Sayın Halis hocam Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuh.

Efendim dilenmek (ihtiyacı olmadan) haramdır bunu biliyorum ancak bildiğimiz sokak dilencilerinin dışında hangi fiiler haramdır? Birinden hediye istemek de dilenmeye girip haram mı olmakta mıdır? Veya yaşı ve sağlığı çalışmaya müsait bir evladın okul vb. sebepler ile çalışmaması halinde anne babasından harçlık, ihtiyacı olan eşya vb. şeyleri talep etmesi de dilenmeye girmekte midir? Konuyu biraz detaylandırabilirseniz çok müteşekkir olruum. Teşekkür ederim hocam saygılarımı sunuyorum. Ahmet

*******

Ve aleyküm kardeşim;

A) “…bildiğimiz sokak dilencilerinin dışında hangi fiiler haramdır?”

Dilenmek ancak şu üç kişiye caizdir:

1) Toprağa yapıştıran fakirliğe uğrayana (yani son derece fakir / yoksul düşene),

2) Altından kalkamayacak derecede borç altına girene,

3) Ara bulmak (sulhu-barışı temin etmek) için kan parası yüklenen kimseye.

Başka bir rivâyette ise dördüncü bir şart daha getirilir. O da şudur: “Çok acı veren müzmin bir hastalığa kapılan kimse ihtiyacı kadar isteyebilir. [Ebû Dâvud, Sünen, Zekât, 26]

Hadis-i şeriften açıkça anlaşılan odur ki; çalışamayacak kadar mağdur, sakat ve özürlü olan kişi, kendisine bakacak bir kimse yoksa, devlet de yardım etmiyorsa, ancak zarurî ihtiyacını telâfi edebilecek kadar başkalarından isteyebilir, dilenebilir. Borçluluk hâli de buna eklenmektedir.

Bu zarurî hâlin dışında, dilenciliği sırf bir geçim vasıtası haline getirenler, büyük bir vebâl ve mes’uliyet altına girmektedir. Bu çeşit kimselere Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ikazı şöyledir:

Kim malını artırmak için insanlardan dilenirse, kıyamet günü dilenmesinin bir işareti olarak yüzünde tırnak izi, yara ve bere olacak; (dilenip topladıkları) Cehennem’den alıp yiyeceği kızgın bir taş olacaktır. Dileyen bu işaretlerini ve yiyeceğini azaltsın veya çoğaltsın.” [Nesâî, Sünen, Zekat, 83; Ebû Dâvûd, Sünen, Zekat: 9; Ayrıca bkz. Müslim, Sahih, Zekât, 35]

Bu hadis-i şerif, ihtiyacı olmadığı halde dilenmenin caiz olmadığını hatırlatmakta ve bunun, Cehennem azabını netice verecek bir iş olduğunu ifadeyle haram addetmektedir.

B) Birinden hediye istemek de dilenmeye girip haram mı olmakta mıdır?”

Hediyeleşmek yani istemeden alıp vermek sünnettir. Hediye istemek ise dilenmek olur; âdâba da ahlâk da aykırıdır,  haramdır. Çünkü bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi, başkasından bir şey istemesi haramdır. Ama birbirini hatırlamak, hayırla yâdetmek için karşılıklı hediyeleşmek güzeldir. Bu yapılabilir. Nitekim bir Allah dostu, ‘dualarınızda bizi unutmayın efendim’ diyen birilerine, ‘seni hatırlamamız için bir hatıran olması lazım, ama senin de verecek bir şeyin yok, al şu takkeyi, bâri ihtiyaç halinde sen bizi hatırla’ buyuruyor.

C) “…yaşı ve sağlığı çalışmaya müsait bir evladın okul vb. sebepler ile çalışmaması halinde anne babasından harçlık, ihtiyacı olan eşya vb. şeyleri talep etmesi de dilenmeye girmekte midir?”

Malumunuz, çocuğun ebeveyn üzerindeki sorumluluğu onun büluğ çağına kadardır. Bâliğ olduktan sonra sorumluluk maddi-maünevi artık çocuğun omuzlarına biner. Hukuken böyledir ama ahlâken ve teamülen çocuk her zaman çocuktur. Aile içinde sevgi-saygı ve yardımlaşma hep devam eder, etmesi de gerekir. Zira huzur, saadet ve selamet ancak böyle temin edilebilir. Sadece kuru hukukla mutlu bir aile hayatı sürmek imkansızdır. Aynen karı-koca arasında olduğu gibi… O bakımdan eğer çocuğun, dediğiniz gibi yaşı-başı ve sağlığı yerinde, çalışıp para kazanabileceği bir işi ve de vakti varsa, tabii ki ailesine yük olmaması güzeldir. Ama okul ve sair sebepler gencin çalışıp harçlığını kazanmasına engel ise ve ebeyni de bunu karşılayabilecek durumdaysa, ihtiyacı olan parayı anne-babasından istemesi niçin dilencilik olsun? Hani meşhur bir sözümüz vardır; her şeyi mahkemeye taşımak yerine karşılıklı sulh yoluyla çözmek… Dinimizde hukuk-ahlâk dengesi de bir nevi budur. Ecdadımız Osmanlı’daki Şeyhulislâmlık ve kaadîlik müesseselerinin olması da bunun bariz bir örneğidir. Birinin (şeyhulislâm’ın) verdiği hükmün dünyevi bir müeyyidesi yoktur, tamamen ahlakidir, uhrevidir. Ama Müslümanlar, nasıl olsa bunun dünyevi bir müeyyidesi yok diye verilen fetvalara uymamazlık etmemişlerdir. Genelde böyledir, müstesnalar olduysa da bunlar umumi kaideyi bozmaz. Ebeveyn-evlat, karı-koca arasındaki meseleleri de he zaman bu perspektiflerden değerlendirmek daha doğru ve daha isabetli olur. Öbürünün (kaadînin) hükmü ise müeyyidelidir; dünyada da bir kısım cezayı muciptir. O koskoca devlet-i aliyye bu iki dengeyi muhafaza ettiği sürece ayakta kalmış, İttihatçılar’la bu denge bozulduğunda ise, birlik ve dirlik toz duman olmuş, imparatorluk dağılma sürecine girmiştir.

Hâsılı; ebeveyn evlat, evlat ebeveyn hakları da sadece fıkhî-hukukî açıdan değil, ahlâkî bakımdan da değerlendirilmelidir. Yoksa aile içinde, dolayısiyle toplumun tamamında sağlıklı netice almak güç, düzen ve disiplini temin etmek zor, hatta imkânsız hale gelececektir. 

Go to top