Selamün aleyküm; hocam salat ve salevat ne demek, bir de âdet edindim sabahları ve akşamları peygamberimize ehline ve ashabına 10 salavat getiryorum, bunu okuyamadığım zamanlar kendimi suçlu gibi hissediyorum, bundan böyle bunu o vakitlerde sürekli yapmam gereklilik olur mu, yoksa başka zaman da okusam olur mu? selman kökçüoğlu

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Salât / salavât; kelime olarak tebrik, tezkiye, duâ manalarınadır. Dinî ilimlerimizde Sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v.) ve Onun âl ve ashâbına yapılan duâ, istiğfar, rahmet gibi manalara gelen bir tabirdir…

Salavât; Kur'an'da emredildiği tarzda ve Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) tarif ettiği şekilde yapılan ibadettir. Salavât, salât kelimesinin cem’îsidir.

Kur'ân-ı Kerim'de bu manada Rabbimiz (c.c.) şöyle buyurur: “Muhakkak ki Allah ve O'nun melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey mü'minler, siz de Ona tam bir teslimiyetle salât ve selâm ediniz.” [Ahzab suresi, 56]

Bu âyeti kerimeyle, Sevgili Peygamberimize salât ve selâmlarımızla hürmetlerimizi sunmak farzdır; her Müslüman için yerine getirilmesi gerekli bir vazifedir. Kısaca, “Âllâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” diye salât getiririz. Daha farklı, daha uzun pek çok salavât-ı şerife vardır. Bildiğimiz kadarıyla onlarla da salât ederiz Sevgili peygamberimize, Onun âl ve ashabına…

Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), “Yanında benim adım anılıp da bana salât getirmeyen kişinin burnu sürtünsün, hakarete uğrasın[Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcu’l-Usûl, V, 145] buyurmuştur.

Namazlarda oturduğumuz zaman Tahiyyât’tan sonra okuduğumuz “Allâhümma Salli, Bârik...” duâları da birer salavâttır malumunuz.

Salât getirmenin fazileti hakkında Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir salât getirirse, Allah ona on salât (rahmet ve mağfiret) eder.[Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcu’l-Usûl, VI 145]

Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ismi her işitildiğinde veya anıldığında mutlaka salât getirmelidir. Âlimlerimizin çoğunluğu, bunun gereklilğini ifade etmişlerdir. Nitekim hadis ilmiyle uğraşanlar, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) hadislerini rivayet ederken, sözleriyle, halleriyle en büyük saygıyı göstermişler; öğretimi sırasında da Nebî’nin (s.a.v.) adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anıldıkça, “Sallallahü aleyhi ve sellem” diyerek saygılarını göstermişlerdir. [ez-Zebîdî, et-Tecrîdü’s-Sarîh li-Ehâdîsi’l-Câmii's-Sahih / Tecrîd-i Sarih Tercüme ve Şerhi, Ankara, DİBY, 1984,  XI,164; Geniş bilgi için bkz. Salvale]

Okuduğumuz Kur’an / cüz, tesbih-tehlil ve zikirlere devam etmeliyiz

Sizin gibi mesela her sabah-akşam veya bir başka vakit belli miktarlarda salavât okumayı kendisine vird edinen (devamlı okuyan) Müslümanların, bu âdetlerini sürdürmeleri güzel olur. Aksatırsanız, en azından o salavâtlardan göreceğiniz maddî-manevî semerelerden, ecir ve mükâfatlardan mahrum kalırsınız.

Mev’iza kitaplarımızda şöyle bir hadise anlatılır:

Asr-ı Saadet’te bir Yahudi, bir Müslüman’a iftira ederek Peygamber Efendimize (s.a.v.) şikayette bulundu:

- Bu adam benim devemi çaldı… Şu deve benimdir, işte şahitlerim, diyerek münafıklardan iki de şahit gösterdi.

Gerekli inceleme-soruşturma yapıldı, durum Müslümanın aleyhine tecelli etti. Devenin Yahudinin olduğuna hükmolundu ve deve Müslümandan alınarak Yahudiye teslim edildi.
Bununla kalsa gene iyi… Hırsızlık yaptığı için o Müslümanın ayrıca eli de kesilecekti. İslam’ın hükümlerini bilen o sahabî ellerini açarak:

Yâ Rabbî! Sen her şeyi bilensin, görüyorsun ki Yahudi yalancı şahitler göstererek devemi aldı. Şimdi de elim kesilecek. Her gece okuduğum Salavât-ı şerifelerin yüzü suyu hürmetine sen beni bu beladan kurtar! Şu anda beni kurtaracak hiçbir merci yok” diyerek Allah’a hulûs-i kalple yalvardı.

Daha henüz huzur-i saadetten ayrılmadan deveye Cenab-ı Hak lisan ihsan etti, deve konuşmaya ve hakikati olduğu gibi söylemeye başladı:

- Yâ Rasûlallah! Ben bu Yahudinin değil, Müslümanın malıyım. Beni sahibime iade et ki adalet tecelli etsin, diyerek sahibinin huzuruna varıp diz çöktü.

İnsana konuşma hâssasını veren Allah Teala değil mi? Neye kadir değil ki Mevlâmız! İşte bir Yahudinin karşısında bir Müslümanı küçük duruma düşmekten korudu ve deveye lisan bahşetti. Böylece deve, sahibine verildikten sonra Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), orada bulunanlar da bilsin diye, o Müslümana ne ile bu dereceye eriştiğini sordu. O sahâbi de;

- Yâ Rasûlallah! Ben her gece sana 10 defa salavat okumadan yatmam. Burada da o salavatın yüzü suyu hürmetine Allah’tan yardım diledim. Allah celle celâluhu, hamdolsun ki benim yüzümü kara çıkartmadı, dedi.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.),

- Ne mutlu sana, salavat hürmetine dünyada elin kesilmekten kurtulduğun gibi, ahirette de cehennem azabından kurtulacaksın, buyurdular.

Orada bulunan münafıkların çoğu bozuk imanlarını tashih ettiler, zayıf olanları da tazeleyip düzelttiler, kalplerini temizlediler, hakiki mü’minlerin ise imanları bir kat daha ziyadeleşti.

Kanaatimce bu hadisenin üzerine bir şey ilave etmek fazlalık olur. Sen de umarım cevabını almışsındır. 

Go to top