Hocam ben hürmeti müsahere oldu mu olmadımı tam karar veremiyorum.ama bu düşüncelerle bir ömür yaşayamam.çünkü bir ömür anne babamın nikahsız olmaları beni çok korkutuyor.bu durumda hürmeti müsahere olmadı ise bile şafiiye göre tekrar nikah kıysalar bunun zararı olur mu.nikahlşarı düşmemiş olsa bile bundan sonra şafiinin şartlarıyla evliliğe devam etmelerinin bir zararı olur mu.bir de şafii de nikahta veli ve 2 salih şâhit diyor.salihlik ölçüsü nedir.oğulları olarak ben bu nikahta şâhit olabilirmiyim.hocam birde bunu nasıl söyliyeceğimi bilmiyorum.dedem ananem hepsi bunu öğrenicek.nasıl davranmalıyım hocam.birazda korkuyorum.sizi çok yordum ama lütfen affedin.

 

 

*******

Ey benim vesveseli, problemli, “benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” tabirini hatırlatan, bozuk plak gibi durmadan aynı şeyleri tekrar edip durmaktan bıkmayan mızmız kardeşim!

Yapma, gözünü seveyim, insan bu kadar ‘kararsız kasım’, 'ne dediğini ne yaptığını bilmez bir şaşkınlık" içerisinde bulunalabilir mi?

Ne yaptığın belli, işlediğin halt ortada, ama bunu en iyi bilen sensin, sen de tenakuzlar içerisinde bocalıyorsun. Buna mukabil hükümler de net, onca açıklamayı önüne serdik, bize kesin olarak anlatamadığına göre, durumunu o hükümler çerçevesinde değerlendir ve kararını kendin ver dedik.

Ne olur, hâlen karar veremiyorsan, seni bilen birileri sana anlatsın. Mesele zaten aşikâr; eğer Hanefî mezhebi ölçülerine göre hürmet-i müsahare oluşmuşsa, kalbi kanaatin bu yönde ise, yani kendinin ne olduğuna ne halde bulunduğuna tam olarak karar verebilmişsin, tenakuzdan / çelişkiden kurtulabilmişsen, Şâfiî veya Mâlikî mezheplerini taklit ile onların hükümlerine uyarsınız. Bunda zorluk yok. Kişinin annesiyle-kızıyla, kayın validesiyle hürmet-i müsahere olunca, Şâfiî veya Mâlikî mezhepleri taklit edilerek nikâhları yapılır ve evliliklerine devam ederler. Bunun herhangi bir zararı / mahzuru olmaz.

Yok hayır, benim vaziyetim anlatılan hükümlere göre hürmet-i müsahareyi gerektirmiyor kanaatindeysen, kafandaki çelişkiyi atabilmiş ve bu yönde karar verebilmişsen, o takdirde zaten mesele yok. Bu vesvese niye? Hiç işimiz gücümüz kalmadı da, sadece senin bu saçmalıklarınla mı uğraşıp duracağız?! Yeterrrr!!! Böyle devam edersen hakkımı da helal etmem, bilmiş olasın!

Biz senin durumun şudur diye niçin net bir hüküm veremiyoruz; çünkü senin net bir beyanın yok. Ne dediğini, neye karar vereceğini kendin de bilmiyorsun. Kadı-müftü hükmü, kişinin anlattıklarına göre verir. Sen doğru dürüst meseleni-vaziyetini ortaya koyamazsan, senin için yapılacak en uygun iş, sana şablonlar vermek, hükümleri ortaya koyup onlara göre kendi durumunu kendinin tayin etmesini sağlamaktır. Biz de onu yapmaya çalıştık. Başkaca da yapılacak bir şey yok. Her şeyi açık açık önüne koyduk. Vebal senin, sorumluluk senin. Kalbine uygun olanı yaparsın, hesabını da kendin verirsin. Bizi vesveselerine, yanlışlarına, veballerine ortak etmeye zorlama.  

Bak, son anlattıkların istikametinde sorduklarını yeniden cevaplamaya çalışıyorum; iyi oku, anla, anlayamazsan anlayan birileri senin anlayabileceğin metodla sana anlatsın. Lütfen bir daha sorma; haberin olsun, bundan sonraki sorularını değerlendirmeye almaz, doğrudan çöpe havale eder, ismini de sileriz.

Annene nasıl söyleyeceğin bizim meselemiz değil, o senin problemin. Nasıl uygunsa öyle söylersin. Madem bu meseleyi bu kadar dert ediniyorsun, o halde mutlaka bir yolunu-yöntemini bulup söyleyeceksin. Madem “bu düşüncelerle bir ömür yaşayamam” diyorsun, o halde bir çözüm yolu bulacaksın. Karanlıkta yumruk sallanmaz, sallasan da isabetli olmaz. Her şeyi açıkça ortaya koyacaksın ki, problemi çözüme kavauşturasın. Tamam mı?

***

Şâfiî’de nikâhın beş rüknü vardır:

1- Sîga. Yani evlilik talep ve kararının ifade tarzı ki, bundan maksat, kadının velîsinin, ‘Şu kadını...’ veya, ‘Falanın kızı falanı sana zevce / eş olarak verdim’ yahut ‘...nikahladım’ demesidir. Koca ada­yının sözünün, kızın velîsinin sözünden önce olması tercih edilir; yani yeğdir, daha iyidir. Ama öbür türlüsü de caizdir, nikâhın sıhhatine bir zarar vermez.

2- Kadın. Evlenecek kadın belli olmalı, kendisinde nikâha mâni bir şey olmamalı, hac veya umre ihramında bulunmamalıdır.

3- Erkek. Evlenecek olan erkek belli olmalı, evleneceği kadının mahrem­lerinden (nikâhlanması caiz olmayanlardan) olmamalı, hac veya umre ihramında bulunmamalıdır. 

4- Velî. İster küçük, ister büyük, ister bâkire, ister dul olsun, her kadının nikâh akdini yapacak bir velîsinin bulunması gerekir. Hiçbir kadın kendi şah­sının ve başka bir kadının nikâh akdini yapamaz. Bununla ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kadın başka bir kadını evlendiremez. Kadın kendi kendini de evlendiremez." [Dârekutnî, Sünen, 3, 227; İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 15] Velisi olmadan kendi nikâhını akdeden kadının evlilik akdi geçersizdir. Velîsi olmayan kadına devletin yetkili kıldığı kişi velîlik eder. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Devlet başkanı (veya vazifelendireceği kişi), velîsi bulunmayan kişinin velîsidir." [Ebû Davud, Sünen, Nikâh, 20; İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 15]

Velî kimdir?

Velî, erkek akrabadır. Baba yoksa, babanın babası ve onun babasıdır. Bunlardan sonra, erkek kardeştir. Bundan sonra, erkek kardeş oğlu, sonra onun oğludur. Sonra amca, sonra amca oğlu ve onun oğludur. Bunlar yoksa, kadı yani hakim velî olur. Bu velîlerden hiç birisini bulamazsa, orada salih bir arkadaşı velî tayin eder. Şafii’de, hiç velî yoksa, nikahta, birini velî tayin etmek caizdir. Kezâ Şâfiî’de, yukarıda belirtildiği üzere şahitlerin erkek olması ve fıskları belli olmaması şarttır. Bu şartları temin edemezse, Hanefî mezhebini taklit ederek nikah yaparlar.

5- İki şâhit. Nikâh akdi yapılırken veliden ayrı olarak iki erkek şahidin de hazır bulunması şarttır. Bu hususta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir velî ve iki âdil şâhit olmadan kıyılan nikâh geçersizdir." [Dârekutnî; Sünen, 3, 227; İbn Hibbân, Sahîh, Hadis no: 1247]

“Salih şâhit”ten kasıt, aşağıda sayacağımız şartlar kendisinde bulunan kişidir. Bu gerekli şartlar şunlardır:

a) Müslüman olmak: Nikâh akdinde Müslüman olmayan kişinin şâhitliği sahih / geçerli olmaz. Çünkü nikâh akdinin dinî bir yönü vardır. Müslüman olmayan kişi Müslümanlar aleyhine şâhitlik yapamaz. Ayrıca şahadet, velîliktir; kâfir ise Müslümana velî olamaz.
Bu hususta ayet-i kerimeler açıktır:

Mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar birbirlerinin velisidirler.” [Tevbe suresi, 71]

Allah elbette kâfirler için mü'minlerin aleyhine bir yol kılmayacaktır.” [Nisa suresi, 141]

b) Erkek olmak: Şâfiîlere göre nikâh akdinde kadınların şâhitliği sahih olmaz. Nikâh akdinde bir erkek ve iki kadının şâhitliği de sahih olmaz.

İmam Zührî (rh.) şöyle demiştir: 'Sünnet, kadınların şâhitliğinin haddler (cezalar), nikâh ve talakta caiz olmadığı üzere sabit olmuştur'. İmam Zührî hazretleri tâbiîndedir, tâbiînden gelen söz de onu merfû hadîs seviyesine yükseltir.

c) Âkıl ve bâliğ olmak: Deli ve çocuk nikâh akdinde şâhitlik yapamazlar.

d) Âdil olmak: Şâhitlerin zâhirde de olsa âdil olmaları gerekir Açıktan fısk (alenen günah) işleyen kişinin şâhitliği sahih olmaz.

e) Sağır olmamak: Sağırın veya uyuyanın şâhitliği caiz olmaz. Sağır olan veya uyuyan kişi ise, şâhitlikten beklenen faydaları sağlamaz. Çünkü nikâh akdinde şâhitlik, ancak sözü duymakla yapılabilir.

f) Kör olmamak: Görmeyen kişi nikâh akdinde şâhitlik yapamaz, zira burada görmek şarttır.

***

- “oğulları olarak ben bu nikahta şâhit olabilirmiyim?”

Bu meseleyi de enine-boyuna ele alalım ki, tekrar tekrar sormayasın.

Nikâhlananların yakınları şâhitlik edebilir mi? Burada yakınlardan iki sınıf anlaşılmaktadır. Birisi, tarafların anne-baba, dede-nine gibi usulleri; oğul-kız ve torunları gibi füruları… Diğeri de tarafların kardeşleri, amcaları, dayıları, teyze ve halaları gibi ikinci derecede yakınlarıdır. Siz birinci kısma dahilsiniz, bunu da belirtelik ki, benim durumum hangi kategoriye dahil diye sormayasınız.

Bunlardan ikinci kategoriye girenlerin şâhitliği bütün mezheplere göre ittifakla caizdir, şâhitlik yapabilirler.

Birinci sınıfa girenler hususunda ise, başta Hanbeliler olmak üzere bazı müçtehitler karşı çıksa da, Hanefi ve Şâfiî mezheplerine göre mümkün ve caizdir. Şâfiî mezhebinin bu husustaki görüşü şöyle: “Evlenenlerin çocukları ve babalarının şâhitliğiyle nikâh sabit olur ve akit gerçekleşir.” [ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslamî ve Edilletuhu (Terc. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi), 9, 75]

Hanefî mezhebine göre ise şöyledir: “Nikâh hususunda hâtip ile mahtubenin (evlenmeye talip olan erkek ve evlenmek için istenilen kadının) usûl ve fürûu da şâhit olabilirler. Şu kadar var ki, bunların bilâhare bu nikâha müteallik bir dâvada şahadetleri muteber olmaz. Şöyle ki: Şâhit zevcin veya zevcenin usûl ve fürûundan ise onun aleyhinde şahadet edebilirlerse de lehinde şahadet edemez.”

Yani, evlenecek erkek ve kızın usûlları: anne-baba-dede-nineleri; fürûları: oğul-kız-torunları nikâhta şâhit olabilirler. Yalnız bunların daha sonra nikâhla alakalı bir dâvada şâhitliklerinin geçerliliği yoktur. Aleyhte şâhitlik yapabilirler, ama lehlerinde şâhitlik yapamazlar. [Bilmen, Ö.N., Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, 2, 29]

“Onların icap ve kabule dair olan sözlerini işitici hür ve mükellef iki müslim şâhit veyahut o sıfat üzere bir müslim iki müslimenin (Müslüman kadının) hazır bulunmasıdır. Velev ki, şâhitler tarafeynin (tarafların) usûl ve fürûundan olsunlar.” [Mehmed Zihnî Ef. Nimet-i İslâm, s. 614]

“Şâhitlerin karı-koca lehine yapacakları şâhitliğin mahkemece reddedilmeyecek kimselerden olmaları şartı aranmaz. Nikâh, eşlerin çocukları veya eşlerden birinin çocuklarının şehadetiyle yapılırsa evlilik sahihtir. Kendi velayet hakkı ile evlilikte velî olmaya uygun olan her kişi evlilikte şâhit olmaya da uygundur.” [ez-Zuhaylî, a.g.e., 9, 63]

“Eğer baba, âkıl-baliğ olmuş kızını, kızın izni olmasa dahi bir erkeğin veya iki kadının yanında evlendirir ve kızı da hazır olursa, baba ikinci şâhit sayıldığından nikâh sahihtir. (Burada, baba kızının nikâhını bir erkeğin veya iki kadının yanında kıydığında ve bâliğa kızı da hazır olduğunda sahih oluyor. Şart olan iki şâhitten biri de nikâhı kıyan baba oluyor. Binaenaleyh nikâh kıyan kimsenin şâhit de olabildiğini anlamış oluyoruz). [el-Halebî (?-956), Mülteka’l-Ebhur (Terc. A. Serdaroğlu), 1, 330]

N e t i c e  

Demek oluyor ki nikâhta kardeş, amca ve dayı şâhit olabildiği gibi, baba ve oğul da şâhit olabiliyor. Ancak ileride muhtemel bazı anlaşmazlıklarda ve davalarda yakınların davacı ve davalı lehine şâhitlik yapamayacağından dolayı, varsa ve müsaitse, birinci derecede akrabalardan nikâh şahidinin olmamasına dikkat edilebilir.

Diğer bir husus, nikâhı kıyan kişi de şâhitlerinden birisi olabiliyor. Yani nikâhı kıyan kişiden ayrı olarak bir erkek veya iki kadın daha olunca nikâh sahih / geçerli oluyor.

 

Go to top