Selamün aleyküm hocam. Bir farzın uygulamasında mezhepler arası farklılıklığın sebebi nedir? Mesela abdeste başa mesih konusu, mezhepelere göre değişiyor. Farz Allah'ın emri, her mezhepte aynı olması gerekmiyor mu? Ahmet Vehbi Hatipoğlu - İstanbul
*******
Ve aleyküm selam.
Mezheplerin farzlar hakkında da değişik görüşleri bulunmaktadır. Mesela, abdestin farz olduğu hususunda bütün mezhepler ittifak halindedir. Ancak abdest alırken nelerin farz olduğu hususu ihtilaflıdır. Yani abdestin farz olması bütün mezheplerde esastır, fakat furûat denilen ayrıntılarda fark vardır. Aynı şekilde namaz kılmak tüm mezheplerde farzdr, ama namaz kılınırken nelerin farz olduğu hususunda bazı ihtilaflar mevcuttur.
Mezhep imamları, İslami meselelerde değil uygulanış tarzında kendilerine göre haklı sebeplerle ihtilaf etmişlerdir. Mesela, abdest alırken başa meshetmekte bütün imamlar müttefik iken, sizin de işaret ettiğiniz gibi, meshin tarzında ve miktarında farklı görüşlere sahiptirler.
Abdesti bizlere farz kılan Rabbimizin, “başınıza meshediniz” emri “bi ruûsiküm” ibaresiyle gelmiştir. Dillerin en zengini olan Arapça'da çeşitli kelimelerin başına gelen ‘be’ harf-i cerri, kimi zaman “güzelleştirmek”, kimi zaman “ba'z (bazısı, bir kısmı)” manasını vermek, bazan da “bitiştirmek” manası için gelir. Abdest ayetinin “ruûsiküm” kelimesinin başına gelen ‘be’ harfini mezhep imamlarının her biri ayrı / farklı mânâda anlamışlar ve bundan farklı bir uygulama ortaya çıkmıştır. Buradaki ‘be’ harfi her üç manaya da gelir.
Bunun içindir ki İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.), “Bu ‘be’ bazı manasına gelen ‘be’dir. Başın bazısına meshedilse kâfi gelir.” der.
İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel (rahımehumallah), “Başa meshederken, başın tamamı meshedilmelidir. Zira buradaki ‘be’ harfi kelimeyi güzelleştirmek için gelmiştir. Kendi başına bir manası yoktur.” der.
İmam Şâfiî (rh.) hazretleri ise, “Bu 'b' bitişmek manasına gelen 'b' dir. Sadece elin başa bitişmesi, birkaç kıla değmesi kifayet eder, mesh tamam olur.” der.
Hal böyle olunca mezhep imamlarının her birinin hak yolda oldukları, teferruattaki ayrılık gibi görünen hükümlerin bir ihtilaf mevzuu olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar ve kötü maksatlı olanların iddialarını da havada bırakır...
Bu arada dünyevi hukukta da kanun maddesi bir olduğu halde, anlayış farklarından dolayı, aynı meselede çeşitli mahkemelerden birbirine tamamen zıt ve farklı hükümlerin çıktığı da çok görülmektedir. Buna rağmen birileri de ortaya çıkıp, “Bu neden böyle oluyor?” diyemezken, mezhep meselesinin dile dolanması herhalde iyi niyetle ve gerçekçilikle bağdaşmaz.