Selamun aleykum hocam ……………………. hakkinda bilgi verebilirmisiniz. Yusuf
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Hemen hatırlatmakta yarar görüyorum: Bir defa attığımız başlıktan da anlaşılacağı üzere, sorduğunuz soru gerçekten lüzumlu ve faydalı bir sual olmadığı gibi, aksine muhatabı gammazlığa teşvik, dolayısiyle de fitneyi mucip bir soru... En azından bu format, bu alan, bu tür soruların yeri değil.
Bilirsiniz, rivayetlere göre ülû’lazm peygamberlerden Musa aleyhisselam, kavmiyle beraber yağmur duasına çıkar. Birkaç gün dua edildiği halde hâlâ rahmet damlaları inmeyince, Hz. Musa,
"Rabbim! Kuraklığın sona ermesi için niyaz etmemizi emir buyurdun; fakat, ellerimizi açıp dua edip yalvardığımız halde yağmur göndermedin!" deyip ilahî hikmetten sual eder. Cenâb-ı Hak,
"İçinizde tevbe etmemiş bir günahkâr var!" buyurur. Musa aleyhisselâm, rahmet-i ilahiyenin imdâda yetişmesine engel teşkil eden mücrimin kim olduğunu sorunca, Allah Teâlâ "Ben Settâr'ım, kullarımın günahlarını örterim; kusurlarını fâş edip onları mahcup düşürmekten berîyim. Hepiniz tevbe edin ki, o kimse de günahlarından arınsın ve böylece dualarınıza cevap verilsin" buyurur.
Âcizane kanaatim; dinî-içtimai-insanî hayatımız bakımından, bu kıssadan alacağımız pek çok ders ve hissenin olması gerekir. İstisnasız topyekün insanlığın hidayeti için dua edelim. Ümmet-i Muhammed ve evladının kuttâ-i tariklerin şerrinden hıfz u himayeleri-vikayeleri için Rabbimize niyazlarda bulunalım. Keza, nasibi olanların İlahi nûr ve Muhammedî feyzden istifade ve istifazaları için yalvaralım. Hakiki mü’min, kimsenin Cehennem’e gitmesinden hoşnut olmaz. Ancak şunu da unutmayalım; dünya bir araya gelse, -Allah korusun- nasibi olmayana da yapılabilecek bir şey yoktur. O da ayrı mesele…
Ayrıca neyin-nesini soruyorsunuz ki; her şey ortada değil mi, gözlerimizin önünde cereyan etmiyor mu? Farklı asırlarda-devirlerde de yaşamıyoruz, hatta değişik ülkelerde de değiliz, aynı vatanın topraklarını paylaşıyoruz. Diğer bir ifdeyle, geçmiş asırlardaki bir olgu değil ki sorulanlar, tarihten bir yaprak misâli anlatmaya çalışalım… Dinî bakımdan da içtimai açıdan da, irfanî pencereden de kapalı bir şey yok ki açıp izahla uğraşalım.
Yapmamız gereken iş; her şeyi şerîatın zâhir ve bâtın kıstaslarına göre ölçüp tartmaktır. Atalarımızın dediği gibi, “Nereye gitsen okka 400 dirhem”, yani şer’î ölçüler dünyanın her yerinde aynı.. Yüce dinimiz İslâm, meseleleri-hadiseleri-cemiyetleri-milletleri tahlil-tenkit ve terkip için Müslümanların eline şablon vermemiş, bilakis kıstaslar-kriterler koymuş... Binaenaleyh o ölçüler çerçevesinde bakacak ve değerlendireceğiz her şeyi.
Velhasıl, neslin muhafazası için nesepte sıhhat şart olduğu gibi, tasavvufta da hakiki manada istifade ve istifâzanın temini için nisbetin sahih olması esastır. Merak ederseniz, bu mevzuda kaleme alınmış ve sitede yayımlanmış diğer yazılara da bîzahmet atf-ı nazar ediverin. O zaman sorduğunuz sorunun ne kadar gereksiz ve faydadan uzak olduğunu daha net olarak göreceğinize inanıyorum.