selamun aleyküm
1-fındığa öşrünü vermek farz mı.bir hoca imameyne göre fındığınöşrünü vermek farz değil diye birşey söyledi acaba onunla amel edilir mi.
2-fındığa öşür düşüyorsa kaç kilo olması lazım.650 kg mi 1000 kg mi bunun miktarı nedir.
3-tarlaya ot ilacı falan atıyoruz ama sulama yapmıyoruz.böyle bir durumda on da bir mi yoksa yirmide bir mi verilir.
4- bir de hocam öşrü verilmeyen malın tamamı haram mı olur.
Allahu teala razı olsun. erkan karataş
*******
Ve aleyküm selam.
1) İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’ye (rh.) göre, insan eliyle öşür arazisinde yetiştirilen bütün tarım ürünlerine, dayanıklı olup olmamasına ve miktarına bakılmaksızın öşür verilmesi gerekir, farzdır. O, bu hususta, “Ey îman edenler! (Hak yolunda) infaakı (harcamayı, zekât ve öşrü) kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın…” [Bakara suresi, 267] ayetinin umumi mana ve hükmüne dayanır. Burada ürünle ve miktarı ile alakalı bir ayırım yapılmamıştır. Binaenaleyh Hanefî mezhebine göre, ot ve odunun dışında kalan bütün tarım ürünleri -az veya çok- zekâta / öşre tâbidir. Ömer Nasuhi Bilmen merhum Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu isimli dev eserinde, bu meselenin teferruatı hakkında şunları kaydetmektedir: “Öşür arazisi üzerinde yetişip sahipleri tarafından kasden vücuda getirilmiş (bilerek-isteyerek ekilip yetiştirilmiş) olmayan çubuklardan, kamışlardan, çoğan ağaçlarından, ağaç sakızından, çörek otu vesaire gibi nebatî devâlardan (ilaç için olan bitkilerden) öşür ve diğer isimler adıyla vergi alınmaz. Fakat arazi, bu gibi şeyleri yetiştirmeğe tahsis edilmiş ise, o takdirde bu gibi mahsulâttan da öşür (onda bir) veya nısf-ı öşr (yirmide bir) nisbetinde bir vergi alanır.” [A.g.e. ve m. 4, 79, md.: 54]
İmameyn’e (rahımehumallah) göre ise, bir mahsülün zekâta tâbi olabilmesi için çürümeden en az bir yıl kalabilecek vasıfta bulunması ve -aşağıda açıklanacağı üzere- belli bir nisaba ulaşması gerekir. Fakat Hanefî mezhebinde tercih edilen görüş birincisidir, İmam-ı Azam’ın görüşüdür. Yani bu husustaki hüküm; herhangi bir nisap şartı ve üzerinden sene geçme kaydı aranmaksızın, ziraat mahsullerinin -az veya çok araziden ne çıkmışsa- tamamının öşre tâbi olmasıdır.
Şâfiî ve Mâlikî mezhebine göre ise, ancak bir yıl muhafaza edilip depolanabilen maddeler zekâta tâbidir. Hububattan arpa, buğday, mercimek, nohut, mısır, pirinç ve bakla gibi ürünler; meyvelerden sadece üzüm ve hurma. Bu mezheplere göre tâbii gıda sınıfına girmeyen fındık, fıstık ve ceviz gibi gıdalar zekâta tâbi değildir.
Demek ki sözünü ettiğiniz hüküm, İmameyn’nin (rahımehumallah) içtihadı değil, Şâfiî ve Mâlikîlerin görüşüdür. Şayet kişi, bu mezheplerden birine müntesipse, bahsedilen hükme uyabilir.
***
2) İlk maddede de açıklandığı üzere öşür için belli bir miktar (nisap) yoktur. Mahsul az olsun çok olsun, içinden öşrünün / zekâtının çıkarılması gerekir. Bu hüküm, İmam-ı Âzam’a (rh.) göredir ve öne çıkan, tercih edilen görüş de budur. İmameyn’e (rahımehumallah) göre ise, bir mahsülün zekâta (öşre) tâbi olabilmesi için 5 vesk, günümüz ölçüsüyle yaklaşık 1000 kilograma yani bir tona ulaşması gerekir. Bundan az bir mahsulün zekâtı (öşrü) verilmez. [Bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Istılâhat-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul, 1969, IV, 126, md.228; el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, Beyrut 1394/1974, II, 53 vd.; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, Mısır, 1316/1898, II, 4]
{Vesk’le ilgili ilave bilgi: Vesk lûgaten; eklemek, bir araya getirmek, taşımak, kovmak manalarınadır. Bir fıkıh tabiri olarak; Kûfeliler’e göre 200 kg.’lık bir ağırlık ölçüsü, 60 sâ’ tutarındaki ağırlık… At, araba, gemi ve benzerlerinin yükü demektir. Cem’îsi “evsuk-evsâk ve vusûk” olarak gelir. Irak ekolüne göre 1 vesk = 60, sâ’- 6400 dirhemdir. 62400 x 3.200736 = 1.99725926400 gram eder. Bu da yaklaşık 200 kg. olur.} [Bkz. Bilmen, Ö.N., a.g.e., İstanbul, 1969 IV, 125 vd.]
***
3) Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, eğer bir arazi yağmur, ırmak, dere suyu ile sulanıyorsa burada üretilen mahsülden onda bir zekât verilir. Fakat taşınarak ve motorgücü gibi belli bir emek ve masraf yapılarak sulanıyorsa bundan da yirmide bir nisbetinde zekât verilir. Bir arazi hem yağmur ve nehir suyu ile, hem de motor ve benzeri bir yolla sulandığı takdirde, hangisi ile daha fazla sulanıyorsa o esas alınır. Meselâ, yağmur suyu ile daha fazla sulanıyorsa onda bir, herhangi bir şekilde emek sarfedilerek sulanıyorsa yirmide bir nisbetinde zekâtı verilir.
Öşrü verilecek mahsul elde edildikten sonra, yukarıda da belirttiğimiz gibi, üzerinden bir yıl geçme gibi bir şart aranmamaktadır. O bakımdan bir yıl içinde kaç kere mahsul alınıyorsa, her seferinde derlenip toplandığı vakitten itibaren öşrünün verilmesi gerekir.
Mahsul için yapılan tohum, gübre (ilaç), işçi ve su yolu açmak gibi hiç bir masraf düşülmez bunlar dikkate alınmaz; yani öşür, masraflar çıkarılmadan mahsûlün tamamı üzerinden hesap edilerek verilir. [Bkz. Bilmen, Ö.N., Büyük İslâm ilmihali, s. 355, Md.: 67; İbn Âbidin, Reddü’l-Muhtâr, 2, 328; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadir, 2, 8-9; el-Fetâva’l-Hindiyye, 1, 187]
Öncelikle unutmamak lazımdır ki; gerek gübrenin atılması, ilaçlanma, gerekse dibinin kazılması ve sair hizmetler, daha fazla mahsul almanın âmili olduğu için yapılmaktadır. İlaç atıyorsunuz, ama o vesileyle mahsulün hem daha fazlasını alıyor, hem daha kalitelisini elde ediyorsunuz. Gübre ve ilaç attığınız zaman aldığınız mahsulün kalite ve rekoltesinin yüksek olduğu tecrübeyle sabit bulunduğu için bu zahmet ve masraflara katlanılmakta ve bunları severek-isteyerek yapmaktasınız. O bakımdan onda bir olarak vermeniz lazımdır.
Fındık, zeytin, ayçiçeği ve susam gibi ürünlerin öşrü verildikten sonra, ayrıca üretilen yağlarından öşür verilmez.
Hanefî ve Hanbelî mezheplerince bal da toprak ürünlerinden sayılmış ve baldan 1/10 oranında zekat / öşür verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. [el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 1, 114; İbn Kudâme, el-Muğnî, 2, 579]
Arazi belli bir ücret karşılığında ekilip biçilmek maksadıyla kiralanmışsa, elde edilen mahsulün öşrünü İmam-ı Âzam’a (rh.) göre mal sahibi, İmameyn’e (rahımehumallah) göre ise kiralayan verir. Fetva da bu görüşe göredir. Yani öşrü kiralayanın vermesi gerekir
Günümüzde sulama, kanallar ve motopomplar vasıtasiyle yapılıyor. Ayrıca bol mahsul almak için sun’î gübreler kullanılıyor ve mahsulü korumak için külfetli ilâçlamalar yapılıyor. Evet, zirâî yatırımın bu çeşit girdileri, hayvan veya âlet ile su çekip sulama külfetinden daha az değildir. Ancak unutmamak lazım; müçtehidlerimiz, sulama dışında kalan külfetlerin, öşrü yirmide bire indirmeyeceği görüşündedirler.
Bazı fukaha, sulama dışında kalan külfet ve masrafların tutarının mahsulden çıkarılmasını ve geri kalandan -sulama şekline göre- onda veya yirmide bir verilmesini daha uygun bulurken, Hanefîlerin de dahil bulunduğu diğer bazı âlimler ise buna muhâlefet etmişler, öşrün, bu masraflar düşülmeden hesaplanması gerektiğini söylemişlerdir. [İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 2/8 vd.] Mevzu ile ilgili ayrıca bkz. http://halisece.com/fikih/12-zekat/338-islamda-osur-farz-olmasinin-sartlari-nisabi-ve-zamani.html
***
4) İçinden öşrü çıkarılmamış olan hububatı ve meyveleri yememelidir, caiz değildir. Çünkü içinde kul hakkı vardır, yiyen günahkâr olur. Ancak sonradan ödemek şartıyla yenen miktar hesap edilerek yemekte bir mahzur yoktur. Ayrıca unutmamak gerekir ki, zekât ve öşür malda-mahsulde maddî ve mânevî temizliğe sebeptir. Zekâtı-öşrü verilmeyen mal, haramla karıştığı için tamamı tehlikededir, haram virüs gibidir, kul hukuku olan kısım ayrılmadıkça temizlenmiş olmaz. Öşrü verilmeyen malın tamamı haram olur, demek biraz mubalağalı olabilir. Ancak gerçek olan bir şey vardır ki, helâle haram karışmıştır, bunun ayıklanıp temizlenerek yenmesi icap eder. O da öşrünün ifası, muhtaçların hakkının verilmesiyle mümkündür. Mükellef olan mü’min bunu yapmazsa, haliyle ilahi bir emri yerine getirmemiş, helâl olan malını haramla karıştırmış olur.