Ruhsal hastalık ve (hayır mı şer mi ilmimizle bilemediğimiz yalnızca ALLAH TELANA'NIN ilminde gizli olan) cüz'i ilmimizle hayatımızda peşpeşe gelen olumsuz diye algıladığımız olaylar cereyan etmektedir. Sorgulamak bile Cenab-ı Hakk’ın gücüne gider der, bizim aile büyüklerimiz. Bu konuda yardım rica ediyorum.... Allah'a emanet olun. MUSTAFA
*******
Selamün aleyküm.
Mesajınız hususiyet arzettiğinden kısaltmak durumunda kaldık, kusura bakmayın.
Öncelikle geçmiş olsun. Rabbim (c.c.) cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i her türlü rûhi ve bedeni rahatszılklardan korusun. Rahatsız olanlara da âcil ve hasarsız şifalar ihsan eylesin. Merak etmeyin, bu yolun yolcusu mü’minler, zaten egoist / bencil değillerdir. Duaları hep müşterektir / ortaktır. Müsterih olun.
Sevgili kardeşim; anlattığnıza göre siz, tedavi olacağım diye ilaçları (manevi tedbirleri-çareleri) epeyce çorba edip karıştırmışsınız. Bedeni rahatsızlıklarımızda bile bu kadar çok ve karışık ilacı düzensiz bir şekilde almanın yarar yerine zarar vereceğini bilirsiniz. Manevi reçetelerde de durum maddi reçetelerdekinden çok farklı değildir. Düzene-disipline, ölçüye dikkat etmek lazım.
Rabbim (c.c.) kimseyi imtihan etmesin. O imtihan ederse, hangimiz bunu kazanabiliriz? Bizler zayıf kullarız, imtihana tahammül gücümüz yok. İltimas-ı ilahisi ve Habibinin yüzü suyu hürmetine imtihansız olarak huzuruna kâmil imanla çıkabilmeyi nasip eylesin. İmtihan belâ ve musibet demektir. Bunları Allah dostaları isteyebilir. Çünkü o tür sıkıntılar manevi derecelerin yükselmesi içindir, onlar buna tahammül gösterebilirler. Ama bizim gibilere yaraşan, uygun olan; Mevlamızdan af ve afiyet dilemektir. Kaldı ki şunu da unutmamak lazım; bu dünyada rahatın hiçbir cinsi yoktur. Bu âlem her yönüyle sıkıcıdır. Aslolan ahirettir. Hakiki manada saadet de selamet de oradadır. Burada hemen herkesin kendine göre dertleri-sıkıntıları vardır, dertsiz-sıkıntısız-meşakkatsiz, başı selamette olan insan hemen hemen yok gibidir. Hani meşhur sözümüzdür, “Allah dağına göre kar verir”. Bu noktada önemli olan, bu sıkıntı ve musibetlerden bizim nasibimize düşen kısma hamd ile (şükür’le değil) tahammül edebilmek ve bu arada gidermesi için de Cenab-ı Mevlâ’ya iltica etmek, maddi ve manevi çarelerine müracaat edebilmektir.
Bir rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.), hasta olan Hz. Ali’yi (r.a.) halini-hatırını sormaya gitmiş ve hangi dualar ettiğini sual etmiş; o da, Allah’tan sabır dilediğini söylemiştir. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), “Musibetimde bana sabır ver, demek yerine, neden: ‘Rabbenâ âtinâ…’ (Yâ Rabi! Bana dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver...) duasını okumuyorsun?” manasına gelen tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) yanından geçerken, “Ey Rabb’im! Senden sabır istiyorum” diye dua eden bir kişiye “Sen Allah’tan belâ istemiş oldun; bunun yerine O’ndan sağlık ve âfiyet (bedenî ve rûhi sıhhat) dile” buyurdular. [Bkz. Tirmizî, Sünen, Deavât, 94; Ali el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, I/292]
Tabii burada musibetlerde sabır istemenin hem hastalığı arttıracağına dikkat çekiliyor, hem de hastalığın giderilmesi için uygun duaların yapılmasına işaret olunmuştur. Çünkü, hastalığın şifası için değil de ona karşı tahammül istemek, biraz da musibetten pek rahatsız olmadığı, hastalığını Allah’a şikâyet etmeye ihtiyaç duymadığı manasına gelmektedir.
Diğer taraftan bu durum, henüz musibete ve hastalığa maruz kalmayan / uğramayan bir kimsenin sabır istemesinin, bela gelsin de sabredeyim, anlamına gelebileceğinden, bela ve musibet gelmediği zamanlarda dahi afiyet istemeye bir teşviktir.
Müslümanlar olarak, belâ-musibet ve hastalıklar zamanında, hem isyan etmeyip sabredeceğiz, hem de musibetin kalkması için dua edeceğiz.
“Sabredenleri müjdele. Onlar öyle kimselerdir ki, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette ona döneceğiz’ derler.” [Bakara suresi, 155-156] mealindeki ayette, musibetlerde sabrın önemine işaret edilmiştir.
S o n u ç
Durumunuza sabretmekle birlikte dualarınızda da Mevlâ’dan dünya ve ahirette iyilik istemeye, af ve afiyet talebinde bulunmaya, hayır ve hasenat yapmaya devam edin. Ayrıca atalarımızın “Çatal kazık toprağa gitmez” sözlerini de unutmayın. Yolları çoğaltmak yerine sağlam olanda karar kılın.
Rabbim (c.c.) iman, itaat, istikamet, sadakat ve teslimiyetten ayırmasın.