Hocam, bir sorumuz var, zahmet buyurup cevaplama lütfunda bulunursanız bizleri çok sevindirirsiniz.. Karabasan diye bir şey var mdır, varsa nedir? Teşekkür ederiz, Allah’a emanet olunuz. Belçika’dan bir grup kardeşimiz adına Meryem Betül Akdoğan

*******

Değerli kardeşim;

Sorunuz biraz genişçe açıklamaları gerektiren cinsten… Dolayısiyle dikkatle okumanızı tavsiye ederim.

İnsanlar arasında duyduğunuz ve bildiğiniz üzere bazı cinler, manyetik yönü ağır basan kimi insanlara değişik şekillerde görünmektedir. Cinler bünyesi hassas ve manyetik özellik taşıyanlar ile irtibat kurabilirler. Aynı yerde sadece bir kişi fark eder diğerleri anlayamayabilir. Demek ki bu meselede manyetik bir durum söz konusu. Aslında tehlikeli bir durum değildir.

Karabasanın cinlerle ilgili boyutu olduğu gibi, fizyolojik boyutu da vardır. Bu bakımdan iki yönünü de göz ardı etmeden, hem tıbbî hem de dua ile tedavi yöntemlerine başvurmak faydalı olacaktır.

Biz burada manevi tedavi usûlleri üzerinde durmaya çalışacağız. Öbür yön bizim alanımız değil.

Bu ve buna benzer rahatsızlıklar-sıkıntılar için yapabileceğimiz basit uygulamalar vardır. Eğer bunlar yapılırsa, kişi söz konusu derde maruz kalmaz, rahatsızlığı varsa da Allah’ın izniyle kurtulur. Zaten bunlar, sünnet olan usûllerdir.

1) Abdest alıp 2 rek’at namaz kılıp abdestli yatmak…

2) 33 defa sübhânellah, 33 defa elhamdülillah ve 34 defa Allahü Ekber deyip sonunda da "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh...." okuyarak uyumak…

3) 7 defa Âyetü’l-Kürsî’yi okuyup her birerinde sırasıyla arkaya-öne, sağa-sola, alta-üste “Huu” diye üfleyip 7’ncide 3 defa “Hıfzuhumâ ve hüve’l-aliyyü’l-azıym” diyerek 6 cihetimizden “Uuu” diye içimize çekerek uyumak…

4) Fâtiha, Nâs, Felak, İhlâs surelerini okumak…

5) Söz konusu rahatsızlıkla alakalı Üstazımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin tavsiyeleri ise şöyle: "Ağrı basmamak (karabasan olmamak) için, yatarken letâif(ten sırasıyla kalp-ruh-sır-hafî) üzerine Cihar-ı Yâr-i Güzîn'in (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. osman, Hz. Ali radıyallahu anhüm) isimleri, ahfâ'ya da Rasûlümüzün (s.a.v.) ism-i şerifini parmakla yazıp, 7 Ayetü'l-Kürsî okuyarak cihat-ı sitteye (6 yöne) "Huu" der. 7. de içine çeker ve "Allâhumme bihubbi zâtike tehassantü billâhi lâ ilâhe illallahu seyyidünâ Muhammedün Rasûlullah" okunur. "Kâf, hee, yaa, ayn, saad, ha miim, ayn, sîn, kaaf" (mukattaa harfleri)da (ayrı ayrı) yazılır ise de, yukarki kâfidir." [Nakleden Ahbab Hocaefendi merhum]

Kişi, bunlardan meşrebine uygun, kolayına gelen birini seçip uygulayabilir.

Ayrıca korku ve bu gibi şeylerden korunmak için dua etmek ve bilen birilerinin yazdıkları ilgili nüshaları üzerinde da taşımak dinen caizdir ve bir çaredir. Abdullah bin Ömer (r.anhuma) Rasûlullah’tan (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:

"Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin: Allah'ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden eksikliği olmayan Allah'ın sözlerine sığınırım" O zaman, hiçbir şey ona zarar vermez. Abdullah bin Amr onları temyiz çağına gelen çocuklarına öğretir, temyiz çağına gelmeyen çocukları için yazıp onların boynuna asardı. [Bkz. Ebu Davııd, Nesâî ve Tirmizî’nin Süneni]

Yani kısaca: “Bismillâhillezî lâ yedurru mea’smihî şey’ün filardı velâ fissemmâi ve hüvessemîul alîm. Eûzü bi kelimâtillâhittâmmâti küllihaa min şerri mâ halak” duasını büyükler okuyabilir, yazılıp çocuğun üzerinde bulundurulabilir.

Âyetü’l-Kürsi, Felak , Nâs, Fâtiha gibi sureleri veya ayetleri okuduğu zaman Peygamberimizin (s.a.v.) avuç içlerine üfleyip önüne arkasına, sağına soluna vücudundan erişebildiği her yerine meshettiği hadis kitaplarımızda yazılıdır.

Bunun sebebi insanın maddi hastalıklardan korunmak için maddi tedbirler aldığı gibi, manevi açıdan zararlı şeylerden korunmak için de böyle tedbirler alması içindir. Bizi yaratan Allah (c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.) vasıtasıyla nasıl korunacağımızın yollarını da göstermiştir.

Bu hususu izah eden hadislerden biri şöyledir:

Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor:

"Rasûlullah (s.a.v.) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizateyn'i ( Felak ve Nâs sureleri) ve Kulhüvallahu ahad'i (İhlas suresini) okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi". [Buharî, Sahih, Fedâilu'l-Kur'ân, 14, Tıbb 39, Da'avât, 12; Müslim, Sahih, Selâm, 50, Hadis no:2192; Muvattâ, Ayn, Hadis no: 2,942; Tirmizî, Sünen, Da'avât, 21, Hadis No: 3399; Ebu Dâvud, Sünen, Tıbb, 19, Hadis no: 3902]

Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Kur'ân-ı Kerim'i hastalığı sırasında şifa için okuduğu, mevsuk rivayetlerde gelmiştir. Esasen Kur'ân'ın mü'minler için maddi ve manevî şifa olduğu âyet-i kerimede belirtilmiştir: "Kur'ân'dan, iman edenlere rahmet ve şifâ olan şeyler indiriyoruz, O, zâlimlerin ise sadece kaybını artırır." [İsra suresi, 82] Keza: "Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana bir şifa, mü'minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir." [Yunus suresi,57]

Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) kendi vücuduna icra ettiği "nefes"in mahiyeti hakkında bilgi vermek için, İbn Hacer (rh.), rivayetin farklı vecihlerini kaydeder. Buna göre, önce ellerini cemeder/birleştirir, sonra ellerine üfler, sonra okur ve okuma sırasında eline üflerdi. İbn Hacer, bu üflemenin tükrüksüz veya hafif tükrüklü olabileceğini belirtir. Bu maksatla Felak, Nâs ve İhlâs sûreleri okunmuştur.

Meshetme işi, bereket düşüncesiyle yapılmıştır. Rasûlullah (s.a.v.) ellerini önce başına, yüzüne sürer, ondan sonra elinin yetişebildiği yerlere kadar bütün vücudunu meshederdi. Hz. Âişe (r.anha) validemiz der ki: "Rasûlullah (s.a.v.), kendini götüren hastalığa yakalanınca, ben okuyup üzerine üflüyordum. Kendi elleriyle de vücudunu meshediyordum. Çünkü onun elleri bereket yönüyle benim elimden çok üstün idi". Bir başka rivayette Hz. Âişe validemiz meshedip, şifa için dua ederken kendine gelen Rasûlullah'ın: "Artık hayır, (şifa değil), Allah'tan Refîk-i A'lâ'yı istiyorum" dediği belirtilir.

Bazı rivayetler, Kur'ân'dan okuyup nefes ederek tedaviyi Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ailesi efradına da uyguladığını tasrih eder. Sahâbe veTâbiîn de aynı tedavi usûlüne başvurmuştur. Âlimler bunun cevazında ittifak etmiştir.

Nefes'i "tükrüksüz hafif üfürük" diye tarif eden İmam Nevevî (rh.), rukyede (okudukları şeye üflemede) bunun müstehab olduğunu, ulemanın cevazında icma ettiğini belirtir. Hz.Âişe’ye (r. anhâ) Rasûlullah’ın (s.a.v.) rukyede yer verdiği nefes'ten sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Onun nefesi, kuru üzüm yiyenin üfürüğü gibi idi, kesinlikle tükrük yoktu.'' Kasıtsız olarak nefesle birlikte çıkacak olan rutâbetin / nemin tükrük sayılmayacağı belirtilmiştir. [İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 7, 50-51]

Go to top