir.
“Başkasının malını hukuka aykırı biçimde tahrip etmek” demek olan itlâf da bir diğer “haksız fiil” örneğidir. İtlâftan ana hatlarıyla şöyle söz edebiliriz:
Başkasının malına haksızlıkla zarar vermek dinen günah, ahlâken ayıp, hukuken de suçtur. Kamu güvenliğini ve düzenini bozduğu için dünyada cezayı, dinin bir emrinin ve kul hakkının ihlâli olduğundan âhirette ağır bir sorumluluğu-azabı gerektirir.
***
Başkasının malına dolaylı zarar verme, meselâ küçük çocukların ve hayvanların zarar vermesi, hatta kuyu, inşaat vb. sebebiyle meydana gelen zararlar da itlâf şumûlündedir / kapsamındadır.
Zarara uğayan mâsum olduğu sürece, zarara doğrudan veya dolaylı şekilde sebep olan yani zarar veren, bu zararı ödemekle yükümlüdür. Meselâ;
- Küçük çocuğun velisi,
- Hayvanın sahibi,
- Kuyunun sahibi,
- Belli durumlarda işçinin işvereni, bunların sebep olduğu zararı öderler.
- Esnaf ve sanatkârlar da, müşterinin malını koruyup gözetmekle mükellef olup, doğrudan kusurları olsun veya olmasın, müşterinin malına ulaşan zararı tazmin etmekle yükümlüdürler.
***
Malın tazmininde mislî mallar, yani ölçü ve tartıya tâbi mallar misliyle, değilse kıymetiyle ödenir.
“Haksız fiil” ve sonuçları mevzuunda İslâm hukuk âlimlerinin ana hatlarıyla ifade edilen bu görüşleri;
a- Toplumda huzur, güven ve barış ortamının kurulabilmesi ve korunması yönünden…
b- Kul hakkı ihlâllerinin önlenmesi açısından uyulması gerekli tesbit ve tavsiyelerdir.
Sonuçta; işlenen fiil kul hakkına girdiği için, çalınan malın sahibine ödenmesi gerekir. Ama çalan da çocuk olup cezai ehliyeti bulunmadığından -çalınan mal hırsızlık ölçülerinde de olsa- hadd cezasından kurtuluyor, eli kesilmiyor. Aklî dengesi yerinde olmayan (deli) de aynı hükme tabidir.
***
Malum olduğu üzere, İslâm’da ukûbât yani ceza hukuku tabiri olarak “hadd”ler; belirli bazı suçlara İslâm'ın tayin ettiği cezalardır. Bu cezayı gerektiren suçlar da beştir:
Zina, hırsızlık, içki içmek, kazf (namuslu kadına veya erkeğe zina iftirası) ve hırâbe (yol kesme).
İslâm ceza hukukunda “hadd”ler, “hukûkullah / Allah hakkı” olarak kabul edilmiştir. Yani hadd’i (İslâm'ın tayin ettiği cezayı) gerektiren suçlar âmme hukukuna tecavüz manası taşımaktadır. İçki içme cezası dışındaki haddler Kur'an'la, içki içme cezası ise Sünnet’le sabittir.
Kısas kul hakkı olduğu için buna hadd denilmemiştir. Haddin dışında kalan yani Kitap / Kur'an ve Sünnetle tayin edilmeyip halifenin ya da kaadının / hâkimin takdirine bırakılmış cezalara tâzir cezaları denir. Hapis, teşhir, sürgün ve benzeri cezalar bu sınıfa girer. [ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, 2. baskı, Dimaşk, 1405/1985, IV, 284 vd.]