Hocam selam aleykum;
Uyanık kalmamız gereken vakit hangisidir. Seher vakti için imsaktan bir iki saat önce deniyor, ama güneş doğmadan uyanmak gerekir diyenler de var. Sabah işe gittiğim için daha sonra uyuma şansım yok. İmsak vakti kalkıp tekrar yatmasam olur mu? Seher vaktinin bereketini kaçırır mıyım?
*******
Ve aleyküm selam.
Uyanık olmamız gereken vakitler, duaların-niyazların-ilticaların kabûle karîn / yakın olduğu zaman dilimleridir elbette… Mesela imsakın öncesinde kalkıp teheccüdü kılmak, ondan sonra da manevi vazifelerimizi ifa ve ardından da sabah namazını eda etmek… Sonrasında da şayet güneş doğmamışsa doğuncaya kadar tesbîhat ile meşgul olmak… Tabii bu durum, o saatlerde işe gitmeyenler içindir. İşi olanlar, işleriyle meşgul olurlar, olabilirler. Hatta olmaları gerekir.
Eğer sabah namazından sonra yatacaksak, mutlaka güneş doğduktan sonra yatmak lazımdır. Tabii kerahet vaktinin çıkmasını bekleyip duhâ namazını eda edip ondan sonra istirahate çekilmek veya işe başlamak daha güzel olur. Fakat sizin belirttiğiniz gibi, şayet tekrar yatma durumunuz yoksa, tabii ki farz ve nâfile ibadet, zikir ve tesbihlerinizi eda ve ifadan sonra işinize gitmeniz gerekiyor. Ayrıca seher vaktinde-vakitlerinde uyanık bulunduğunuza göre, elbette ki onun feyzini-bereketini de kaçırmamış, o vaktin Rahmânî esintilerinden bi-fazlillah istifade etmiş olursunuz. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde, "Zamanınızın günlerinde (gece ve gündüzlerinde) Rabbinizin rahmetinden nefhalar (esen hoş esintiler) vardır. Uyanın, kendinizi onlara arzedin." [Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2, 505, Hadis no: 2398] buyurmuşlardır. 24 saatlik zaman dilimi olan bir gün içerisinde Allah Teala'nın lütuflarının / hoş esintilerinin bolca olduğu vakit de, gecenin son üçte birlik kısmıdır / seher vaktidir. Bunun da yine şu hadis-i şeriften öğreniyoruz: "Allah Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kalınca dünya semasına iner (rahmetiyle tecelli eder) ve şöyle buyurur: Mülkün sahibi benim! Kim ki bana duâ ederse, ona cevap veririm. Kim ki benden isterse ona veririm. Kim ki bana istiğfar ederse onu bağışlarım. Tan yeri ağarıncaya kadar bu böylece devam eder." [Tirmizî, Sünen, Namaz, 326]
Rabbim celle şânuhû feyz kanallarımızı ve letâifimizi kapatmasın, nurundan, maddi-manevi nimetlerinden bî-behre kılmayıp bolca nasib-dâr / hisse-dâr eylesin.
Seher vakti, lügatlerde-mu’cemlerde ifade olunduğu üzere, imsaktan önceki vakittir, yani gecenin son üçte biridir. Mesela buna, kişinin kalkıp taharet ile abdestini alıp teheccüd namazını kılacak, râbıta ve zikrini yapabilecek kadar olan zaman zarfı diyebiliriz. Hatta imsaktan sonra güneş doğuncaya kadar olan vakte dahi seher vakti denildiğine dair Hz. Âişe (r.anha) validemizden gelen bir rivayet vardır. [Bkz. Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Müellif: ez-Zebîdî, Mütercim ve Şârih: Kâmil Miras, Ankara, 1976, 4, 56-57] Bunu da unutmamak lâzım. Zira İlm-i Vazı’e göre bir kelimenin, dört temel manası vardır. Lugavî mânâ bunlardan sadece biridir. Istılâhî mânâ vardır, örf-i âm, örf-i hâs mânâları da vardır. Binaenaleyh kişi, imsaktan önce yetiştiremediği tesbihatını / zikrini-fikrini ondan sonra, yani sabah namazı vakti içerisinde de tamamlayabilir, yapabilir. İstisnai hâl olarak (devamlı değil, ârızî bir durum) eğer o zaman zarfında da yapamaz ve buna cidden üzüldüğünde, öğledan önce yaptığı takdirde, kendisine gene gece sevabı veriliyor. Ama tabii bu vaziyet, tembellik ve alışkanlıktan dolayı ve sıkça olmayacak.
***
Uyku çeşitleri
Gece dışında feylûle, gaylûle ve kaylûle olmak üzere üç çeşit uyku vardır. [Bkz. Tahâvî, Müşkilü'l-Âsâr, 2, 13]
Gaylûle uykusu, fecirden (imsaktan) itibaren güneş tamamen doğup kerahet vakti çıkıncaya kadar geçen sürede uyumaktır. Bu zamanda uyumak sünnete uygun değildir. Nitekim bir hadis-i şerifte, “Sabah uykusu rızıkların bazısına mâni olur.” buyrulmuştur. [Beyhakî, Sünen, el-Âdâb, 1, 276; Şa’rânî, Levâkıhu'l-Envâr, s. 295]
Fecrin doğuşu ile güneşin doğuşu arasını uykuda geçirenlerin rızkı tenqıys olunur (azaltılıp kısılır, eksiltilir). Kelp (köpek) ile koyun bunun bâriz (açık-âşikâr) misâlidir. Biri o saatlerde uyanıktır, rızkı geniştir; diğeri uykudadır, ömrü kısa ve rızkı dardır!
Her günün takdir olunmuş bir rızkı vardır. Fakat o rızkın bir şartı da, kişinin vaktinde-zamanında uyanık bulunup çalışmasıdır, emeğidir. Çalışmanın sabah erkenden başlamaması durumunda, rızkın bir şartı yerine gelmediği için, şartın meşrûtu olan rızık da istenilen berekette olmamış oluyor.
Velhâsıl, uyumanın mekruh olduğu / hoş görülmediği vakitlerde uyanık olmak; istiğfar, tesbih-tehlil-tekbir ve zikirle meşgul olmak sünnettir ve ecri büyüktür. Meselenin takvâ ciheti budur. Ancak bu vakitlerde uyuyan kimse bu sevaplardan ve bereketten mahrum kalsa bile, şer’î bakımdan günah işlemiş olmaz, bunu da hatırlatmakta fayda olduğunu mülahaza ediyorum. Âdapla alakalı hususlarda bilhassa tasavvufî eserlerde, ‘mutlaka yapılmalı-edilmeli-olmalı’ gibi ifadeler, o işin ehemmiyetine-faziletine işarettir; yoksa yapılması farzdır, yapılmazsa günaha girilir manasında değildir. Muhataplarımızın durumuna göre fetvâ ve takvâ ayrımını imkân nisbetinde mutlaka gözetmeye gayret etmeliyiz.