hocam peygamberimizin vahiy haricinde ictihadi olarak farz kılma ya da haram etme yetkisi varmıydı. burhan bostancı
*******
Evet “bostancı”! Bak Hâlık-ı zû’l-Celâl ve’l-Kemâl hazretleri gayet “SARİH” olarak buyuruyor ki:
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
1. وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ
2. مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ
3. وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ
4. إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ
Mealleri:
1 - İnmekte olan yıldıza andolsun ki,
2 - Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.
3 - O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
4 - O(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir. [Nec suresi, 1-4]
Var mı bir başka delile hacet, BOSTANCI?!
Gene kafan nerelere gittiyse, nasıl bir iğvâata kapıldıysan, fuzûliyat babından gene bir şeyler atmışsın ortaya…
Şâri’ kimdir? Allah ve Rasûlü değil mi? O da hevasından konuşmadığına, söylediklerinin tamamı, sarih olsun zımnî olsun hepsi de vahy olduğuna göre, onun içtihatları dahi elbette ki neticede Cenab-ı Mevlâya müstenittir.
Onun teşrîi ister ilhama, ister vahye, ister firâsete istinad etsin; adı ne olursa olsun, menba’ aynıdır, tektir, değişmez.
Hâsılı, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kendi içtihadlarıyla ortaya koyduğu hükümler, yaptığı beyanlar-açıklamalar da, peygamberlik vazifesine dahildir. Bunlar beşerin-ümmetin örf, âdet ve umumi efkârına / anlama-kavrama seviyesine göre, onun, Rabbinin izniyle vaz’etmiş olduğu hükümlerdir.
Sana tavsiyem; farklı isimler-nickler altında da olsa, vaz geç artık bu gibi lüzumsuzluklardan, bizleri meşgul etmekten!.. Ve de çok merak ediyorsan böyle meseleleri; oku, öğren, bizleri de bilgilendir hiç sormaya hacet bırakmadan…
Lütfen; rica ediyorum…