selamün aleyküm hocam. müslüman olmayanların gıybetini yapmak caiz olur mu yani günah olmaz mı? hümeyra pınar akçam - izmir
*******
Bilindiği gibi Müslümanın gıybetini yapmak kesinlikle haramdır. Müslüman olmayanların durumu ise ikiye ayrılır:
1- Harbî kâfirin / gayrimüslimin gıybeti ki, bu caizdir.
2- Zimmî kâfirin gıybeti ise haramdır.
Zimmî ve harbî kime denir?
İslâm hukukunun câri ve mer’î olduğu dönemde, İslâm devleti (dâru’l-İslâm) hudutları içinde yaşayıp, cizye / haraç veren kâfire zimmî; kendi ülkesinde yaşayan, İslâm devletine bağlı olmayan kâfire de harbî denir.
Cizye; İslâm devleti bünyesinde yaşayan gayrimüslim vatandaşların mükellef olan erkeklerinden can ve mallarını koruma bedeli olarak yılda bir defa alınan verginin adıdır. Buna cizye denilmesinin sebebi, zimmî denilen cizye yükümlüsünü ölümden koruduğu içindir. Bir İslâm beldesinde yaşayan gayrimüslim, İslâm'a girerse cizyeden kurtulur. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulmuştur: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasûlü’nün haram kıldığı şeyleri haram tanımayan, hak dinini din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakîr olarak kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar mukatele edin (savaşın).” [Tevbe suresi, 29]
Harac; toprağın geliri, toprak vergisi, tazminat manalarınadır. Harac arazisi diye adlandırılan veya ihya edilen ölü topraklardan devletçe alınan verginin adıdır. Ayrıca zimmîlerin ödediği vergi anlamında da kullanılmıştır. [Bkz. el-Mâverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniyye, s. 141, 142; Bilmen, Ö. N., Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kâmusî, 4, 75]
Hâsılı, harbî durumdaki kâfirlerin gıybetini yapmak haram değildir. Onların kötülenmesi, neticenin İslâm’ın ve Müslümanların lehine gelişmesi için gereklidir; bunda günah söz konusu olmaz.
Zimmîlerin durumu aynı değildir. Onların gıybetini yapmak, ancak şahısları ile sıfatlarını ayırmak suretiyle câiz olur. Nitekim, maksat şahıslarının gıybeti olmayıp, inançlarındaki yanlışlıklarının kötülüğünü anlatmak olduğundan mahzur bulunmadığını, İmam Gazalî’nin (rh.) açıklamalarından öğrenmekteyiz.
Yâni, Allah’ın yarattığı mükemmel bir varlık olarak değil de, bu mükemmel varlığa ilâve ettikleri küfürlerinin gıybetini yapmak, küfürden korkmayı / ürkmeyi netice verecek mânada gıybetlerini yapmak câizdir. Demek ki ancak bu maksatla şahısların değil, sıfatlarının gıybeti yapılabilir. Çünkü zimmîlerin bütün durumları Müslümanlar gibi İslâm’ın teminatı altındadır. İslâm’ın adâleti, himayesine aldığı bu zımmîlerin gıybetini câiz görmez. Verdiği teminatın zedelenmesine müsaade etmez. Gıybetleri yapılmışsa helallik dilemek gerekir. Dilenmemişse, elbette öbür tarafta ödenmesi muhakkaktır. Bu ödeme (helalleşme) de şöyle olacak: Onlara salih amellerin bir faydası dokunmayacağına göre, kendilerinin günahlarından alınıp, gıybetlerini yaparak haklarına girmiş olan Müslümana (girdiği hukuk / ceza nisbetinde) yüklenecektir. Kâfirlerle / gayrimüslimlerle ahiretteki helâlleşme bu şekilde olacaktır. Gıybetin her türlüsünden şiddetle sakınmak lazım.